Nihan Kaya’ya Twitter’da denk geldim. “İyi Aile Yoktur” kitabının sevincini paylaşırken, “Kitapta birkaç alanda burada özetlemem/ anlatmam imkânsız olan çok ilginç bilgiler ve fikirler paylaşıyorum. Siz bunları okur ve sonra başkalarıyla size ait fikirler vs. olarak paylaşırsanız ben bundan rahatsız olmam aksine çok memnun olurum. Bu söylediğimde çok ciddiyim” yazmıştı. Bu tweet’i okuduktan sonra kitabı almaya karar verdim. Çünkü Nihan Kaya için kitabı kendinin yazmış olması önemli değildi, önemli olan dokunacağı bir kişi olsa bile ona dokunmaktı. Bu düşünceler içindeyken ertesi gün çok sevdiğim bir arkadaşım “İyi Aile Yoktur”u bana hediye etti. Hayat kimi zaman tesadüfleri seviyor işte.
Nihan Kaya kitabına “Yeryüzünde kırgın bir çocuk kalmayana dek yazacağım” diye başlıyor. Bu, uzun zamandır duyduğum en anlamlı ve en yaralayıcı cümle. Böylesi ağır bir yükü sadece Nihan Kaya’nın yüklenmesi ise ona yapılan bir haksızlık. Bu yükü hep beraber omuzlamalıyız. İşte bu nedenle “İyi Aile Yoktur”u okumalıyız.
“En az üç çocuk” beklenilen, neredeyse her gün “çocuk istismarı” haberleri ile sarsıldığımız, “ben sana güveniyorum ama çevreye güvenmiyorum” düsturuyla yaşadığımız bir toplumda Nihan Kaya bombayı atıyor kucağımıza; çocuklarımızı hiç kendimizden korumayı denedik mi? Bu soruyu okuduğunuzda ne hissedeceğinizi biliyorum çünkü ben de aynısını hissettim. Ne demek çocuğumuzu kendimizden korumak, biz onların iyiliği için uğraşıyoruz, onca fedakârlık yapıyoruz, bu ne anlamsız soru! Aklınızdan bunlar geçiyorsa tutun bir yerde, kitabı okudukça değişecek fikirleriniz.
“İyi Aile Yoktur” sayesinde hem kendi çocukluğumla yüzleştim hem de Nihan Kaya’nın yazdığı gerçekler yüzümde bir tokat gibi patladı. Kaya, kitabı dört bölüme ayırmış; I) Çocukluk Bir Cehennemdir, II) Modern Eğitimin Tarihçesi, III) Doğumhaneler Anne ve Bebeğin Değil, Doktorların İyiliği İçindir, IV) Sevgi, Kendini Sevdirme Projesi Midir?
Çocuklar dünyaya isteyerek gelmedi
İlk bölümü okudukça anlıyorsunuz ki çocukluk gerçekten bir cehennem. Çünkü bir çocuğun yaşı ne kadar küçükse yaşadıklarından etkilenme sarsıntısı o kadar büyük oluyor. Ve biz yetişkinler belki de hiç farkında olmadan çocukların travması oluyoruz. Ve o travmalar bir gün geçse bile travma yaşadıkları gerçeği hiç unutulmuyor. Hep bildiğimiz bir gerçeği de bağıra bağıra yazıyor Nihan Kaya, “Çocuklar dünyaya gelmek istemedi. O çocukları anne- babalar dünyaya getirdi. Bu nedenle çocukları hiçbir şeyden sorumlu tutamayız tüm sorumluluk yetişkinlerde. Ve bir çocuğa bakmak sadece fiziksel olarak bakmak değildir, duygusal ihtiyaçlarının da karşılanması gereken Nihan Kaya 1944 yılında ABD’de yapılan bir deneyi anlatıyor. 20 yeni doğmuş bebeğin tüm fizyolojik ihtiyaçları karşılanıyor ama bakıcılar onlara dokunmuyorlar. Bu deneyin sonunda bebeklerin yarısı hayatını kaybediyor. Yani aslında “sevgi” iyileştiriyor.
Öte yandan “dokunmak ve sevmek” çocuğumuzu iyileştirse de eğer çocuğumuz başkalarının kendisini sevmesini istemiyorsa bu onun hakkıdır. Ve istismar her zaman cinsellikle alakalı değildir. Çocuğa sevme, sevmeme, isyan etme, karşı çıkma hakkı vermemekte istismardır diyen Kaya, bu istismarın sonucunda çocukların kandırılmaya daha müsait bir hayat sürdürdüklerini söylüyor.
Adolf Hitler’in babası tarafından sevilmediğini, sık sık da dayak yediğini biliriz. Fakat babasıyla yüzleşip, acısını sonuna kadar da yaşasaydı belki faşist bir diktatör olmayacak, Yahudileri de öldürmeyecekti. Bu nedenle Nihan Kaya diyor ki, “gerçek muhatabına yönelmeyen öfke tükenmez.” Bırakın çocuklarınız size sinirlendiğinde bunu kendi cümleleriyle ifade edebilsinler. Onları dünyaya getirmeyi siz tercih ettiğiniz için çocuğunuzu anlamak zorundasınız.
Çocuğunuz hiperaktif değil
Kitapta beni en çok etkileyen bölümlerden biri, zorunlu eğitimin tarihçesi oldu. Devletin bizi nasıl “itaatkâr bireyler”e dönüştürdüğünü üzülerek okudum. Öğretmenlerimize soru soramadığımız, sözünden çıkamadığımız, sıra dayaklarına çekildiğimiz, yüksek not almak için canhıraş çalıştığımız o zorlu yolculuk geldi gözümün önüne. Tüm bunlara karşı çıkamadığımız için değil mi tüm hayatımız boyunca patronların, müdürlerin buyruğu altına girmemiz? Bundan değil mi bizden farklı olanı görünce “marjinal” yaftasını yapıştırmamız?
Çocuğu olanların günümüzde sık sık duyduğu bir cümle var; “Çocuğumda dikkat eksikliği var.” Bu nedenle çocuklarımızın çoğu henüz çok küçük yaşlarda sakinleştirici kullanmaya başlıyor. Bu kitap sayesinde öğreniyorum ki çocuklarımızın dikkat eksikliği yok, insanlar dünyaya ya avcı ya da çiftçi genine sahip olarak geliyor fakat dünya ve okullar çiftçi genine sahip olan insanlara yönelik düzenleniyor. Yani çocuğunuz dersi dinlemek yerine bahçede yaprakları süpüren bir insanı izliyorsa avcı genine sahip ve rahat bırakıldığında yetenekleri de ortaya çıkacak. Nihan Kaya bu konuya örnek olarak derste çok soru sorduğu için dersi bölen, bu nedenle de öğretmeni tarafından “beyni bozulmuş” diye annesine şikâyet edilen Edison’u gösteriyor. Öğretmenin bu şikâyeti üzerine Edison’un annesi onu okuldan alıyor ve çocuğunun yaratıcılığı için ona her şartı sağlıyor. Sahi, annesi bunun tam tersini yapsaydı yani Edison’un öğretmenine hak verseydi ve oğlunu dersi dinlemeye zorlasaydı biz Edison ismini duyabilir miydik? Sahi ne kadar çok duymadığımız isim var acaba?
“Çocuğu savunur gibi yapmak”
8 Haziran’da Kadıköy’de “karne eylemi” yapan lise öğrencileri gözaltına alındı. Bu olaydan sosyal medya kullanıyorsanız haberdar olmuşsunuzdur çünkü haberlerde gösterilmedi. Ve şayet sosyal medya kullanıyorsanız polisin, polis aracı içinde o çocuklara nasıl vurduğunu da izlemişsinizdir. Nihan Kaya bu konuya da değinmiş ve şu satırları yazmış: “Bu çocuk’u, çocuk’u savunur gibi yaptığımız durumlarda bile göremediğimizi, asıl derdimizin çocuk olmadığını, çocuk’un realitesinin bizim için hala görünmez olduğunu gösteriyor. Nitekim politikacılar da bu doğrumu doğrular şekilde davrandı. Şeçim hazırlıklarıyla meşgul oldukları için hiçbiri bu çocuklar için bir şey yapmadı. Gezi yahut bir başka yerde görünür oldukları enerjinin hiçbirini 8 Haziran’da çocuklar için kullanmadı. Genel olarak olaya verilen tepki de olması gerekenin çok altındaydı.”
İyi Aile Yoktur’u burada özetlemem imkânsız, neredeyse her satırın altını çizdim, başucuma koydum. Bu kitabı okumak için illa çocuk sahibi olmanıza gerek yok, bir zamanlar çocuk olmuş olmanız ve çocukların olduğu bir toplumda yaşamanız yeterli.
Bir çocuk kurtulursa dünya kurtulur mottosunu beynimde yinelerken bu kitabı herkese öneriyorum. “Yeryüzünde kırgın bir çocuk kalmayana dek” okuyalım.