Birbirinden özel yayınlarla bizleri buluşturan Sub Press, bu kez Lee Harwood’un ‘Sürgün ve Mülteci: Kalbim DADA’da Kaldı’ kitabını Deniz Kurt’un çevirisiyle okurlarla buluşturuyor.
Sürgün ve Mülteci: Kalbim DADA’da Kaldı
Her zamanki gibi, Oxford İngilizce Sözlüğü’ne baktığımızda aradığımız şeyin derli toplu bir özetini buluruz. Yani: “Dada… geleneği ve mantığı reddeden ve galeyanı hedefleyen uluslararası bir sanat akımı.”
Buna yanlış denemez. Dadacılık, Zürih’te doğan ve 1916, taş çatlasa 1923’e kadar süren kısa ömürlü, anarşist bir sanat akımıydı. Birçok kişinin gözünde, ki bunlara sanat tarihi meraklıları da dahil, hepsi bundan ibaretti. Belki ilk “karşı sanat” akımı olarak görüldüğünü ve Sürrealizmin babası olduğunu ekleyenler de çıkacaktır. Fakat böyle genellemeler sonucunda detaylar bulanıklaşır ve sorun baş gösterir. Sorun, bu akımın temsil ettiği son derece özel ve kendine özgü nitelikleri anlayabilmektir. Dada hareketi, tezatlar ve karmaşıklıklarla doluydu ve Dadacılığın tarihi kronolojisine takılıp Dada’nın özünü gözden kaçırmak işten bile değildir.