Küsurat Yayınları’ndan çıkan Kapattık Kardeşim adlı öykü kitabıyla okurlarla buluşan Özgür Akkaya ile kitabı üzerine konuştuk.
Öykülerinizi kitap haline getirme fikri nasıl doğdu?
2013 yılından beri zaman zaman yazdığım öyküler epey birikince bir dosyada topladım. 1 sene boyunca arada dosyaya dönüp dönüp baktım. Eklediğim ve çıkarttığım öyküler oldu. Toplam sayfa sayısı ideal seviyeye ulaşınca da, “Artık vaktidir,” dedim. Bu sefer de hevesim kaçtı 1 yıl da öyle bekledi dosya. Sonunda doğru yayınevini de bulunca dosyayı gönderme kararı aldım. Güzel bir heyecanmış.
Öykülerinizi yazarken özellikle dikkat ettiğiniz noktalar var mı? Var ise bunlar nelerdir?
Öykülerin önce sonunu yazıyorum. Böylelikle hikâyenin nereye varacağını bildiğim için daha rahat yazıyorum.
Neden öykü türünde yazmayı tercih ediyorsunuz?
Biraz sabırsız insanım. Anlatacağım güzel bir hikâye varsa onu bir çırpıda ve eksiksiz anlatmak istiyorum. Bunun da en doğru yolu öykü diye düşünüyorum.
Bir kitap daha yazmayı düşünüyor musunuz? Yazacaksanız bu kitap da mı öykü olacak yoksa öyküyle başlayıp romanla devam edenlerden mi olacaksınız?
Planladığım yeni bir dosya yok. Önce ilk kitabımın keyfine varmak istiyorum. Gelen olumsuz eleştirilere çok ihtiyacım olacak. Sabırsızlığımı bir kenara bırakabilirsem roman yazmayı da deneyimlemek isterim.
Öykülerinizi yazarken kişisel hayatınızdan mı yola çıkıyorsunuz yoksa öyküleriniz tamamen kurmaca mı?
Kişişel hayatımdan da anlattıklarım var, kurgu yazılarım da. Gerçek veya gerçek olmaya ne yakınsa onu yazmanın daha doğru olduğuna inanıyorum. Tabii bu gerçek herkesin kafasında farklı çalışır.
Kapattık Kardeşim adlı kitabınızda tüplü televizyonlardan, bu televizyonun üzerine örtülen dantellerden, içi demli çay dolu viski şişelerinin moda olduğu zamanlardan da bahsediyorsunuz. Nostaljiye dair bir sevginiz, özleminiz var mı?
Çok güzel bir çocukluk geçirdim ben. Üstüm başım çamur olmadan eve dönmezdim. Evimizin kapısını bir kez olsun kilitlediğimizi hatırlamıyorum. Öyle güzel bir mahalleydi. O zamanda sıkışıp kalmak ve bir daha çıkmamak en güzeli olurdu. Bir sabah uyandığımda babaannemin serin yer yatağında uyanma düşüncesi şimdi bile heyecanlandırıyor.
Kitabınızdaki öykülerin isimleri ayrıca dikkat çekiyor. İsimleri belirlerken ne gibi hususları göz önünde bulundurdunuz?
Genelde yazarlar yazılarını bitirdikten sonra ya da yazıların ortalarında bir isim bulurlar. Benim aklıma bir söz geldiğinde o sözün hikâyesini yazıyorum. Bu yüzden başlıklar aklıma gelen o ilk kelimelerden oluşuyor.
Eserinizdeki bir öykünüzde okurlarınızı mutlu oldukları kaldırımdan yürümeye davet ediyorsunuz. Peki siz mutlu olduğunuz kaldırımdan mı yürüyorsunuz?
Mutlu ve mutsuz zamanlarım oluyor herkes gibi. Konu kaldırımsa eğer; yol ile kaldırım arasındaki çizgide seyrediyorum fakat sağlam ayağım kaldırıma daha çok basıyor.
En sevdiğiniz beş yazarı paylaşabilir misiniz?
Emrah Serbes, Hakan Günday, Jean Christophe Grange, Murat Özyaşar, Dostoyevski.
En sevdiğiniz öykü kitabını bizimle paylaşabilir misiniz?
Emrah Serbes – Erken Kaybedenler