Bu haftanın yeni çıkanlarından 18 kitap önerisini sizler için derledik. Çeşitli türlerden seçtiğimiz kitapların yer aldığı bu listenin sizlere iyi bir okuma fırsatı sunacağını düşünüyoruz.
1. Geleceğin Ülkesi (Stefan Zweig / Ayrıntı Yayınları)
“Rio’ya ayağımı basar basmaz gördüklerimle, yaşamımda o ana kadar hiçbir şeyin beni böylesine güçlü etkilemediğini kavramıştım. Aynı zamanda hayran kalıp sarsılmıştım. Çünkü beni burada bekleyen sadece, deniz, dağlar, kent ve tropikal bir doğadan oluşan eşsiz bir manzara değildi, o güne kadar bilmediğim çok değişik bir tür medeniyet de dikkat çekiyordu.” —S. Zweig
Stefan Zweig 1936 yılında konferanslar vermek için geldiği ve haftalarca kaldığı Brezilya’da yaptığı uzun yolculuklarda dünyanın bu beşinci büyük ülkesinin balta girmemiş ormanlarını, insan ayağı basmamış yörelerini, Amazon bölgesini, eşsiz doğasını, büyük kentlerini, her gittiği yerde karşılaştığı hoşgörülü, sıcak insanlarını tanımış ve tüm izlenimlerini son kitaplarından biri kabul edilen Brezilya– Geleceğin Ülkesi’nde toplamıştır. Zweig’ın bu Güney Amerika ülkesine, doğasına ve insanlarına âşık olduğunu anlatımındaki içtenlikte görüyoruz. Sonsuz topraklarda çok değişik kökenli milyonlar yaşasa da Brezilyalı’nın yaşam sevinci, iç huzuru ve her yabancıyla çabucak ve sorunsuz anlaşması Zweig’ı hemen büyüleşmişti. Hümanist görüşlü, kozmopolit yazarı gittiği sayısız ülke arasında en çok heyecanlandıran ülke Brezilya olmuştu. Onun coşkusunu bu yapıtında görmemek mümkün değil. İkinci Dünya Savaşı’nın eşiğinde, Nazilerin güçlendiği, Avrupa’nın kendi kendini çökertmeye başladığı yıllarda her şeyiyle olağanüstü ülke Brezilya ona bir cennet gibi gelmişti.
2. Travmatize Toplum (Fred Harrison / Ayrıntı Yayınları)
Şimdiye dek bize cennetin kapılarını açacağını düşündüğümüz anlatılar, uzaktan göründükleri gibi pratik bilgiler sunuyor mu? Acaba günümüzün insanlığımızı sorgulatan, çelişkilerle dolu dünyasında yaşanan sorunların köküne yeterince iniliyor mu? Aklın egemenliğinde olduğu düşünülen modern dünya, gerek doğaya gerek insanlara adil muameleyi olanaklı kılıyor mu? Fred Harrison bu çalışmasında uygarlıkların sonunu hazırlayan meselenin kökenine değiniyor ve bu konuyu somut veriler üzerinden inceliyor.
İnsanlar arasında yaşayan yırtıcılar Tanrı’nın uygarlaşma adına yok edilmesinden fayda sağlamışlardır. Bu yırtıcılar her an her yerdedir. Üstelik de hukuk kuralları üzerinden hareket etme özgürlükleri bulunur. Artık Tanrıların değil, ölümlü insanın kuralları geçerlidir ve toplum bir hile kültürü içine hapsolmuş durumdadır. Doğanın kaynaklarından “her bireyin eşit yararlanma hakkı olmalı” görüşleri özgürlüğün hüküm sürdüğü düşünülen toplumlarda yaygın kanıdır, fakat yaşananlar bir hayal kırıklığından öteye gidemez.
Habil ve Kabil’in hikâyesi aslında insanların gelecekte başlarına geleceklerin habercisidir. İnsanlığın her evresinde topluluk ruhuna ve insanın kendini gerçekleştirmesine, ortak çıkar adına yararlı girişimlerde bulunabilmesine yönelik tehditler olsa da, çeşitli antlaşmalarla bireylere tanınan kurallar güvence altına alınmıştır. Günümüzde en eski antlaşmalar bozulmuştur. İnsanlık ileriye gittiğini düşünmektedir fakat toplumda bu denli ikilikler varken gerçekten de bir ilerleme söz konusu mudur? Düşünürler ve akademisyenler, yaşananların ardındakini görmemekte veya görmek istememektedir. Şimdiye kadar hiçbir öğreti, uygarlığın sorunlarına çözüm bulamamıştır. Bunun sebebi gerçekleri görmekten bile bile kaçınmak ya da toplumda normalleşmiş şeylere eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşmamak olabilir mi? Travmatize Toplum, hem birey hem toplum eksenli bir travma durumunu açıklarken ekonomi, sosyoloji, psikoloji gibi disiplinlerden faydalanarak uygarlığı yozlaştıran meseleye çok boyutlu bir yaklaşım getiriyor. Hasta bir toplumu muayene ederek bağışıklık sistemini çökerten virüslerden arındırmanın çarelerini sunuyor…
3. Bir Alman’ın Hikayesi-Hatırladıklarım (1914-1933) (Sebastian Haffner / İletişim Yayıncılık)
“Devlet, münferit kişiden, arkadaşlarından kopmasını, sevgilisini terk etmesini, kendi fikirlerinden vazgeçip önüne konan fikirleri benimsemesini, insanları alıştığından farklı bir şekilde selamlamasını, hoşlandığından farklı şeyler yemesini ve içmesini, boş zamanını nefret ettiği birtakım faaliyetler için heba etmesini, bütünüyle reddettiği maceralar için kendisini emre amade kılmasını, geçmişini ve benliğini reddetmesini ve bütün bunları yaparken her an yoğun bir coşku ve minnettarlık göstermesini, korkunç tehditler savurarak talep eder. Münferit şahıs bir kahraman olarak doğmamıştır, hele şehit olmak aklından bile geçmez. Sıradan bir insandır, birçok zaafı vardır… Ama kendisinden talep edilenleri istemez, bu nedenle düelloyu kabul eder – pek heyecanlı değildir, daha ziyade omuzlarını silkerek kabul eder düelloyu, ama diğer taraftan sessiz bir kararlılık içindedir de, yılmayacaktır.” Nazilerin adım adım iktidara gelişini, “Yok canım, hiç olur mu?” denenlerin gerçek oluşunu yaşayan, sıradan bir Alman’ın tanıklığı… Politik olmayan, sertleşen siyasi mücadeleyi korunaklı bir konumdan izleyen, “Bana dokunmazlar,” diyen birisiyle karşı karşıyayız. Bu totaliter iktidarın nasıl herkese, her şeye, hayatın her alanına dokunduğunu yavaş yavaş, ürpererek fark ediyor, soluğu daralıyor. Bu kitap, o ürpertinin hikâyesi. Bir Alman’ın Hikâyesi, Nazizmi/faşizmi, teorik metinlerin ve tarih kitaplarının aktarmaya pek muktedir olamayacağı bir derinlik ve duyguyla anlamamızı sağlayan bir anlatı. “Haffner’in anlatımı, yalnızca üslûbunun parlaklığıyla, şiirsel denebilecek canlılığıyla ve berrak görüşüyle kalmıyor, usul usul yaklaşmakta olan değişimleri algılamaktaki duyarlılığıyla dikkat çekiyor – adeta, antisemit terörün doğrudan kurbanlarından biriymişçesine.” —Der Spiegel
4. Sessizliğe Hayranlık (Abdulrazak Gurnah / İletişim Yayıncılık)
Sessizliğe Hayranlık, etnisite, ırk, cinsiyet ve ulus meselelerini çokkatmanlı bir anlatıyla ele alan bir başyapıt.
Sessizliğe Hayranlık’ın sessiz ve isimsiz anlatıcısı, üniversite öğrenimi için geldiği İngiltere’de yerleşip aile kurmasına karşın yıllardır aidiyet sorunu yaşamaktadır. Bu sorunu anavatanı Zanzibar’a dönerek çözmeyi deneyen “sessiz anlatıcı”, anavatanında karşılaştığı ruhsal ve manevi engellerle birlikte sorunun mekânla veya coğrafyayla sınırlı olmadığını anlayacaktır. Kuşaktan kuşağa devrolan bir kimlik ve aidiyet sorununu sınırları ve milliyetleri kateden bir anlatı içinde sunan Sessizliğe Hayranlık insanlığın evrensel ütopyasına yönelik bir umut kıvılcımı.
“Abdulrazak Gurnah’ın bugünkü Afrika romanının önde gelen temsilcilerinden biri olduğunu düşünüyorum.” —Murat Belge
“Irk, ihanet ve kimlik meselelerini böylesine güçlü ve satirik bir içgörüyle sunan çok az roman var.” —Carolıne Gascoıgne
5. Hippi (Paulo Coelho / Can Yayınları)
1970 yılının Eylül ayında, dünyanın merkezi olma şerefi için yarışan iki mekân vardı: Londra’daki Piccadilly Circus ve Amsterdam’daki Dam Meydanı… 1970 yılının Eylül ayında uçak biletleri ateş pahası olduğundan uçakla seyahat ancak elit kesim için mümkündü. Gençlerden oluşan muazzam bir kitle içinse durum farklıydı. 1970 yılının Eylül ayında dünyaya kadınlar hükmediyordu… Genç hippi kadınlar demek belki daha doğru olur…
1970 yılının Eylül ayında herkesin paranormal güçleri vardı, olmayanlar da sahip olma yolundaydı…
1970 yılının Eylül ayında, yazarlık hayalleri kuran Paulo, özgürlük peşinde dünyayı dolaşırken Karla’yla karşılaşınca ikisinin de yaşamı kökten değişecekti; Peru’nun kayıp şehirleri, Brezilya’nın zindanları, Amsterdam’ın arka sokakları, İstanbul’un çarşıları bir bütünün parçaları haline gelecekti…
Paulo Coelho’nun kendi yaşamöyküsüne belki de en yakın eseri Hippi, başka bir dünyanın mümkün olduğuna inanan barışçıl bir neslin arayış ve dönüşüm öyküsü.
6. Zamanlar-Hapishane Yazıları (Nikolay Buharin / Epos Yayınları)
Buharin, kurucuları arasında yer aldığı ve inandığı Sovyet Devrimi tarafından “halk düşmanı” olarak idama mahkûm edildiğinde 50 yaşındaydı: Kurşuna dizildi.
Buharin –onu tanıyanlara göre “yumuşak” ve “sanatçı ruhlu”– hassas bir kişiliğe sahipti; tutuklanmadan önce giriştiği açlık grevi ve tutuklandıktan sonraki “Lenin’i öldürmeye teşebbüs ve çeşitli terör eylemleri gerçekleştirme, Sovyet hükümetini devirmek için komplo kurma, faşist Almanya ve Japonya adına vatana ihanet” gibi önemli suçlamalar nedeniyle hassas kişiliği iyice zayıf düşmüştü: Belli zamanlarda tekrarlayan “halüsinasyon” nöbetleri sırasındaki “acıları ve şiddetli ıstırapları”, hatta ara sıra meydana gelen geçici körlük gibi sıkıntıları atlatmayı başarsa da, “fiziksel ve ruhsal gücü zayıflıyordu”.
İşte Buharin elinizdeki “harika” kitabı bu şartlarda yazdı. Ve hakkında verilen karar kitabını tamamlayamadan “infaz” edildi.
İlk gençlik yıllarına kadar olan hayatını ve Rusya’nın sosyal ve ekonomik yapısını anlattığı Zamanlar’da Buharin, kendinden –Nikolay’ın kısaltması– Kolya olarak bahsediyor. Doğa, hayvan, yoksul-ezilen insan sevgisiyle dolu bir çocuk… Büyüyünce de hümaniterdi zaten.
Kolya’yı sevmemek mümkün değil, gelişimini ve büyümesini izlemek çok güzel. Keşke bu kitap bitmiş olsaydı ve Kolya’nın büyüyünce nasıl biri olduğunu da kendisinden okuyabilseydik.
7. Türk Masalları (Ignac Kunos / Maya Kitap)
Göçebe olan Türklerin kültüründe sözlü anlatım önemli bir yer tutmuştur. Masallar da bunun belli bir kısmını oluşturur.
Ünlü Macar Türkolog Ignác Kúnos’un derlediği bu 21 masal sözlü anlatı kültürünü yazıya döküyor.
Ağızdan ağıza, kuşaktan kuşağa anlatılarak günümüze kadar gelen bu Türk masallarında padişahlardan şehzadelere, sabır taşından sihirli aynaya, geyik prensten yedi başlı ejderhaya kadar pek çok figür yer almaktadır.
Geçmişle geleceği birbirine bağlayan bu masallar, masal seven herkesin kitaplığında bulunmalı.
8. İşte İnsan (Michael Moorcock / İthaki Yayınları)
“Wells’in hiçbir zaman hayal edemeyeceği Zaman Makinesi’nin ta kendisi.” –Brian Aldiss
Nebula En İyi Kısa Roman Ödülü
“KORKU OLMADAN DİN HAYATTA KALAMAZ.”
Tolkien sonrası fantastik edebiyatın öncü ve en önemli yazarlarından olan Michael Moorcock yalnızca yarattığı efsanevi karakteri Elric’le değil, Yeni Dalga akımının yükselmesine sebep olan editörlüğüyle de türün kaderini doğrudan etkilemiş ender yazarlardan. Moorcock’ın kendi sınırlarını bile zorlayıp tabuları yerle bir ettiği bilimkurgu kitabı İşte İnsan ise Jungcu psikoloji temel alınarak yazılmış en cüretkâr zaman yolculuğu romanlarından biri.
Kafası sorularla dolu, problemli bir genç olan Karl Glogauer, İsa Peygamber’in son aylarına tanıklık etmek için zaman makinesiyle 1970 yılından M.S. 29 yılına yolculuk eder. Kutsal Topraklar’da Vaftizci Yahya ile karşılaşan Glogauer, bu mucizelerle dolu bölgede Nasıra’ya ulaşmak ve İsa’yı bulmak için yola çıkar.
İsa’yı bulduğunda ise hikâye oldukça çetrefilli bir hal alır zira bu tarihi figür, Nasıra’da bir marangoz dükkânının gölgelerinde saklanan ve değil peygamber olmak, hayatta kalmak için bile başkalarına ihtiyaç duyan bir insandır. Gelecekte vuku bulmuş geçmişinin peşini bırakmayan hayaletleriyle, insanlık tarihinin olması gerektiği gibi yaşanmasını sağlamak için harekete geçen Glogauer, hem yolculuğun sonuna hem de sorularının yanıtlarına adım adım yaklaşır.
Tarih değişmesin diye tarihe müdahale etmenin bedeli nedir? Fikir mi gerçekliğin sebebidir yoksa gerçeklik mi fikrin?
İşte İnsan, yanlış sorulara verilen doğru bir cevap.
9. Gizli Özne (Nihan Kaya / İthaki Yayınları)
Matemli bir evde bir çift kahve fincanı kırılır ve biri genç, biri yaşlı iki kadının zihninde iki farklı geçmiş canlanır. Şaibeli bir şekilde hayatını kaybeden Reha’nın nişanlısı Revnâ, yetiştirme yurdunda büyümüştür ve üç yaşında yaşadığı korkunç deneyimi geçmişinden kaçarak unutmaya çabalıyor, yüzleşemediklerinin bedelini nöbet geçirerek ödüyordur. Oğlu Reha’yı ansızın kaybeden ve “Gizli Özne”nin anlattığı Bihter’se bir ailenin içinde büyümenin ağırlığını doktorların çözemediği bir yöntemle hafifletecektir.
Biri ait olmak, diğeri kendisi olmak isteyen, yolları hiç beklenmedik bir şekilde kesişen bu iki kadın için aşk, aile, evlilik, hayat çok farklı anlamlara gelir.
Nihan Kaya’nın ses getirmiş romanı Gizli Özne gözden geçirilerek tekrar yayımlanırken, yazar aşkı, aileyi, evliliği ve hayatı kendine has üslubuyla iki farklı bakış açısıyla ele alıp sorgulamaktan da kaçınmıyor.
“Bihter gelinliğinin etekleri çamurlu sokakları süpürürken bunları düşünüyordu. Üzerindeki gelinlikten gelin olduğu anlaşılan bir genç kız, tek başına beklediği İETT durağından otobüse bindi. Beyaz bir gelinliğin kabarık bir eteği, bir İETT otobüsünün dar basamaklarına sığmadı. Bir gelinlik kuyruğu süründüğü bir otobüs zemininde tozlandı. Bir otobüste bütün yolcuların gözü, içeriye yalnız binen bir geline takıldı.”
10. Gölgeler (Zülfü Livaneli / Doğan Kitap)
Zülfü Livaneli’den İstanbul’a ve onun yazarlarına, şairlerine saygı duruşu: Gölgeler
Karanlığın bütün gölgeleri yuttuğu bir İstanbul akşamı. Bütün sesler susmuş. Yalnızca gelip geçenlerin görmediği, duymadığı Gölgeler’in sesleri yankılanıyor sokaklarda. Son bir kez söylenen şarkı gibi, son bir kez yazılan şiir gibi, “son bakışta aşk”ta dile gelen sevda sözleri gibi… Gölgeler konuşuyorlar karanlıkta…
Fatih Sultan Mehmed, Mustafa Kemal Atatürk, Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Nâzım Hikmet, Yahya Kemal, Sabahattin Ali, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Orhan Veli, Ülkü Tamer, Ece Ayhan, Cemal Süreya ve Attilâ İlhan’ın gölgeleri…
Şiirin tapınağı önünde vecd halinde bekliyor İstanbul, ona yeniden hayat verecek son kelimeyi…
11. Sirius Deneyleri-Argos’taki Kanopus Arşivleri 3 (Doris Lessing / DeliDolu)
Nobel Edebiyat Ödüllü Doris Lessing’den dünyanın kayıp tarihini aydınlatan felsefi bir bilimkurgu!
Sirius Deneyleri, 2007 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Doris Lessing’in, bilimkurgu, fantezi ve felsefeyi harmanlayan politik bilimkurgu başyapıtı “Argos’taki Kanopus Arşivleri” dizisinin üçüncü cildi.
Lessing, Şikeste ile başlattığı “öznel dünya tarihini” Sirius Deneyleri ile daha da derinleştiriyor. Roman, farklı uygarlıklara ve antik şehirlere ait çeşitli mitleri ve tarihi gerçeklikleri günışığına çıkaran epik bir hikâye anlatıyor.
Seriden bağımsız olarak da okunabilen Sirius Deneyleri, güçlü betimlemeleri ve iddialı savlarıyla bilimkurgu türünün kilometre taşları arasında gösteriliyor.
Doris Lessing, Sirius Deneyleri’nde, Rohanda’nın (yani Dünya’nın, bir başka deyişle Şikeste’nin) ilkçağlarından 20. yüzyılına kadar uzanan bir süreçte, Sirius İmparatorluğu’nun yöneticisi Ambien II’nin yaşadığı deneyimleri uzun bir rapor şeklinde yazıya döküyor. Gerçek olanla görünen arasındaki uçuruma dikkat çeken yazar, ezeli düşmanlar Sirius ve Kanopus imparatorluklarını kasıp kavuran felsefi bir sorunun da altını çiziyor: Evrendeki yerimiz ve işlevimiz nedir?
Dünyanın kayıp tarihinin izini süren Lessing Sirius Deneyleri’nde ilk insanlardan Orta Amerika halklarına, Uzakdoğu tarihinden Moğollara, “vahşi” Avrupalılardan Kuzey Amerikalılara, “Kayıp Atlantis” efsanesinden “Dünya Savaşları” gerçeklerine uzanan epik bir hikâye anlatıyor.
“Ne kadar saf ve ilham verici olursa olsun her devrim, yalnızca bir nesil içinde, kendi ayrıcalıklı sınıfını yaratıyordu…”
“Çağımızın en büyük yazarlarından Doris Lessing, dünyaya farklı bir gözle bakabilmek için yepyeni bir kozmoloji icat ediyor ve insanlığa dair her şeyi anlatmaya girişiyor…” —Financial Times
12. Yabancı Bir Ülkeden Haber Geldi (Alberto Manguel / Yapı Kredi Yayınları)
Eski Fransız ordusu mensubu Antoine Berence, karısı Marianne ve kızı Ana’yla beraber yerleştiği Kanada’daki bir sahil kentinde emekliliğin tadını çıkarmaktadır. Ama dışarıdan huzurlu görünen bu tabloda tuhaf bir şeyler vardır: Mesela şehirde bir anda ortaya çıkan Arjantinli gençler kimin nesidir? Fransız ordusuyla beraber Cezayir’de bulunduğu yıllarda Berence tam olarak nasıl bir görev yapmıştır? Marianne’ın uzun zamandır içine gömüldüğü sessizliğin kaynağı nedir?
Kütüphanelerin ve okumanın büyüsü üzerine yapıtlarıyla tanıdığımız Alberto Manguel bu kez okurları Cezayir’den Fransa’ya, Kanada’dan Arjantin’e geniş bir coğrafyada dolaştıran bir hikâye anlatıyor. Yabancı Bir Ülkeden Haber Geldi, Avrupa’nın karanlık yüzüne bakmaktan çekinmeyen, kirli geçmişler ve bu geçmişlerle yüzleşmek hakkında sert bir roman.
13. Evlilik Meselesi (Jeffrey Eugenides / Domingo Yayınevi)
“YILIN EN İYİ KİTABI” seçkilerinde
New York Times • NPR • Seattle Times • Publisher’s Weekly • The Times
Pulitzer Ödüllü Middlesex’in yazarından
On dokuzuncu yüzyılın büyük aşk hikâyeleri artık yalan mı oldu? Peki, yeni bir aşk hikâyesi anlatmak mümkün mü, içinde modern zaman gerçekleri, değişen roller, evlilik öncesi anlaşmalar, boşanmalar olsun…
1980’lerdeyiz… İflah olmaz romantik ve edebiyat tutkunu Madeleine Hanna, üniversite bitirme tezi için Jane Austen ve George Eliot’ın eserleri üstünden Victoria dönemindeki evlilik kurgusunu sorgulamakla meşgul. Tez konusu hayatını da ele geçirmiş durumda: Madeleine tutkulu, şiddetli ve ıstırap dolu bir aşk öyküsünün kahramanı. Üstelik aşkının diğer ucunda bir değil, iki erkek var: zeki, çekici biyoloji öğrencisi Leonard ile içine kapanık, kuşkularla dolu teoloji öğrencisi Mitchell.
Üniversite bitse de üçgen ayakta kalacak; gençliğin bitişiyle birlikte yüzleşecekler, hayatın anlamı ve aşkın gerçek doğasını sorgulamaya birlikte sürüklenecekler.
Bakir İntiharlar ve Middlesex’le adını çağdaş edebiyatın büyük ustaları arasına yazdıran Jeffrey Eugenides, Evlilik Meselesi’nde bize genç ve idealist olmanın, fikirler ve kitaplarla yanıp tutuşmanın coşkusunu hatırlatıyor.
14. Ne Olmuş Güldüysek-Evrim Alataş Kitabı (Burcu Karakaş / Ayizi Kitap)
“Ölümle hesabım var, daha önce de söylemiştim. Yer yer espri ile de olsa değindiğin kaybettiklerimize gelince… Yüreğimizin bir kenarında saklamasını bildiğimiz ata yadigarı sandıklar gibi geliyor bana. Sana ait ama senden değil. Kullanmayacaksın da… Saklayacaksın sadece. Onlar sarardıkça, kullanılmaz hale geldikçe, başka bir kuşağa devredeceğini bile bile saklayacaksın. Aslında hiç sana ait olmayacak. Taşıyıcısın sadece. Alıp kullansan, yıkasan mesela, sarılıkları gitse, o zaman maneviyatı kalmayacak. Ve yılların, bir ihanet acısının hesaplaşması ile geçecek.”
Evrim Alataş kimsenin adına konuşmadı. Hakkında da konuşmadı. Sesi sahibine iade etti. O sese tercüman oldu. Duyulsun diye.
Tek soru şu: Duyuyor musunuz?
15. İnce Adam (Dashiell Hammett / Everest Yayınları)
Jigolosuyla evlenmiş histerik bir kadın, üvey babasının kendisine tecavüz etmesinden korkan kızları, uyuşturucuları ve ensesti merak eden oğullarıyla yozlaşmış bir aile. Ortadan kaybolmuş bir baba ve onun cinayete kurban giden metresi…
İstemediği halde olayların içine sürüklenen eski dedektif Nick, sosyetik karısı Nora, polisliği bırakıp bir çiftlik satın alma hayalleri kuran ve ipuçlarını hep bir adım geriden takip eden komiser, içki yasağı Amerika’sında hiç ayık gezmeyen türlü tuhaf karakter, kaçakçılar, gangsterler, muhbirler…
Suç romanının en önemli isimlerinden Dashiell Hammett, İnce Adam’da ünlü kinik, karamsar “sert erkek” dedektifi yerine, zeki bir kadının mutlu eşini kahramanı yapıyor. Bu kez dedektif acımasız sokaklarda değil, üst sınıfın süslü salonlarında arıyor katili; üstelik karısından da yardım alarak…
Durum komedisini polisiyeyle harmanlayan bu farklı romanında Hammett, alemetifarikası alaycılığı, yalın gerçekçiliği ve tek bir kelimenin bile fazla olmadığı diyaloglarıyla bir kez daha ustalığını kanıtlıyor.
“Dilinin zenginliğiyle, sefaleti tasvir ediyor. Hammett’ın alçakça dalaverelerin altından ustalıkla kalkışına şahit olmak bir keyif.” —Margaret Atwood
16. Spinoza ve Yaratıklar (Ariel Suhamy / Otonom Yayıncılık)
Örümcek, at, köpek. Aslan, fare. Kanatlı at. Sirenler. Hayaletler…
Gerçek hayvanlar, düşsel yaratıkların toplandığı bu resimli ansiklopedi, Spinoza’nın büyük temalarını ortaya koyarken sözcükler kadar imgelerden, bilgi kadar mizahtan da yararlanıyor. Spinoza, geometrik yönteme dayalı kanıtlamalarını hayvan ve melez yaratık imgeleriyle desteklemekten hiç çekinmez. Üstelik bu imgeler, insanın arzuları ve eylemlerini geometrik çizgiler, düzlemler ve cisimleri inceler gibi incelemenin içerdiği mizahı daha da belirginleştirmeye yarar. Spinoza ve Yaratıklar da, filozofun izinden giderek, sözcükler ile çizimlerin gücünü birleştiriyor. Spinoza’nın felsefesinden çıkarılabilecek belki de en büyük dersi tekrarlarcasına, yaşamı olumlamanın, ondaki mizahı olumlamaktan geçtiğini gösteriyor.
17. Ortadoğu Halkları ve Kültürleri (Amal Rassam, Daniel G. Bates / Dipnot)
Elinizdeki kitap Ortadoğu’ya ilişkin tematik ve sosyal-antropolojik bir çalışmadır. Eser, değişik kültürlerin ve uygarlıkların kavşak noktası olagelmiş Ortadoğu’ya ait tarihsel, etnografik ve sosyo-ekonomik verileri bir sosyal bilim çerçevesi içerisinde sentezlemekte ve bölgenin ayrıksı “yaşam biçimini” belli bir bağlama oturtmaktadır. Bu çalışmada sosyal bilim jargonuna başvurmaksızın ayrıntılı ve anlaşılır bir biçimde ele alınan konular şunlar: Din, kimlik, İslam kültürü; topluluk kimlikleri ve etnik gruplar; çobanlık ve göçebe toplum; tarım ve değişen köy; kentler ve kent yaşamı; kadınlar ve toplumsal düzen; iktidarın yereldeki örgütlenme biçimleri olarak liderlik, hamilik ve kabilecilik; Ortadoğu’nun bugün karşı karşıya kaldığı güçlükler…
Tarih boyunca sürekli olarak tartışmaların ve çatışmaların odağında olmuş Ortadoğu’ya değgin sorunları, sosyal kalıpları ve kültürel süreçleri kapsamlı bir biçimde öğrenmek isteyen okurlar için…
18. Sanatçı-Andres Inıesta (Ramon Besa, Marcos Lopez Bonceur / Profil Kitap)
“İnsanlar Google’a ismimi yazıyorlar ve beni tanıdıklarını düşünüyorlar. Ama aslında hiç tanımıyorlar.”
Andrés Iniesta, Barcelona’nın dünyaca ünlü altyapı akademisi La Masia’nın gözlemcilerinden davet aldığında henüz 12 yaşındaydı. Kulübe girdikten kısa bir süre sonra, Pep Guardiola onu şöyle tanımladı: “Bu çocuk hepimize jübile yaptıracak.”
Hızlı bir biçimde Barça orta sahasının demirbaşlarından birisi haline gelen Iniesta, sekiz La Liga ve dört Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu da dahil olmak üzere, kulübün sayısız kupa kazanmasındaki itici güç oldu. Ayrıca ülkesiyle iki defa Avrupa şampiyonluğu elde etti ve 2010 Dünya Kupası finalini kazandıran golü kaydetti.
Gerek muhteşem titizlikteki pasların ve hareketlenmelerin, gerekse de toplanan tüm o övgülerin ve kupaların arkasında, zeki ve düşünceli bir adam mevcut. Ve o adam şimdiye dek, muazzam becerilere sahip olan ayaklarını konuşturdu.
“Sanatçı: Andrés Iniesta” isimli bu kitapta, İspanyol maestro hem kendisinin hem de antrenörlerinin, takım arkadaşlarının, rakiplerinin, dostlarının ve ailesinin sözleriyle kendi ışıltılı portresini çiziyor. Ortaya çıkan sonuç bir hayli ilgi çekici. Çünkü Iniesta’nın ve yakınlarının bizzat katkıları, bu kitabı eşsiz bir biyografiden çok daha fazlasına dönüştürüyor.