Bir süredir her haftanın başında kitap öneri listemizi sizlerle paylaşıyoruz. Pek çok değerli kitap arasından seçtiğimiz kitapların sizlere keyifli bir okuma fırsatı sunacağını umuyoruz. Sözü fazla uzatmadan sizleri gelenekselleşen kitap öneri listemizle baş başa bırakıyoruz.
1. Şehirlere Alışmadı – Sabahattin Ali (Yapı Kredi Yayınları)
Yolculuklar bana zevk verir. Bu zevkte varacağım hedefin zevki dahil değildir. Yolculuk, bu bir yerde durmadığını, hareket ettiğini bilmek şuuru, bu bir yere bağlanıp kalmaktan kurtuluş başlı başına tatlı bir şeydir.” —Sabahattin Ali
Yapı Kredi Kültür Sanat, 13 Şubat – 27 Nisan tarihleri arasında önemli bir edebiyat sergisine ev sahipliği yapacak. Küratörlüğünü Sevengül Sönmez’in yaptığı “ŞEHİRLERE ALIŞAMADI – Sabahattin Ali’nin Şehirleri“ sergisi, Sabahattin Ali’nin yaşamı boyunca bulunduğu Anadolu şehirlerine ve Berlin’e onun gözünden bakmayı amaçlıyor. Sabahattin Ali Arşivi’nden çıkan yeni belge ve fotoğrafların yanı sıra Tarih Vakfı Arşivi ve Ömer Koç Koleksiyonu’ndaki belgelerle zenginleşen sergi; Cumhuriyet’in ilk yıllarında Anadolu şehirlerindeki yaşamı ve II. Dünya Savaşı öncesinin Berlin’ini Sabahattin Ali’nin çektiği fotoğraflar ve eserleri aracılığıyla anlatıyor. Kitapları Yapı Kredi Yayınları’ndan yayımlanan şair, öykü, roman ve oyun yazarı, eleştirmen ve edebiyat düşünürü Sabahattin Ali’nin yaşamına bir gezgin gözüyle tanık olacaksınız.
2. Günden Kalanlar (Kazuo Ishiguro / Yapı Kredi Yayınları)
“Kazuo Ishiguro, büyük bir duygusal güce sahip romanlarında,dünyayla bir bağlantımız olduğu yanılsamasının altında yatan dipsiz uçurumu açığa çıkardı.” —İsveç Akademisi, 2017 Nobel Edebiyat Ödülü gerekçesi
Bir roman düşünün ki asıl anlattığı, tek bir satırında dahi geçmeyen duygular, umutlar, hayal kırıklıkları, özlemler olsun. Kazuo Ishiguro’nun benzersiz tarzını en iyi ortaya koyduğu eserlerinden biri olan “Günden Kalanlar” böyle bir roman…
İngiliz malikânelerinin ihtişamını yitirdiği dönemin son büyük başuşaklarından biridir Stevens. Amerikalı yeni işvereninin arzuladığı düzeni kurmak için birlikte çalıştığı eski kâhyayı ziyaret etmeye karar verir ve İngiliz taşrasında bir yolculuğa çıkar. Yol boyunca karşılaştığı manzaraların ve insanların yarattığı izlenimler anılarıyla ve mesleğinin gereklerine dair düşünceleriyle birleşerek, özenle bastırdığı duygularını ortaya sererken, hayatını idealleri uğruna harcayan Stevens basmakalıp fikirleri ve saplantılarıyla okurun kalbini fetheden eşsiz bir kahramana dönüşür.
Dokunaklı bir dramın özündeki komiği okura yaşatmayı başaran “Günden Kalanlar”, edebiyat tarihinin köşetaşlarından biri.
“Katman katman açılan, büyüleyici bir roman.” —The New York Times
“Okuru fark ettirmeden sarsan, parlak bir roman.” —Newsweek
“Bir yazarın varabileceği en yüksek mertebe… Hayranlık uyandıracak derecede cesur ve bütünlüklü bir anlatı.” —The New York Review of Books
3. Avcılıktan Gurmeliğe-Yemeğin Kültürel Tarihi (Priscilla Mary Işın / Yapı Kredi Yayınları)
On bin yıl önce yaşamış insanların yedikleriyle bizim bugün yaptığımız yemekler arasında nasıl ortaklıklar var? Kamereddin kayısısı gibi
meyvelerin, muhallebi gibi tatlıların isimleri nereden geliyor? Punch diye bilinen içkinin çıkış yeri ilk başta tahmin edebileceğimizden daha yakında olabilir mi? Osmanlı mutfağı Avrupa mutfaklarını nasıl etkiledi? Yemekte çatal bıçak kullanma âdeti, sofrada sohbet etme alışkanlığı ne zaman yaygınlaştı?
Avcılıktan Gurmeliğe Yemeğin Kültürel Tarihi bir mutfak kültürü tarihinden fazlası: Özgün kaynaklara dayanan ve dipnotlarına kadar her köşesinde karşılaşabileceğiniz ilginç bilgileriyle, içerdiği ufuk açıcı saptamalar ve eğlenceli anekdotlarla, kapsamlı bir incelemenin yanı sıra keyifli bir okuma da vaat ediyor. Priscilla Mary Işın’ın şu sözleri, okurların kitapta bulacağı dünyanın
zenginliğine dair ipuçları veriyor: “Yediğimiz yemek ve yiyeceklerin hepsi geçmişi yansıtır. Bu durum Türkiye’nin mutfağına baktığımız zaman özellikle dikkat çekicidir. Buna sayısız örnek verilebilir: On bin yıl önce ilk çiftçilerin haşlanmış buğday yemeğinden miras kalan aşure, eski Anadolu medeniyetlerinden boza, eski Yunanlardan zeytinyağı, Romalılardan lokma, Hindistan’dan patlıcan, İran’dan yahni, Orta Asya’dan mantı, Ortaçağ Arap mutfağından muhallebi, Afrika’dan bamya, Avrupa’dan salça, Amerika’dan mısır…”
Yemeğin Kültürel Tarihi gıdaların, yemeklerin, pişirme tekniklerinin, sofra alışkanlıklarının ve adabının kültürden kültüre, ülkeden ülkeye,
kıtadan kıtaya yaptığı seyahatlerin sürprizlerle dolu hikâyesi; yemeklerin coğrafi sınırları tanımadığının, küreselleşmenin önce mutfaklar sayesinde gerçekleştiğinin kanıtlarıyla dolu bir kitap.
4. Toplumların Sonu (Alain Touraine / Yapı Kredi Yayınları)
“Tarihin sonuna gelmedik, ama yeni deneyim ve siyasal tartışma alanlarının oluştuğunu görüyoruz. Bunların aktörleri kendi tarihsellikleriyle değil, içinde yaşadıkları topluma nüfuz düzeyleriyle tanımlı. Kabul edelim, bu saptama bizi şaşırttı. Acımasız duruma dönen bir dünyada mı, yoksa tam tersine Big Brother’ın mutlak egemenliğine giren bir dünyada mı yaşıyoruz? Dünya tarihinin bugünkü evresini nitelemek için, özellikle de demokratik kurumların işlediği, denetlenmeyen ‘toplumsal iletişim ağlarının’ kurulduğu ve çokça ülkenin, iktidarın çoğunluğun elinde olmasını sağladıktan sonra azınlıkların haklarını güçlendirmeye çalıştığı batıda bunu yapmak için bir zamanların sözcüklerini kullanmakta duraksıyoruz.”
Klasik toplumbilimin en önemli figürlerinden Alain Touraine, Toplumların Sonu’nda Krizden Sonra ile başladığı ekonomik kriz olgusunun toplum üzerine etkilerini incelemeye devam ediyor. Ama bu defa Evrensel İnsan Hakları’nı temel alan yeni bir öznenin ve yeni bir toplumun gerekliliğini haykırarak…
5. Fikirler için Ölmek-Filozofların Tehlikeli Hayatları (Costica Bradatan / Can Yayınları)
Fikir adamları, bu arada felsefeciler de, tarih boyunca birçok kez bazen bireyleri bazen de kitleleri düşünceler için, idealler için, ideolojiler için ölmeye, ulvi bir amaç uğruna kendilerini feda etmeye yöneltmişlerdir, ancak kendileri söz konusu olduğunda tavırları ne olur acaba? Özel alan ile “mesleki” alanın farklı olduğunu mu savunurlar? Teorik olanla pratiğin bir noktada çakışmasının şaşkınlığına boğulup ani bir aydınlanmayla daha önce dile getirdiklerinden vaz mı geçerler, yoksa felsefenin esas amacının insanın kendini gerçekleştirmesi olduğunu unutmaksızın fikirlerini hayata geçirmeye mi uğraşırlar? Her ne pahasına olursa olsun…
Costica Bradatan; Sokrates, Hypatia, Giordano Bruno, Thomas More gibi en bilinen örneklerden yola çıkıp bu isimlerin yanına pek çok başkalarını da katarak bu soruları ele alıyor, zaman zaman mizaha yaklaşan, edebî yönü dikkat çekici bir dille aydın üzerine, entelektüel cesaret üzerine zihin açıcı, kışkırtıcı bir okuma sunuyor.
“İnsanlığa şimdiye kadar verilmiş en paha biçilmez şey ölümdür. Bu nedenle en büyük günah onu kötüye kullanıp yanlış ölmektir.” —Simone Weil
“Felsefe yapmak nasıl ölüneceğini öğrenmektir.” —Michel de Montaigne
6. Başka Bir Mutluluk Fikri (Marc Levy / Can Yayınları)
Philadelphia’da 2010 ilkbaharının ilk günlerinde, hayatının otuz yılını parmaklıklar ardında geçiren Agatha hapisten kaçar. Artık ellilerini sürmekte olan bu kadının cezasını tamamlamasına kısa bir süre kalmışken hapishaneden firarı, başta FBI olmak üzere Amerikan emniyet güçlerini harekete geçirir. Tüm bu karmaşadan habersiz, sıradan hatta sıkıcı bir yaşam süren Milly’nin hayatı ise, bu kaçak tarafından rehin alınmasıyla birlikte hiç ummadığı biçimde değişir. Peşlerindeki kanun adamlarını atlatmaya çalışarak emektar bir Oldsmobile ile yaptıkları beş günlük bu yolculuk sırasında, uğradıkları şehirlerde eski dostlarına yaptığı her ziyaret Agatha’nın geçmişine ait sırları tek tek ortaya çıkaracaktır.
Yazdığı romanlar çok sayıda dile çevrilen ve milyonlarca okura ulaşan Marc Levy, bu kez edebiyat severleri, yıllar sonra özgürlüğün ve mutluluğun peşine düşen iki kadınla birlikte heyecan dolu bir yolculuğa çıkarıyor.
7. Senin Gibi Zararsız (Rowan Hisayo Buchanan / hep kitap)
Kaçamak ilişkiler yaşayan Jay babasını yeni kaybetmiştir. Hiç tanımadığı annesine babasının miras bıraktığı evin kâğıtlarını imzalatmak için Berlin’e gider.
Annesi 1960’larda Japon kültürü ile Amerikan kültürü arasında sıkışıp kalan, ama ne iyi bir Japon ne de iyi bir Amerikalı olabilen Yukiko’dur.
Yukiko kocasından, onun koşulsuz sevgisinden ve sonsuz tahammülünden nefret etmiş, oğlunu hayallerinin önünde bir engel olarak görerek iki yaşındaki oğlunu da, kocasını da terk etmiştir ve Berlin’de tanınan bir ressam olmuştur.
Annesini hiç tanımamış olan Jay de annesi gibi çocuğunu hayatının önünde bir engel olarak görmekte ve kadınları aşağılamaktadır.
Berlin’de bir araya gelen anne-oğul başta iletişim kurmakta zorlanırlar. Jay, Yukiko’yla bir süre aynı evde kalınca annesinin yargılayıcı olmayan, sadece oğlunu tanımak için sorduğu sorular vasıtasıyla karısı ve çocuğuyla olan ilişkilerini gözden geçirir.
Senin Gibi Zararsız kültürler arası sıkışmışlık, yabancılaşma ve kendini ifade edememe üzerine çarpıcı bir roman.
8. Keş On Dı Teybıl (Zafer Algöz / İnkılap Kitabevi)
“Zafer Algöz’ün ilk kitabı Haşırt Dı Bilekbord satış rekorları kırdı. Haftalarca en çok okunanlar listesinin en tepesinde kaldı. Üniversitelerde, kitap fuarlarında her yaştan, her kesimden okuyucuları ellerinde kitaplarıyla metrelerce kuyruk oluşturdu. Eminim ki, şu an elinizde tuttuğunuz ikinci kitabı Keş On Dı Teybıl ilk kitabından çok daha fazla okuyucuyla buluşacak.
Zafer Algöz artık sadece Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük aktörlerden biri değil, o aynı zamanda kalemi eline aldığında okuyucusuna eşi benzeri olmayan ziyafetler sunan müthiş bir yazar.” —Candaş Tolga Işık
Zafer Algöz’ün hem çok güldüren hem de çok şaşırtan ilk kitabı Haşırt Dı Bilekbord’da başlayan kahkaha tufanı Keş On Dı Teybıl’da sürüyor!
Zafer Algöz, Keş On Dı Teybıl’da okurlarını Ertuğrul İlgin, Cüneyt Gökçer, Fikret Hakan, Öztürk Serengil, Nur Subaşı (ve elbette kedisi Siyami Bey), Süleyman Seba, Kamran Usluer, Cem Yılmaz, Can Yılmaz ve daha birçok önemli isimle yaşadığı ilginç anılara davet ediyor.
Sinema ve tiyatro dünyasında yaşanan komik, hüzünlü, daima şaşırtıcı ve hiç bilmediğiniz yeni maceralara hazır mısınız?
9. Uyumsuzluk (Ronald Giphart, Mark Van Vugt / Paloma Yayınevi)
“Uyum” ve “uyumsuzluk” önemli evrimsel kavramlardır. Doğada organizmalar çevrelerine uyum sağlar. Ancak kültürel evrimin işleyiş mekanizması, biyolojik evriminkinden çok daha hızlıdır. Genetik bir değişimin insan DNA’sında sabitleşmesi yüz binlerce yıl sürerken günümüzün modern bilgi toplumunda neredeyse her on yılda bir kültürel evrim geçiriyoruz.
Uyumsuzluk, biyolojimiz ve kültürümüz arasındaki çatışmayı anlatıyor. İnsanların geniş çayırlarda, küçük çaplı topluluklar arasında avcı-toplayıcılar olarak yaşadıkları, insanlık tarihinin ilk birkaç milyon yılı ile çok farklı bir sosyal yapıda rahat yaşamlar sunan Tarım Devrimi’ni ve arkasından gelen Dijital Devrim’i kapsayan 12 bin yıl arasındaki çarpıcı zıtlığı ele alıyor.
Fiziksel ve ruhsal sağlığımız, aşk hayatımız, çocuk sahibi olma ve yetiştirme şeklimiz, yönetilme biçimimiz, iş hayatı ve hatta yaşadığımız gezegen ile diğer canlı türleri de uyumsuzluklardan önemli derecede etkilenir. Hayatımız zihnimizin çalışma şekliyle ne kadar uyumlu olursa mutlu, sağlıklı ve üretken bir hayat sürme şansımız da o kadar yüksek olur.
Homo sapiens adındaki iki bacaklı primatın Taş Devri’nden bugüne geçirdiği biyolojik ve kültürel evrimi bir film şeridi gibi gözlerinizin önüne seren bu etkileyici çalışma, uyumsuzlukların içyüzünü anlayıp, doğurdukları sonuçların farkına varabilmemizi sağlıyor ve uyumu tekrar yakalayabilmemiz için çözüm önerileri sunuyor.
10. Leylak Kızlar (Martha Hall Kelly / Kanes Yayınları)
“Keşke ölsem!” dediğinizde bir ses kulağınıza fısıldar; umut biraz uzakta ama hep var ve orada…
“Keşke ölsem!” dediğinizde bu kitapta okuduklarınızı hatırlayın, nedenlerinizi yeniden değerlendirin.
II. Dünya Savaşı sırasında Polonya, Almanya ve Amerika olmak üzere üç farklı coğrafyadan hayatları kesişen üç kadının nefes kesen hikayesi…
Kuzey Almanya’daki bir kadın toplama kampı olan Ravensbrück’te 130.000’den fazla kadın ya hastalıktan ya da açlıktan öldü. Ne yazık ki vahşice infaz edilenler de oldu. Bu kadınlardan bazıları Alman Dr. Herta Oberheuser tarafından insanlık dışı deneylere tabi tutuldu. Dr. Oberheuser, Alman askerlerinin yaşadıklarına karşı misilleme yaptığını düşünüyordu. 1939 Almanya’sında kendince farklı nedenleri vardı. Bu inanılmaz deneylerin kurbanlarına daha sonra Ravensbrück Tavşanları denildi.
New York Fransız Konsolosluğu’ nda çalışan ve insanlara yardım etmeyi hayat felsefesi olarak gören Caroline Ferriday’ın hikayesi; aslında savaşa karşı direnişi, Hitler’in ordusu Polonya’yı işgal edince başladı. Güçlü iradesi, kararlılığı ve muhteşem mücadelesi tarihe not düşüldü.
Tavşanlar’ın ise sahip oldukları tek şey umuttu. Onlara ne olursa olsun hayatta kalma gücü verdi.
Çok acı… Çok umut… Çok gerçek…
Dostluk, sevgi ve bir tadımlık aşk!
11. Gerçekçi Ol İmkansızı İste (Mike Davis / Edebi Şeyler)
Mike Davis’in çeşitli yazılarını bir araya getiren bu seçki, öğrenci olduğunu hiç unutmayan bir öğretmenden esaslı bir muhalefet dersi alma şansını sunuyor. Arabada kornaya basarak, sokağa çıkmadan, sosyal medya profilleri üzerinden gerçekleştirilen sözde protestoların ayartıcılığına kapılmış bir kuşak için zihin açıcı bir metinler geçidi. Sinemadan edebiyata, genç bir eylemcinin polisle ilk kez karşı karşıya kaldığında yaşadığı duygulardan savaş karşıtı hareketlere, Çin’in ekonomik büyümesinden İşgal Et hareketinin geleceğine kadar pek çok alanda slalom yapan Davis, muhalefetin ilk dersini mıh gibi aklımıza çakıyor: Gerçekçi Ol, İmkânsızı İste.
Siyasi Şeyler dizisi, Mike Davis ile açılıyor. Evet, gerçekçiyiz ve imkânsızı istiyoruz.
12. Tendeki Tuz (A7 Kitap)
Bu kitap, cinselliğini yaşamak isteyen genç bir kadının hezeyanlarından doğdu. Evlenmiş ayrılmış bu genç kadının üzerindeki baba ve aile baskısı o kadar yoğundu ki, 35 yaşında olmasına karşın bir türlü flört edemiyor, bir akşam yemeğe çıkmak için ailesine kırk yalan söylemek zorunda kalıyordu.
Yeniden evlenmek isteyen kadın, yeni tanıştığı adamla yemeğe ve seyahate çıkmak, hatta sevişmekten yanaydı ki, ilk evliliğinde yaşadığı hayal kırıklığını yaşamasın! Çünkü cinsellikten hiç bir şey anlamamıştı ilk evliliğinden.
Kahramanımız cinselliğini yaşamak isteyen genç bir kadın. Ailesinin ve toplumun isteğiyle evlenmeden önce cinsel ilişkiye girmemiş. Kendi seçtiği bir erkekle evlenmiş ama cinsel anlamda aradığını bulamamış. Daha doğrusu ne yaşamadığını, boşandıktan sonra hayatına giren erkek sayesinde öğrenmiş. Neler kaçırdığını da…
Kadının cinsel yaşamı erkeğin performansına bağlı gelişiyor. Erkek iyiyse, kadın da ona ayak uydurursa, ten uyumları da mükemmelse sorun yok. Ama ya değilse? Boşanmaların altında biraz da bu sebep yatıyor. Kadın diyor ki: “Hiçbir şey anlamadım cinsellikten. Daha bir yılolmadı, on beş günde, hatta ayda bir sevişiyoruz. Seksi çamaşırlarımı giyip, yatakta tek başıma yatıyorum, ne yapayım?”
Kitaptaki kadın cinselliğini ve kendini, hayatına giren ikinci erkekle keşfediyor.
13. Kadın ve Orgazm (Ümit Sayın / Tantra Akademi)
– Kadınlarda Orgazmın Tarihi
– Orgazmın Yeni Fizyolojisi
– Kadın Orgazmında Yeni Teoriler
– Aşk Kası, G-Noktası ve DVZ
– Orgazm Terapisi ve Sağlık
– Kadınlarda Orgazmı Güçlendirmek
– Orgazmı Güçlendirenler & Bloke Edenler
– Kadınlarda Orgazm Çeşitleri
– Kadınlarda Orgazm Araştırmaları
– Orgazmın ve Aşkın Nörobiyolojisi
– Kadın Cinseliği ve Hormonlar
– Kadınlarda Ultra Orgazm ve ESR
– Uyarılma Bozuklukları ve Tedavisi
– Anorgazmi ve Tedavisi
– Vajinismus ve Tedavisi
– Nemformani, Hiperseksüelite
– Ağrılı Cinsellik ve Tedavisi
– Niposeksüelite ve Tedavisi
– Neo-Tantra & Kadın Orgazmı
– Yaşanmış Deneyimler
– Orgazm ve Fitoterapi
– İlaçlar ve Orgazm
– Afrodizyaklar
14. Tetikçi Anders ve Her Şeyin Anlamı (Jonas Jonasson Jonasson / Pegasus Yayınları)
Roman üç kahramanın sıra dışı birlikteliğine odaklanıyor; üç defa hapse girip çıkan Tetikçi Anders’in tek istediği bir daha hapse girmemektir. Bu yüzden adam öldürmeye son vermiştir ve yalnızca kemik kırma, adam korkutma gibi “küçük” işlerle ilgilenmektedir. Bir yandan da yeniden cinayet işlememek için alkolden ve uyuşturucudan uzak durmaya çalışmaktadır. Bir gün Tanrı’ya inanmayan bir kadın rahip olan Johanna Kjellander ve bir genelevden otele dönüştürülmüş Sea Point Oteli’nin resepsiyonisti Per Persson’la tanışınca hayatı farklı bir yola girer. Üçü de hayata bir yerinden tutunmaya çabalamaktadır ve fakirliklerine son vermek için kalıcı bir çözüm arar. Sonunda Tetikçi Anders’in insanları korkutma konusundaki doğal yeteneğine Johanna’nın laf cambazlığı ve Per’in insanlarla iletişim becerisi eklenince istedikleri şeyi başarmaları önünde hiçbir engel olamaz gibi görünmektedir. Zaten üçlü çok başarılı olur, ta ki Tetikçi Anders, İsa’yla tanışıp kazandıkları tüm parayı bağışlamak isteyene kadar. Eski sefil hayatlarına geri dönmek istemeyen resepsiyonist ve rahip ise parayı ellerinde tutmak için bir an önce bir çare bulmak zorundadır.
Yüz Yaşında Camdan Atlayıp Kaybolan Adam’ın uluslararası başarısının ardından Jonas Jonasson bu sefer de dünya çapında on milyonu bulan okuyucusunu hayal kırıklığına uğratmayacak komik, absürt ve tuhaf bir romanla yeniden karşınızda.
“Bir komedi dehası… Jonas Jonasson gittikçe ustalaşıyor.” —Daily Express
“Bir kahkaha tufanı, gücünü de Tanrı’nın hepimizden daha zeki ve komik olduğu gerçeğinden alıyor.” —The Times
“İpe sapa gelmez ve eğlenceli.” —Irish Examiner
“Jonasson eşine az rastlanır bu üçlünün maceralarını anlatırken tüm sınırları yıkıyor.” —Denis Scheck, ARD
15. Gizli Tarih (Donna Tartt / Pegasus Yayınları)
Ahşabı içeriden kemiren bir tahtakurusu gibiydi sakladıkları sır. Dışarıdan görünen heybetli, parlak ve güçlü bir bedendi, içeride ise un ufak olmuştu ruhları.
Richard Papen büyük hayallerle geldiği üniversitede Antik Yunanca profesörünün ve onun özenle seçilmiş öğrencilerinin cazibesine kapılıp bir şekilde aralarına girmeyi başarır. Fakat içlerine girdikçe bu cazibenin altında karanlık bir şeylerin yattığını fark eder.
Antik Yunan felsefesinden, kültüründen ve mitolojisinden etkilenen gençlerin başına, gerçekleştirdikleri bir ayin sırasında korkunç bir olay gelir. Etik ve ahlak sınırlarının aşıldığı, masum ile suçlunun birbirine karıştığı ve hatta işlerin cinayete kadar varabileceği bir karmaşanın içinde bulurlar kendilerini. Gerçek dünyaya döndüklerindeyse artık saklamak zorunda oldukları büyük bir sır ve omuzlarında hayatları boyunca taşıyacakları bir yük vardır.
“Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sının kurgusunu alın, Euripides’in Bakkhalar’ının hikâyesiyle birleştirin ve arka plana da Bret Easton Ellis’in Çekim Kuralları’nı ekleyin. Çok güçlü bir yapıt.” —The New York Times
“Donna Tartt gençliğin seks, uyuşturucu ve rock and roll gibi bilindik yanlarını değil, bir Yunan trajedisindeki gibi karanlık ve gerilim dolu yanını almış. Tansiyon hiç düşmüyor.” —Newsday
“Bu kitap pek çok şeyi aynı anda vadediyor okura: psikolojik gerilim, popüler kültüre ve üniversite gençliğine bir eleştiri, yaşamlara felsefi bakış açısı…” —Library Journal
“Akıllardan çıkmayacak etkileyici bir roman. Edebiyatın önemli isimlerine yapılan göndermelerle dolu, yirminci yüzyıldan
çok on dokuzuncu yüzyılın o asil
havasını taşıyor.” —The Times
“Harika bir gerilim. Sineklerin Tanrısı ile Çekim Kuralları’nın birleşimi gibi. Bir Yunan trajedisi kadar güçlü.” —New York Newsday
“Bu romanın en harika yanı, yazarın bu karmaşık kurguyu bizlere tüm yeteneğini kullanarak aktarmış olması. İnsanı huzursuz eden bir hikâyeyi bile sonraki sayfayı merak ederek okutturuyor.” —Cosmopolitan
“Donna Tartt gerilimli ama basit bir kurguyu doğru atmosfer ve felsefeden detaylarla süsleyerek benzersiz bir iş haline getirmiş. Harika bir yazar.” —The Washington Post Book World
“Donna Tartt döneminin Edgar Allan Poe’su olmaya aday. Gizli Tarih, steroit almış bir kalp gibi gümbür gümbür atıyor.” —Glam
“Zekice kurgulanmış ve insanı duygudan duyguya koşturacak bir roman.” —Time
“Tartt, çağdaşı olan yazarlara hiç benzemiyor. Kullandığı güzel dil, çetrefilli kurgu, büyüleyici karakterler ve entelektüel enerji
bu kitabı diğerlerinin çok çok önüne taşıyor.” —The Boston Globe
“Başarılı bir psikolojik gerilim. Kesinlikle tüyler ürpertici. Tartt lirik dilin âdeta efendisi gibi.” —The Village Voice
“Başından sonuna kadar gerilimin dozu düşmeyen, harika kurgulanmış bir kitap.” —Vogue
“Arkadaşlık, kibir ve cinayetin kurnazca bir arada örüldüğü uzun bir masal. Tartt’nın yazarlığı hepimizi ağzı açık bırakıyor. İlahî olana ulaşabilecek gücümüzün olduğuna ve her günahın affedilebilir olduğuna inandığımız o okul yıllarına bir yolculuk gibi.” —The Philadelphia Inquirer
“Büyüleyici, insanı şaşkına çeviriyor. Bilgelik ve yetenekle dolu bir yazar.” —Vanity Fair
“Eğlenceli, üzücü, korkunç ve bitene kadar da elinizden bırakmayı istemeyeceğiniz bir roman. Büyük başarı!” —John Grisham
“Gizli Tarih, pastoral bir cazibeyle başlıyor ve tam da olması gereken yerde bitiyor. Daha az yetenekli bir yazar asla böyle son hazırlayamazdı. Donna Tartt çok etkileyici ve şaşırtıcı bir roman yazmış.” —Jay McInerney
“Müthiş bir başarı. Gizli Tarih, insanın kalp atışlarını hızlandıran zekâ ve keyif dolu bir gerilim.” —The Virginian Pilot & Ledger-Star
“John Knowles’un Özel Bir Barış’ından bu yana çıkmış en güzel üniversiteli gençlik hikâyesi. Harika.” —Houston Chronicle
“Donna Tartt çok yetenekli bir yazar. Cümlelerindeki ahenk, bu kadar uzun olmasına rağmen sonuna kadar merak duygusunu körükleyen gizemiyle beraberinde çıkan bütün kitapları geride bırakıyor. İşe cinayet de girince tam bir Yunan trajedisini andırıyor.” —The Miami Herald
“Okurken nefesim kesildi, kusursuz.” —Ruth Rendell
“Donna Tartt öyle iyi bir yazar ki Yunan efsanelerinden dem vurup çağdaş toplumun incelemelerini etkileyici bir üslupla okura sezdirmeden kurguya yediriyor. Çok zekice.” —Sunday Times
“Gizemli bir cinayet, kafası karışık gençliğin romantik hayalleri ve eski ve modern geleneklere bir bakış… Tartt romanında harika bir tempo tutturmayı başarmış.” —Independent
“Tartt, kendimizi karakterlerin yerine koyma güdümüzü ve beklentilerimizi öyle iyi yönlendirmeyi başarıyor ki… Harika bir roman.” —Spectator
“Tartt bize şiddetin en gizli saklı yerde bile ortaya çıkabileceğini göstermeye cesaret ediyor. Çok etkileyici.” —The Times Literary Supplement
“Büyüleyici ve sapkın.” —Elaine Showalter
“Muhteşem. Gençliğin kibri, gerilim, kampüs alışkanlıkları ve Yunan göndermeleri… Okumaya doyamayacaksınız.” —Evening Standard
“Mükemmel bir başarı. Harika temposuyla güçlü bir kitap. Kusursuz bir şekilde yazarın kontrolü altında gelişen düşündürücü ve etkileyici bir roman.” —The New York Times
16. Kraliçe Arı (Laura Ruby / Pegasus Yayınları)
Kasaba halkı Finn’e pek çok şekilde seslenirdi ama hiçbiri kendi ismi değildi. Küçükken ona Uzaylı derlerdi. Şaşkın. Aysurat. Biraz büyüyünce Tatlı Çocuk dediler. Yalnızgezer. Kardeş. Ahbap.
Fakat ona nasıl seslenirlerse seslensinler, şefkatli bir sesleniş olurdu bu. Onu da herkes kadar iyi tanırlardı. İhtiyar Charlie’nin, tavuklarını torun çocuklarına yeğlediğini ve kimi zaman evde kalmalarına izin verdiğini (çocukların değil, tavukların) bildikleri gibi bilirlerdi onu. Cordero ailesinin buzdolabına dadanmaktan hoşlanan hayaleti bildikleri gibi. Arıcının çirkin kızı Priscilla’nın tüm arılarınkinden sivri bir iğnesi olduğunu bildikleri gibi. Kasabada insanların arkalarında sadece hikâyelerini bırakarak gittikleri, yok oldukları uçurumların bulunduğunu bildikleri gibi.
Fakat sonunda Finn’in acayip yüz ifadelerinin, dikkat dağınıklığının haklı bir nedeni olduğunu fark ettiler. Hiç kimsenin gözünün içine bakmamasının haklı bir nedeni olduğunu.
Ne var ki o zaman çok geç olmuş, en çok sevdikleri ve en az tanıdıkları kız gitmişti…
“Bakış açısının nasıl değişebileceğine dair bir öykü. Empati, farklılık ve sevdiğimiz insanları nasıl gördüğümüzle ilgili önemli sorular bilim, mitoloji, realizm ve sihrin rehberliğinde cevap buluyor.” —The New York Times Book Review
Kraliçe arı hareketlerinden anlaşılır. Daha özgüvenli yürür, planı olan bir kadın gibi. Zor bir işi vardır; besleyeceği bebekler, ilham vereceği işçiler, idare edeceği bir koloni. Onsuz bir koloni hayatta kalamaz.
Bone Gap sakinleri kasabalarının takılıp düşecekleri ya da sonsuza dek kaybolabilecekleri uçurumlarla dolu olduğunu bilir. Bu yüzden birdenbire ortaya çıkan güzel Roza’nın yine birdenbire ortadan kaybolmasına kimse şaşırmaz. Hem zaten bu Finn ile Sean kardeşlerin ilk terk edilişi değildir. İnsanlara baksa da onları gerçekten göremeyen Finn, herkesin sevgisini kazanmış Roza’nın kendi isteğiyle gitmediğinden emindir. Yüzünü hatırlayamadığı tehlikeli bir adam tarafından kaçırılmıştır. Ama araştırmalar sonuç vermediği için kimse ona inanmaz. Hayat işte. Kimi suçlayabilirsiniz ki?
Finn, Roza ve kasaba halkının melankolik geçmişlerinin, korkutucu bugünlerinin ve belirsiz geleceklerinin anlatıldığı, Laura Ruby’nin aşk ve kayıp, sihir ve gizem, pişmanlık ve affetme üzerine kurulu öyküsü dünyanın gördüğü yüzümüzün aslında gerçek kimliğimizin küçücük bir parçası bile olmadığını ortaya koyuyor…
“Ruby’nin romanı tekrar tekrar okunmayı hak ediyor. Güçlü, güzel ve sıradışı bir eser.” —School Library Journal
“Derin karakterleri, etkileyici dünyası ve hikâyenin merkezinde yer alan sırla büyüleyici bir roman.” —ALA Booklist
17. Hatırla (İsmail Güzelsoy / Doğan Kitap)
Bir varlık kendisini başkasının elinde yaratabilir mi? Sekiz yüzyıl önce Artuklu sarayında El-Cezerî isimli mühendisin yaptığı karmaşık robotların can kazandığı büyülü bir masala yolculuk yapıyoruz Hatırla’da. Zulmün, adaletsizliğin hükmüne son vermek, şenliğin ve neşenin hüküm sürdüğü bir hayat kurmak düşündüğümüzden daha kolay olabilir mi? Sokaklarda dans eden bir kız çocuğu acımasız tiranların zulmünü yıkabilir mi? Evet, diyor Hatırla. Çünkü sokaklarda dans edilmediği zaman orada
kan akıyor.
Arka arkaya sıralanan sürprizlerle birbirine geçen, birbirine bağlanan sekiz yüz yıllık iki serüvenin şiirsel romanı Hatırla. Zamanın yalnızca bir hatırlama yolculuğu olduğunu fısıldıyor bize. Umudun son kırıntısı da tükendiği zaman kapımızı omuzlayıp ruhumuzu ele geçiren bir aşkı tarif ediyor. Cibeş İso, Zakir, Suzan, Samet, Kedi Şulbu…
Her biri kendi aykırı dünyasından çıkıp hatıralarınıza ortak olacak. En umutsuz olduğunuz zaman, çok uzaklarda kaldığını, unutulup gittiğini zannettiğiniz o şifreli sözü fısıldayacaklar size: Hatırla…
İsmail Güzelsoy Hatırla’da yine bizi bir anlatı şölenine davet ediyor.
18. Herkes Yalnız Ölür (Hans Fallada / Hece Yayınları)
Otto ve Anna Quangel çifti 1940’lı yıllarda Berlin’de mütevazı bir hayat sürmektedirler. Otto fabrikada bir ustabaşı olarak işine devam ederken cefakâr bir ev hanımı olan Anna da Nazi Partisinin kadın kollarında çalışmalar yürütmektedir. Bir gün cepheden gelen mektupla oğulları Otto’nun ölüm haberini alan Quangeller derin bir üzüntü ve büyük bir travma yaşarlar. Fakat bir süre sonra oğulları Otto’nun ölümü Quangellerde çok derin bir zihniyet değişimine sebep olur. Aile reisi olan Otto Quangel, artık Hitler Rejimi’ne karşı uğrunda ölümü göze alacak bir mücadele kararını alır. Otto, Hitler karşıtı mesajlar yazdığı kartpostalları şehrin kalabalık mekânlarına bırakarak halkın uyanışını sağlamayı ümit etmektedir. Ancak bu iş Otto’nun düşündüğü kadar kolay olmayacaktır zira kartpostalları kendisini fark ettirmeden kalabalık mekânlara bırakmak bir hayli zordur. Kısa zamanda Gestapo’nun takibine maruz kalan Quangelleri artık büyük bir tehlike beklemektedir zira Hitler’e karşı yürütülen bu başkaldırının cezası idamdır. Sonunu düşünen kahraman olamaz düsturuyla hareket eden Quangeller tek başına koskoca Hitler Rejimi’ne kafa tutmakta kararlıdırlar. Quangellerin bu cesur başkaldırısı hem biricik oğullarının intikamını almak hem de Almanya’yı bu faşist rejimden kurtarmak içindir.
19. Zombiler-Kültürel Bir Tarih (Roger Luckhurst / Koç Üniversitesi Yayınları)
Başlangıçta aristokrat vampirlerin ve mumyaların çürümekte olan yoksul akrabası, korku filmlerinde ancak çeperde yer bulan bir yaşayan ölüydü. Sıranın kendisine gelmesini beklerken sürekli konak değiştirdi; sonunda küresel bir figüre dönüştü.
Artık zombi kıyameti filmlerine, çizgi romanlarına ve romanlarına, televizyon dizilerine ve bilgisayar oyunlarına rastlamadan adım atmak mümkün değil. “Zombi” sözcüğü standart niteleme sıfatlarından birine dönüştü; zombi bilgisayarlar, zombi bankalar, zombi şirketler, zombi ekonomi, zombi hükümetler, zombi hukuk davaları dünyasında yaşıyoruz. Bunlar zombileşiyor çünkü asıl varoluş hallerine temsil, kontrol veya bilinç kaybı eşlik ediyor; ölüler ama bunu henüz bilmiyorlar, otomatiğe bağlamış halde yaşıyorlar.
Roger Luckhurst, eşikteki bir gotik canavarın kendine özgü kültürel tarihini ve köleliğin zor ve dilsiz dünyasından kapitalist dünyanın kalbine, hatta küresel popüler kültürün şebekelerine ulaşırken yaptığı yolculuğu anlatıyor.
Roger Luckhurst, Birkbeck Üniversitesi İngiliz Dili ve İnsani Bilimler Bölümü’nde modern ve günümüz edebiyatı profesörü.
20. Güneyin İsyanı (Immanuel Ness / Koç Üniversitesi Yayınları)
Gelişmiş ülkelerdeki emekçiler köşelerine çekilmiş gibi görünse de, üretim alanındaki mücadele dünyanın Güney Yarıküresi’nde tüm hızıyla sürüyor. Güneyin İsyanı’nda Immanuel Ness, kontrolden çıkmış olan endüstriyel kapitalizmin yayılmasına karşı işçilerin mücadele verdiği üç önemli ülkeye dair kapsamlı bir inceleme sunuyor: Çin, Hindistan ve Güney Afrika.
Öncelikle bu ülkelerin günümüzdeki koşullarını belirleyen geniş ölçekli tarihsel güçleri, örneğin emperyalizmin etkisini, uluslararası sendikal hareketin çöküşünü, sınıf mücadelesini ve emek rezervlerinin genişlemesini ele alan Ness, ardından odağını bu üç ülkedeki alt sınıf isyanlarının özgül koşullarına çeviriyor: Güney Afrika’daki madencilerin militan mücadelesi, Hindistan’daki yeni emek örgütleri ve Çin’deki işçi isyanlarının yükselişi.
Geniş çaplı alan araştırmalarının ürünü olan Güneyin İsyanı, Güney Yarıküre’deki yeni endüstri proletaryasının bir resmini sunuyor – bütünüyle güvencesiz, tedirgin bir hayat süren, ama aynı zamanda kapitalizm karşıtı mücadele ve dayanışma konusunda yeni bir umudu canlandıran emekçi kitlenin resmini…
Immanuel Ness, New York Şehir Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde ders vermektedir.
21. Sermayenin Sırrı (Hernando de Soto / Liberte Yayınları)
Neden Batılı ülkeler zengin, diğer ülkeler fakir? Zenginlik ve fakirlik bir kader değiştirilemez bir alınyazısı mı? Zengin veya fakir olmak ülkelerin kaderlerine mi, yoksa onların hiçbir şekilde müdahale edemeyeceği yabancı güçlere ve şartlara mı bağlıdır?
Hernando de Soto ve araştırma ekibi kitaplarını kapatıp, gözlerini açtılar. Kalkınmakta olan ve eski komünist ülkelerde insanların resmî kayıt altına alınmamış iktisadî faaliyetlerinin büyüklüğünü ölçmek için sokaklara çıktılar. Bulguları son derece dramatikti! Üçüncü dünya ülkelerinde yaşayan yoksullar kapitalizmin başarılı olabilmesi için gerekli bütün varlıkları toplamışlardı; tasarruflarının değeri muazzamdı. Öyle ki, 1945’ten beri alınan bütün yabancı yardımlardan ve bu ülkelere yapılan yabancı yatırımlardan onlarca kat fazlaydı. Sadece Mısır’da, fakir insanların varlıkları, Süveyş Kanalı ve Aswan Barajı’nın finans edilmesi dahil, kayıt altına alınmış bütün yatırımlardan elli beş kat büyüktü.
Öyleyse, bu ülkelerin zenginleşememesinin nedeni neydi? Bu ülkelerdeki varlıklar neden zenginlik üretecek sermayeye dönüşememekteydi. Hernando de Soto’ya göre, bu, “sermayenin sırrıdır”. De Soto, mevcut global krizin, gelişmiş ülkelerin Sanayi Devrimi sürecinde yaşadığı krizle aynı türde olduğunu bize hatırlatmaktadır. Söz konusu kriz yaşandığı sıralarda bu ülkelerin iktisadî ve sosyal görünümü, karaborsanın, mafyanın, yaygın yoksulluğun ve hukuk tanımazlığın egemen olduğu Üçüncü Dünya ülkelerine benzemekteydi. De Soto, Batı ülkelerinin yüz elli yıl önce kilit değişimi yarattığını ve bu ülkelerin ekonomilerinin, insanlar daha ne yaptıklarını bile anlamadan, zenginlik yaratmaya başladığını ifade etmektedir. De Soto, Batı’da yaygın mülkiyet hukukunun binlerce parçasında gizli bu tesadüfî sürecin nasıl oluştuğunu, nasıl işlediğini ve günümüzde kalkınmakta olan ve eski komünist ülkelerde nasıl bilinçli olarak yeniden tesis edileceğini izah etmektedir.
Sermayenin Sırrı, sermaye hakkındaki görüşlerinizi ve komünizmin çöküşünden beri dünyanın çoğu yerinde kapitalizmin neden yerleşemediği ve fakirliğin devam ettiğiyle ilgili düşüncelerinizi sarsacak.
Zenginliğin ve refahın altında yatan en büyük faktör sermaye birikimidir. Bu Marx’tan Hayek’e neredeyse bütün iktisatçıların kabul ettiği bir gerçektir. Dünyanın en zengin ve iktisadî bakımdan en güçlü ülkeleri sermaye birikiminin en fazla olduğu yerlerdir. Ve, ne mutlu insanlığa ki, sermaye dünyanın her yerinde potansiyel olarak vardır. Ancak, Batılı kapitalist ülkeler sermayelerini iktisadî süreçlere tam olarak entegre etmeyi başarırken, dünyanın geri kalan yerleri bunu becerememekte ve bu yüzden fakir kalmaktadır. Ünlü fikir adamı ve sivil toplum aktivisti Hernando de Soto, birçok ülkede best-seller olan Sermayenin Sırrı’nda bu olguyu ele alıp tahlil ediyor. Zenginliğe giden yolun nereden ve nasıl geliştiğini anlatıyor. Her ülkenin zenginliği yakalama imkanının bulunduğunu, hiçbir ülkenin fakirliğe mahkum olmadığını gösteriyor.
Kelimenin tam anlamıyla heyecan ve umut verici bir kitap…
22. Freud Belgeleri ( Mikkel Borch, Sonu Shamdasani / İş Bankası Kültür Yayınları)
Psikanaliz diğer psikoterapi ve psikoloji ekolleri arasında ayrıcalıklı ve seçkin kültürel konumuna nasıl erişti? Neden öteden beri, öncellerine borcunu inkar edip, benzersizlik iddiasıyla çağdaşlarıyla arasına özellikle mesafe koymaya çalışmıştır? Ve neden kendi tarihine karşı tuhaf bir alerji duymaktadır?” Kitabın yazarları, psikanalizin ilk kurulduğu yıllarda yapılan tartışmaları yeniden sahneye koyarken, çoğunlukla bizzat Freud’un yazışmalarından yola çıkarak ve adeta birer dedektif titizliğiyle, psikanalizin bilinçli olarak yaratılmış “efsaneler” etrafında nasıl şekillendiğini anlatıyorlar.
23. Birini Asacaklar-Darağacındaki Medya (Selcan Taşçı / Galeati)
Bu kitapta söyleşilerini –aslen dertleşmelerini- okuyacağınız insanlar; gazeteciler, yazarlar, çizerler, televizyoncular, son 15 yılı hep bu ihtimalin gölgesinde yaşadılar;
“Birini asacaklar!”
Ama kimi?
Yağlı urganın düğümlenmeye hazırlandığı kalem kendilerininki mi; majestelerinin hınk deyicileri bu defa hangi “duruş”un katline ferman verdi?
Sırf devri iktidarlarında birilerinin yağdanlığı olmadı diye kimin sandalyesine uzatmakta ayağını cellat? Ki zordur böyle yaşamak.
Buna rağmen bu kitapta okuyacağınız insanlar; gazeteciler, yazarlar, çizerler, televizyoncular doğru bildiklerini söylemekten geri durmadılar.
Bu kitapta kocaman bir Necati Doğru var;
Abidevi bir Melih Aşık var;
Rahmi Turan var; ustalık yani…
Emin Çölaşan var; mahallenin gözü pek delikanlısı gibi…
Can Ataklı var; coşkun, taşkın, kâh sitemkâr, kâh hesabın alasını sorar…
Rıza Zelyut var; kronik “öteki”si memleketin…
Hikmet Bila var; içtenlik… Selam olsun ebedi makamına, bir Fatiha’ya vesile olur belki merhumun ruhuna…
Mehmet Faraç var; kavruk Anadolu çocukları adına…
Mesut Yar var; tebessümün şarlatanlıkla lekelenmemiş hali…
Emre Ulaş var; naif ama kırılmaz bir çizgi…
Oray Eğin var; çünkü delilik de veliliğe dahil!
Cüneyt Ülsever var; namuslu liberal(!)
Abbas Güçlü var; eğitim şart…
Orhan Koloğlu var; yaşayan tarih, yaşasın tarih…
Ali Sirmen var; her lafı keskin bıçak…
Mine Kırıkkanat var; hep ve hepten aykırı…
Ahmet Hakan var; adap var, üslup var…
Bekir Coşkun var; tepeden tırnağa “insan” olabilme hali…
Yalçın Bayer var; ağabeylik makamında…
Levent Kırca var; eh olmasın mı o kadar!
Bu kitapta, medyanın,-öncelerinden ve sonralarından bağımsız olarak- bir dönemki yüz akları var.
İyi okumalar diliyoruz…
24. İvan İllich İle Söyleşiler (David Cayley / Yeni İnsan Yayınevi)
“Ivan Illich ile Söyleşiler, Ideas için yaptığım radyo programları gibi ince elenip sık dokunmaya ve yoğun bir biçimde düzenlenmeye müsait değildi. Ancak öte yandan çok doyurucu oldu. Illich, ortaya atıp sınırlarını çizdiği düşüncelerin tutsağı olmayı reddetmeyi becererek, ününü aşmış bir düşünürdür.
Ben onun duruşunu sorgulamak için gelmiştim ancak tek fark ettiğim şey onun yeni bir konuma geçiş yaptığıydı. Bir keresinde mülakat sırasında çileden çıktım. Ancak Illich sayesinde anladım ki Zen Budizm’in ‘aceminin aklı’ dediği şey olmaksızın, gerçek bir sürpriz imkansızdır.
Bir aceminin aklı, gideceğinizi bildiğiniz yere ‘diyalektik olarak’ varmanızı sağlayan Sokratik tekniğe uydurulamaz. Kişinin kendi duruşunu gerçekten dikkate almaması gerekir. Illich böyle bir bilgeliğe sahipti ve bu hal söyleşiye birdenbire, konu dışı, bitmemişlik niteliklerini verse de, değerini tam da buna borçludur.
Kitap, Illich ile yaptığımız on mülakattan oluşuyor. Her biri benim Illich’in sırasıyla bir kitabını tartışma niyetim ile başlayıp, onun götürdüğü yepyeni görüşlerle noktalandı.’
David Calyey söyleşilerinde, Illich’in entelektüel kariyerinin özetini sunuyor. En önemli kitaplarını yeniden sorguluyor. İlginç bir şekilde Illich, mülakatçıdan önce kendi eserine yepyeni ve şenlikli eleştiriler getirip, ufuk açıcı yorumlar yapıyor. Okulsuz Toplum, Sağlığın Gaspı, Şenlikli Toplum, ABC Aklın Eleştirisi, Gölge İş, İşsizlik Hakkı ve dahası. Yazar, Illich’i tanımak ve bir kitapta bütün eserlerinden ilham almak için mükemmel bir fırsat sunuyor. Yeni İnsan Yayınevi Ivan Illich’in eserlerini yayınlamaya devam ediyor.
25. Sonluluk Üzerine (Günter Grass / Kırmızı Kedi)
Günter Grass’ın ölmeden önce yazıp tamamladığı son yapıt. Düzyazı ve şiir, çizimler ve tasarım…
Her yönüyle, baştan aşağı Grass olan bir kitap.
Kırmızı Kedi Yayınevi, 10’uncu yılında okurlarına sunar.
Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Günter Grass, 2. Dünya Savaşı’nın travmasını üzerinden atmaya çalışan Alman edebiyatının en güçlü ve en verimli yazarlarından biriydi… 2015 yılında 87 yaşında hayata veda ettiğinde geride tüm dünyada yankı uyandırmış birçok roman, sayısız şiir, oyun ve denemeler yanında heykeller, resimler ve grafik tasarımlar bıraktı. Teneke Trampet’ten Soğanı Soyarken’e, kurmaca ya da belgesel, yazdıklarıyla çağının tanığı, vicdanı oldu.
Ölümünden çok değil günler önce tamamına erdirdiği bu kitap, üretkenlikte sınır bilmez bir ömrün, ferasetini hiç yitirmeyen, kâh bedbin kâh nüktedan, kalender ama bir yanı serkeş bir bilincin sonsuza sayılı günler kala alınmış son z raporu.