Sub Press, Timothy Leary’nin Beynin Tanrıdır ve John Scanlan’ın Çöp Üzerine kitaplarını okurlarla buluşturuyor.
Beynin Tanrıdır (Timothy Leary)
Sen bir Tanrısın
Timothy Leary ve psikedelik araştırma ekibi, çok geçmeden keşfetti ki, bilim insanı olmak onları “beyin değişimi” karşısındaki güçlü tabudan koruyamayacaktı. Sihirli bitkilerle beyni değiştirmek ve zihni genişletmek kanuna aykırıdır. Beyin, cinsel organların yerini alarak, sahibi tarafından dokunulmaması ya da açılmaması gereken yasak organa dönüşmüştür. Neyse ki bir kaçamak noktası mevcut – din metaforu. İnsan Hakları Beyannamesi’nde bilimsel özgürlüğü koruyan hiçbir şey yokken, din özgürlüğünü koruyan Birinci Yasa Değişikliği mevcut.
Bir Tanrı gibi yaşa…
Sabaha kadar süren bir LSD seansı sırasında, Richard Alpert, fal taşı gibi açılmış gözleriyle Leary’nin yanına gelip, “Doğu! Doğunun bilgeliğine geri dönmeliyiz!” dediğinde karar verilmişti. Leary ilk başta çekimserdi çünkü çoğumuz gibi o da “Tanrı” sözcüğüne olumsuz tepki veriyordu. Galileo ve ondan önceki birçok bilim insanı ve filozof gibi, keşfedilmemiş bir toprağın üzerindeydiler. O zaman din! dediler. Yalnızca Timothy, diz çökmeler, dogmalar, kutsal insanlar, müritler, kiliseler, toplu ibadetler, finansal teklifler olmaması konusunda ısrarcıydı.
En yüksek hayalini yaşa
Beynin Tanrıdır, Leary’nin özet teolojisidir. Aktivist, kendin yap bir teolojidir. Bir çeşit bilimsel paganlık olarak Tanrı, kainatın yaratılışını ve evrimin sekiz evresinin – buna Tanrı’nın sekiz mahareti der – mühendisliğini içeren teknolojilere dayanarak tarif edilmiştir.
Kutsal varlıkların kullanımı ritüeli – LSD ve entojenik bitki özleri – içerideki ilahı harekete geçirmeyi ve sekiz mahareti tecrübe etmeyi hızlandırır.
Beynin Tanrıdır; LSD seansına nasıl hazırlanılacağını, ego kaybının nasıl kucaklanacağını, fiziksel belirtilerle nasıl baş edileceğini, Taoist tecrübenin nasıl zihne sokulacağını, psikedelik uzmanların nasıl değerlendirileceğini, nasıl psikedelik bir kılavuz olunacağını, psikedelik dualardan nasıl zevk alınacağını, zihnin nasıl açılıp, nasıl uyum sağlayacağını ve nasıl bırakılacağını anlatır.
Çöp Üzerine (John Scanlan)
Ve de görülecektir ki, çöp yaşam ve ölüm arasındaki neredeyse seçilemez olan çekişmenin sonucu olarak ortaya çıkar -zira ölüm insanın maddeye dönüşünü ve bir anlamda, bedenin ‘çöpleşmesini’ teşkil eder. Bu da, yaşamımızı korumak için ölümden kaçınmamız gerektiği anlamına gelir. Bu ölümden sakınışla bir dizi paradoks çıkar ortaya. Nitekim, daha yakından incelediğimizde görürüz ki Batılı toplumlar ölüm ve hastalıkla baş etmek ve sağlığı düzeltmek için doğanın işleyişine dair toplanagelmiş olan bilgiyi kullanmaya giriştiklerinde, tam da bu eylemi harekete geçiren şey (ölüm) bir ya da iki yüzyılın sonunda, kimsenin kaçınamadığı bir zorunluluk yerine, adeta yaşama bir hakaret olarak görülür hale gelmiş. Benzer şekilde, sonunda gıda perakendecilerini gıda maddelerini kirleticilerden ve tüketiciye ulaşmadan önce israf olmaktan kurtarmak için yeni geliştirilen paketleme ve depolama yöntemlerinden yararlanmaya mecbur bırakmış olan on dokuzuncu yüzyıldaki o ‘büyük temizlik’ de paradoksal biçimde daha fazla maddesel çöp ortaya çıkarır ve bu da yaşamı çok daha büyük bir ölçekte tehdit etmekte olduğu söylenen o büyük çevre erozyonu sorununun bir kısmını teşkil eder. Dolayısıyla, bu kitabın yaptığı şey bizlerden değer verdiğimiz her şeyin şaşırtıcı nüvesinin (hem maddesel hem de mecazi anlamıyla) çöpten kaynaklandığı (ve hep daha da çöp yarattığı) olasılığı üzerine kafa yormamızı istemektir. O halde bu kitap bir elden çıkarma, bir çöpleme tarihi olarak Batı kültürünün gölge tarihi biçiminde okunabilir.