1. Fıllaname (Mıgırdiç Margosyan / Aras Yayıncılık)
Bu yıl 80. yaşını kutlayacak olan Mıgırdiç Margosyan’ın tüm eserlerini bir araya getiren Fıllaname tek sefere mahsus özel baskısıyla yayımlanıyor. Özellikle Diyarbakır’ı anlattığı öykü ve anlatı metinleriyle bilinen Margosyan’ın eserleri, ilk kez Türkçe olarak basıldığı 1992’den bu yana büyük beğeni kazanmış, geniş bir okur kitlesine ulaşmıştı. Fıllaname, usta yazarın o günden bugüne kaleme aldığı beş kitabı bir araya getirirken, sanatçı Emre Zeytinoğlu’nun Margosyan’ın öykülerinden esinlenen çizimleri ve sunuş metniyle zenginleşiyor. Kalın kapaklı ve renkli olarak basılan kitap, sadık Margosyan okurları ve usta yazarın edebiyatıyla tanışmak isteyenler için büyük bir fırsat sunuyor.
Gâvur Mahallesi ve çevresindeki günlük yaşantıyı 1915’lerden 1940’lara, oradan bugünlere taşıdığı rengârenk öyküleriyle yörenin yitip gitmekte olan toplumsal hafızasına adeta bir cansuyu veren, bölge insanına, gelenek ve göreneklerine dair birbirinden değerli tanıklıklarıyla adeta ayaklı bir Diyarbakır ansiklopedisi olan Mıgıdiç Margosyan’ın edebi verimi Diyarbakır için daima çok değerliydi.
Ancak, özellikle son yıllarda yürütülen operasyonlarla adeta yeryüzünden silinen, içinde Gâvur Mahallesi’ni de barındıran Sur’un yürek yakan son halinden sonra Margosyan’ın öyküleri ve anlattıkları, bir başka anlam, bir başka değer daha kazanıyor. Yazarın tüm eserlerini bir araya getiren Fıllaname de, bu koşullar altında salt bir kitap olmaktan çıkıyor, adeta geçmişin kayıp seslerini yarınlara taşıyan ve halen çağıldamakta olan bir kaynak halini alıyor. Ancak edebiyatın saf ve temiz suyunun yüklenebileceği türden bir sorumluluk bu. Mıgırdiç Margosyan’ın eserleri, Diyarbakır’a, Gâvur Mahallesi’ne, hepimize, hal ve ahvalimize dair çok şey anlatmaya devam ediyor.
2. Tüfe, Mikrop ve Çelik (Jared Diamond / Pegasus Yayınları)
“Bu kitap tüm kıtalardaki insanların on üç bin yıllık kısa tarihi. Herkes ve her şey anlatılıyor. Farklı kıtalardaki farklı toplumların farklı gelişmelerini ikna edici ve bilimsel bir şekilde açıklayarak ırkçı yaklaşımları yerle bir ediyor… İlk iki sayfayı okuduktan sonra elinizden bırakamayacaksınız.” —Paul R. Ehrlich, Stanford Üniversitesi-
“Büyüleyici… İnsanlık tarihini anlamak için bir temel oluşturuyor.” —Bill Gates
“Büyük soruların ve büyük cevapların kitabı.” —Yuval Noah Harari
“İnanılmaz derecede kapsamlı bir kitap. Jared Diamond diğer birçok yazarın başaramadığını başarıyor ve altı yüz sayfa içinde tüm dünyanın tarihini başarılı bir şekilde anlatıyor. Son yıllarda insanlık tarihi hakkında basılmış en önemli ve okunaklı kitaplardan biri.” —Nature
“İnsanlık tarihi araştırmalarında ciddi ve çığır açıcı kitaplar ancak her nesilde bir geliyor. Tüfek, Mikrop ve Çelik de bu klasiklerin arasında yerini almaya hazır… Diamond teknolojiye olan hâkimiyetini geniş bir tarihsel kapsamla birleştiriyor. Yıllardır bu kadar özenli ve geniş kapsamlı bir kitap basılmamıştı.” —Washington Times
“Jared Diamond, bilimsel verileri herkesin anlayabileceği bir biçimde açıklıyor ve insanlık tarihinin nasıl geliştiğini merak eden herkesin ilgisini çekecek bir konuyu işliyor… Irkçı yanıtlara karşılık bilimsel temelli bir teori üreterek herkese büyük bir iyilik yapmış. İnanılmaz derecede ilgi çekici bir kitap.” —Los Angeles Times
Dünya üzerinde yaşayan bütün insanların 13.000 yıllık tarihi…
İnsanlık tarihi, devletler, savaşlar, keşifler, icatlar ve yeniliklerle doludur. İmparatorluklar kurulup yıkılırken, tarihin seyrini değiştiren, kıtaların kaderlerini belirleyen olaylar yaşandı. Ancak insanlık tarihi nasıl başladı ve nasıl şekillendi? Anadolu ve Orta Doğu coğrafyası tarihin akışında neden bu kadar önemli? Neden Avrasya’da atlar evcilleştirilebilirken Afrika’da zebralar evcilleştirilemedi? Neden Amerika kıtasının yerlileri Avrupa’yı istila etmedi de tersi oldu? Neden bazı toplumlar zenginken diğerleri fakir kaldı?
Tüfek, Mikrop ve Çelik, insanlık tarihinin en can alıcı ve önemli sorularını soran ve bilimsel kanıtlarla yanıtlayan muhteşem bir eser. Biyoloji, coğrafya, dilbilim ve tarih gibi birçok alandan yararlanarak yazılmış, “Batılı” koşullandırmalardan arınmış, geleceği gösteren bir tarih kitabı.
Dinlerin nasıl doğduğu, devletlerin nasıl kurulduğu, mikropların ve onlara bağlı hastalıkların nasıl oluştuğu, tarım ve hayvancılığın hayatımızdaki önemi, yazının neden icat edildiği, insanoğlunun teknolojiyi nasıl ve neden geliştirdiği, insanlık tarihinin temellerinin neler olduğu ayrıntılarıyla bu kitapta inceleniyor.
Ve tüm hikâye bundan 13.000 yıl önce Orta Doğu’da yaşayan bir insanın bir buğday tanesini toprağa ekmesiyle başlıyor.
“Sanatsal, bilgilendirici ve eğlenceli… Bir konunun daha önce akla hiç gelmemiş yönlerini aydınlatan bir pencere görmek gibisi yoktur ve Jared Diamond da tam olarak bunu yapmış.” —William H. McNeil, New York Review of Books
“Bu kitabın kapsamı ve açıklayıcı gücü inanılmaz.” —The New Yorker
“Tüfek, Mikrop ve Çelik’te açıkça görebiliyoruz ki, hiçbir bilim insanı sosyal meseleleri Jared Diamond kadar açıkça ve rahatlıkla anlatamıyor. Bu inanılmaz derecede başarılı kitapta biyoloji ve tarih bilimlerini birleştiren Jared Diamond insan durumunu hiç olmadığı kadar derinlemesine anlatıyor.” —Edward O. Wilson, Harvard Üniversitesi
“Sahip olanlar ve olmayanlardan oluşan dünyamızın nasıl oluştuğunu açıklayan nefes kesici bir kitap. Daha önce hiç bu kadar büyük bir uzmanlık ve şefkatle işlenmemiş bir konu.” —The Times
“Fevkalade ve ikna edici bir kitap. Kapsamı ise inanılmaz.” —Observer
“Bu kitap beni Orta Çağ savaşlarını araştıran bir tarihçiden insanlık tarihi öğrencisine dönüştürdü.” —Yuval Noah Harari
“İlgi çekici ve aşırı derecede önemli… Bu kitabın bir özetinin çıkarılması ona haksızlık olur.” —David Brown
“En temel düzeyde insanlık tarihini merak eden herkesin ilgisini hak ediyor. Zirvede bir eser. Diamond insanlık tarihinin mantıklı ve kanıtlara dayanan bir öyküsünü yazmış.” —Thomas M. Disch
3. Amatka (Karin Tidbeck / İthaki Yayınları)
Dille şekillenen bir dünyada geçen, Margaret Atwood ve Ursula K. Le Guin geleneğinde bir çıkış romanı.
Vanja, şehir hakkında bilgi toplamak için kış kolonisi Amatka’ya gönderilir. Amatka’ya adım atar atmaz bazı tuhaflıkları fark etmeye başlar: İnsanlar garip davranıyorlardır ve şehir sakinleri hükümet karşıtı düşüncelere karşı izlenmektedir.
Amatka’da kısa bir süre kalmayı planlayan Vanja, ev arkadaşı Nina’ya aşık olunca ziyaretini uzatmaya karar verir. Burada, koloninin tehlike altında olduğunu ve hükümetin bunu halkından gizlediğini öğrendiğinde kendi araştırmasına başlayacak ve kendini büyük bir tehlikenin içinde bulacaktır.
Amatka’nın distopik dünyasında insan dilinin gerçekliği değiştirme gücü vardır. Objeler, binalar ve geri kalan her şey sürekli isimlendirilip bu isimler tekrar edilmezse yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Baskıcı bir kolonide kısılı kalan Vanya’nın da lisanı kullanarak kendini özgür kılmayı arzulaması gerçekliği bile tehdit edecektir.
Zeplin’in İsveçli yazarı Karin Tidbeck ilk romanı Amatka’yla 1984’ü andıran bir dünya yaratıp toplum kontrolü, değişim korkusu, dilin gücü ve devrimler üzerine sembollerle dolu politik bir masal anlatıyor.
“Amatka harika bir kısa hikâye yazarının daha da harika bir romancı olduğunu ortaya koyuyor.” —Jeff Vandermeer
“Bu kitabı kesinlikle almalısınız.” —Ann Leckie
4. Yabancı: Kalecinin Tarihi (Jonathan Wilson / İthaki Yayınları)
“Kaleci yalnız bir kartal, esrarengiz bir adam, son kurtarıcıdır.” —Vladimir Nabokov
Albert Camus, Arthur Conan Doyle, Yevgeny Yevtuşenko, Julian Barnes ve Nabokov… yolu kalecilik pozisyonundan geçen sıradışı karakterlerden bazıları.
Jonathan Wilson, futbolun “yalnız” adamlarının kültürel tarihini ve futbol sahasındaki evrimini kendine has üslubuyla, edebiyat dünyasından isimlerin de hikâyeleriyle birlikte anlatıyor. Yazar, Afrika’nın en büyük iki kalecisinin yetiştiği Kamerun’un Bassa bölgesine ve 1986 Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde dört penaltı kurtararak tarih yazan Steaua Bükreş kalecisi Helmuth Duckadam’la konuşmak için Romanya’ya yolculuk ediyor. Wilson şahane taktik ve teknik bilgileriyle, kaleciliğin diğer on pozisyondan nasıl farklı bir yerde olduğunu en ince ayrıntısına kadar aktarıyor.
Yabancı, futbolun en gizemli şahsiyetleri olan kalecilerin kusursuz hikâyesi.
5. Elimde Viyoletler Beklenen Sevgili (Selim İleri / Everest Yayınları)
Türk edebiyatının ustalarından Selim İleri’den duymak, hissetmek isteyenler için enfes bir beste!
Elimde Viyoletler / Beklenen Sevgili, bir ayna; mektuplar kâğıda döküldükçe aynanın içi açılıyor, sonrasında ortaya son derece kişisel ve cesur bir metin çıkıyor!
Şefkati’ye yazılıyor her şey. Yazan kişi basımevinde musahhih. Emekliliği yaklaşmış devlet memuru. Şefkati kim? Bunca mektup neden yazılıyor? Selim İleri, imlanın sınırlarını bilinçli bir şekilde zorlayarak, bu “heyûlâ”yı bile isteye kurguluyor. Okurun yüreğini perde perde bükerken onu, içli hayat dökümlerine bir kader ortağı olarak konuk ediyor…
Onca mektubu yazan kişi; mâziye asla dönülemeyeceğini bilebiliyorsa, yaşamaya hâlâ susayabiliyorsa, her günün hercümercinden kurtulabiliyorsa, hatıraların canını fena halde yakmasına aldırış etmeyebiliyorsa, rüyalar sayesinde! İki satır karşılık, bir ses, umut hep umut talep ediyor, saadetsizlik çukurunda. Musikî gönlünü çelse de çelmese de köşede bir yerde “piyano” hep duruyor…
Belki hiçbir şey yazılmıyor, kim bilir!
“Yazdıklarımı ne olur oku; başkalarına, beni tanımayanlara yazmam imkânsız! Kendime merhametim ağır basmasa yapmayacağım çılgınlık yok. Beni oku, nefes almam için ümitler ver!”
6. Bu Evde Kimse Yaşamıyor (Sibel Ateş / Everest Yayınları)
Kültür sanat dünyasının medya ayağından bilirdik Sibel Ateş Yengin’in imzasını. Şimdi, kurgu dünyasına gözü pek bir giriş yapıyor. Mırıldanarak.
Sibel Ateş Yengin’in ilk öykü kitabı Bu Evde Kimse Yaşamıyor yaşamda küçük inceliklerin hâlâ yaşadığını iddia ediyor. Küçük, incecik, sessiz, belki köşede.
Bu bir ilk kitap. Şifasını kendi buluyor. Derdine derman oluyor.
O evde kim yaşıyor?
“O ilk gece buz gibiydi yanakların. Ellerin… Ellerin soğumamıştı henüz. Anne. Çok yalnız kaldım anne. Bak sana ilk kez anne dedim. An. Ne. Anne. Annn ne! Anne. Aaannne.Duydun mu beni anne. Anne. Elimi tutmasan da gözüme bakmasan da saçlarıma dokunmasan da bu evin bir annesi vardı. Beni sensizliğe alıştırmanın bir yoluydu bu. Biliyorum. Sevdiğindendi uzak durman. Değil mi anne. Çok sevdiğindendi. Ölü de olsa bir anneye sarılmak huzur verir. Öyle değil mi anne… Öyleyse derdime derman olacak, şifamı kendim bulacağım…”
7. İngiliz Hasta (Michael Ondaatje / Alfa Yayıncılık)
İngiliz Hasta, 1992 yılında en önemli edebiyat ödüllerinden Booker Ödülü’nün sahibi oldu, Türkçe dahil 38 dile çevrildi, 1996’da filme çekildi ve dokuz Oscar ödülü kazandı.
Temmuz 2018’de de son 50 yılda Booker Ödülü alanlar arasında yapılan oylamada birinci gelerek Altın Man Booker Ödülüyle taçlandırıldı.
Roman, İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarında Toskana’da yaşamları kesişen dört kişinin sıradışı hikâyeleriyle örülü. Uçağının düşmesi sonucu yanarak belleğini yitiren bir adam, kendini onun tedavisine adayan genç bir Kanadalı hemşire, savaş sırasında casusluk yaparken yakalanan eski bir hırsız ve bomba imha uzmanı bir Sih asker. Ve aralarında bir hayalet gibi gezinen, savaş yorgunu bu insanları uzak bir geçmişe taşıyan ve okuru da İngiliz hastanın gerçek kimliğine götüren bir kadın… Toskana’nın büyülü atmosferinden, çöl güneşi altında yolculuklara, İngiltere’nin serin yeşilliğine, Hindistan’ın renkli keşmekeşine uzanan unutulmaz bir hikâye.
8. Ruhun Uzun Karanlık Çay Saati (Douglas Adams / Alfa Yayıncılık)
Havaalanında ansızın bir alev topu haline gelip yok olan bilet bankosu, kopuk kafası Sıcak Patates isimli bir plağın üzerinde dönüp duran adam, nereden geldiği belirsiz bir kola makinesi, Oslo uçağına binmeye çalışan bir tanrı, başa bela olan bir kartal, tren istasyonunda birdenbire kaybolan yüzlerce insan… Bu kez olaylara tanrıların da karıştığı kusursuz bir kaos ortamındayız. Tam da Dirk Gently’nin sevdiği gibi!
Holistik Dedektiflik Bürosu’nun sıradışı dedektifi Dirk Gently’nin yine en az kendisi kadar sıradışı bu macerasında, birbiriyle bağlantısız görünen bir dizi garip olayın, holistikliğe yaraşır biçimde bağlanmasına keyifle, merakla ve şaşkınlıkla tanık olacaksınız…
9. Neden Feminist Değilim? (Jessa Crispin / Zeplin Kitap)
Dobralığıyla bilinen eleştirmen Jessa Crispin, Neden Feminist Değilim adlı kitabında günümüz feminizmine keskin eleştiriler getirirken, bir yandan da bu manifesto aracılığıyla devrim çağırısında bulunuyor.
Siz de bir feminist misiniz?
Kadınların da insanca muamele görmeyi,
Erkeklere bahşedilmiş hak ve özgürlükleri hepsini hak ettiklerine
Siz de inanıyor musunuz?
O halde siz de bir feministsiniz…
Ama ne olduysa olmuş, kadın özgürlük hareketi, mevcut düzene isyan etmek yerine
Ona boyun eğerek, bayağı, nezaketi elden bırakmayan ve etkisiz bir tavır takınır olmuştur.
Jessa Crispin ise ARTIK YETER diyor!
Neden Feminist Değilim, sözünü budaktan sakınmayan bir yazarın korkusuzca yaptığı bir devrim çağrısıdır. Jessa Crispin feminist hareketi kayıtsızlık, umursamazlık ve korkaklıkla suçluyor ve baskıcı sistemin tümden ortadan kaldırılmasını istiyor. Crispin’in nüktedan ve sivri diliyle yepyeni bir feminizm çağrısı yaparken, yalnızca kadınlara değil bütün insanlığa sesleniyor.
“Neden Feminist Değilim? adlı kitabıyla, Crispin ben feminist falan değilim demek istemiyor; demek istediği, kapılarını dışarıya tamamen açan ve davasını tamamen unutan bir [feminist] kulübünün üyesi olmak istemediğidir… Crispin’in argümanları zihin açıcı ve dengeli; söz konusu feminizm olunca, geniş çevrelerce benimseniyor olması neredeyse her zaman sorgusuz sualsiz iyi bir şey olarak görülüyor.” —The New Yorker
“Kısa ve öz, kavgacı ve zihin açıcı… Vicdanınıza kulak verin çağrısı.” —Chicago Tribune
“Feminizmin güçlü ve zayıflarına tutulmuş kör edici bir ışık gibi… Zirve noktasına çıkan alev alev bir belagat… Crispin, tartışma ve kavga çıksın diye uğraşan tespitleriyle, geçmişte başka bir devrimin fitilini ateşleyen türden yoğun bir enerjiyle yazıyor.” —Booklist
10. Düş Kesiği (Güray Süngü / İz Yayıncılık)
Düş Kesiği, bir sabah uyandığında kendisini yazdığı romanın karakteri ‘güvenlik görevlisi M’ olarak bulan ‘gereksizyazarın’ tuhaf ve sarsıcı hikayesini, incelikle örülmüş bir kurguyla veriyor. 2010 yılında Oğuz Atay Roman Ödülü’ne değer görülen Düş Kesiği, hem insanın en temel bilgisinin hem insanın en temel yanılgısının kendisi hakkında olacağını farklı açılardan bakarak savunuyor; varetmenin sorumluluğuyla, idealin ve tutkunun kanatıcı tarafına eğiliyor.
11. Turuncu Zamanlar (Esra Kahraman / Ayrıntı Yayınları)
Doğduğumda, aydınlığın geçici, karanlığın kaçınılmaz olduğunu hisseden her bebek gibi çığlık çığlığa saatlerce ağlamışım. Anneannem Zu¨hre “Kaderini görmu¨ştu¨n zahir” dediğinde, yazgımın beni sevenlerce yazıldığını bilmiyordum. Sonraki sayfaları ise, tanıdık-tanımadık, yakın-yabancı, bildik-bilmedik kişilerin mu¨dahaleleri doldurdu. İyilik taşıyanlar da oldu, acıyla sarsanlar da. Ama bu sabah tenimi yoklayan Azrail’inki kadar korkutucu değildi hiçbiri…
Kendisini silahlı bir saldırının içinde bulan genç bir avukat, Demre. Cinayetlerin, korkuyla saklanan kadınların ve münzevi adamların dünyasına girip çıkan Demre’nin asıl aradığı, kendi gerçeğidir. Darbe döneminden beri kayıp olan babasının ve kayıp çocukluğunun peşindedir. Belleği, eski yaraların ve babasından kalan sözlerin izinden gider: “Kızım kitapları kadim dostların belle, her gün hatırlarını sor mutlaka.”
Esra Kahraman, bu romanda, iki erkek arasında hayatının iplerini bırakmamaya çalışan bir kadının, iki kent arasında sise bulanan bir hayatın ve iki dünya arasında gidip gelen turuncu bir zamanın hikâyesini, sakin ve duru bir dille anlatıyor.
12. Tüm Yazıları Konuşmaları 1 (Vedat Türkali / Ayrıntı Yayınları)
“Özgürlük sorunu çok önemli bir sorun. Özgürlük her çağda, her toplum için önemli olmuştur ama bizim için var olmak, yok olmak sorunudur. Özgürlük, kendi sorunlarımızı çözmemiz için, rahatça konuşabilmemiz, tartışmamız, memleketin, halkın yararına olan çözümlere varmamız için şart.” —Vedat Türkali
Elinizdeki kitap edebiyatımızın en önemli isimlerinden Vedat Türkali’nin edebiyat dışı metinlerinden oluşan bir antoloji niteliğinde: yazarın düzyazılarından, söyleşilerinden, mahkemelerdeki savunmalarından, kendisine yönelik eleştirilere verdiği yanıtlardan oluşan leziz bir antoloji bu. Bu kitapta Vedat Türkali gibi verimli bir yazarın olduğu kadar Türkiye’nin de portresini görmek mümkün; metinlere eşlik eden belirleyici arzu ise özgürlük arzusundan başkası değil…
13. Mustafa Kemal (Yılmaz Özdil / Kırmızı Kedi Yayınevi)
“Ey Türk gençliği! Birinci vazifen…”
14. Her Şeyi Baştan Anlat (Ece Erdoğuş Levi / hep kitap)
Özlem 35 yaşında evli bir kadındır. Bir akşam ani bir kararla kocasını terk edip âşık olduğu adamın evine gider. Orada onu kötü bir sürpriz beklemektedir: Bir eş! Evine geri dönen Özlem’in gerçeklerle bağı kopmuştur artık. Geçirdiği sinir krizi sonrasında gözlerini bir akıl hastanesinde açar. Âşık olduğu adamın hayali sürekli yanındadır ve Özlem’le konuşmaktadır.
Özlem’in akıl hastanesinde tanıştığı her hastanın farklı bir hikâyesi vardır. Kimi aklını rakamlarla bozmuş, kimi kavuşamadığı sevgilinin özlemiyle çıldırmış, kimi yangında kaybettiği çocuklarının acısıyla gerçeklik duygusunu yitirmiş bu insanlar Özlem’in dünyaya ve kendine bakışını değiştirebilecek midir? Özlem takıntı haline getirdiği adamdan kurtulup yepyeni bir yaşama yelken açma gücünü kendinde bulabilecek midir?
Ece Erdoğuş Levi, çizdiği onlarca insan portresiyle okuru bambaşka diyarlara götürürken normal-anormal ayrımının da sınırlarında dolaştırıyor.
15. Cinsellik Nedir? (Alenka Zupancic / Metis Yayıncılık)
“Şu an sevişmiyorum, sizinle konuşuyorum. Gelin görün ki sevişirken yaşadığım tatminin aynısını yaşıyor olabilirim.” Yüceltimin bastırmasız dürtü tatmini olduğu iddiasını açıklarken bu örneği verir Lacan. Yüceltim genellikle ikame bir tatmin olarak düşünülür: “Sevişmek” yerine konuşuyorumdur, yazıyor veya resim yapıyorumdur mesela. Bu sayede, “eksik” olan tatminin yerine başka tür bir tatmin elde ederim. Oysa Lacancı psikanaliz daha paradoksal bir tespitte bulunur: Faaliyet farklıdır ama tatmin bire bir aynıdır. Başka bir deyişle, burada esas nokta konuşmaktan elde edilen tatminin cinsel kökenine istinaden açıklanması değil, bizatihi cinsel olmasıdır. Bizi cinselliğin doğası ve statüsünün ne olduğu sorusunu kökünden ele almaya zorlayan da budur. Marx’ın meşhur cümlesini hatırlayalım: “Maymun anatomisinin anahtarı insan anatomisindedir” (ve bunun tersi geçerli değildir belki de). Benzer şekilde, konuşmaktan elde edilen tatminin cinsel tatminin yahut cinselliğin ve bünyevi çelişkilerinin bir anahtarını içerdiği (ve bunun tersinin geçerli olmadığı) hususunda diretmemiz gerekiyor. Bu kitabın doğrultusunu belirleyen basit ama aynı zamanda en zor soru buradan doğmaktadır: Cinsellik nedir? —Alenka Zupancic
16. Bu Aşk Teslim Edilemedi (Lu Min /Canut Yayınevi)
Lu Xun ve diğer önemli yazın ödüllerinin sahibi olan Lu Min, Bu Aşk Teslim Edilemedi adlı romanında Çin’de reform döneminin ilk günlerinde (1983) bir yılbaşı partisinde, iki gencin birbirlerine karşı cinsel varoluşlarını deneme girişimlerinin daha ilk anlarını yaşadıkları sırada ‘suçüstü’ yakalanarak, o dönemin ‘sıkı ahlak’ yasaları gereğince aşağılanmaları ve acımasızca yargılanmaları ile bir anda trajediye dönüşen yaşamlarını anlatır.
Henüz 19 yaşındaki genç adam Lu Dançin kendisini güzelliklere, insan ve kadın bedeninin estetiğine duyduğu tutkunun akışına teslim etmiştir. O gece yaşadıkları masum deneyin bedelini yaşamıyla öder. Öte yandan, yaşamına bir an için giren ve hemen ardından ölüme gönderilen o adamın gölgesinden kurtulamayan Si Ciya’nın yaşamı ise; bir yandan hayatta kalmanın verdiği suçluluk duygusu, diğer yandan güzel duygular tadabileceği yeni bir ilişkiyi yakalayamamanın mutsuzluğu içinde geçer. Saygın Profesör Lu Conşen ise, oğlunun ‘aşağılık bir ahlâk suçu’ işlediğine inanamaz ve onun adını temize çıkarmak ve neden bu yola başvurduğunun gizemini çözmek için bir anlama ve araştırma çabasına girer.
Bu çeviri eser yayınevimizin, Çin’in parlak genç kuşak yazarlarını kapsayan İpekyolu Kültür ve Edebiyat dizisinin ilk kitabıdır. Lu Min (1973 doğumlu), güçlü bir gözlem gücüne sahip ve roman karakterlerini özgünlükleri içinde tanımlayan, değişimi en derinden yaşayan üç kuşaktan insanların somut yaşam kesitleri içinden yansıtan, eleştirel ve sorgulayıcı bir anlatı yaratmada usta bir kalemdir.
17. Senin Gibi Biri (Roald Dahl / Can Yayınları)
Sıra dışının krallığına hoş geldiniz! Casus, savaş pilotu, çikolata tarihçisi ve tıbbi buluşlar yapan bir mucit: Roald Dahl, yazdığı kitaplar kadar renkli bir yazar. Charlie’nin Çikolata Fabrikası ve diğer çocuk kitaplarıyla tanınan Dahl’ın yetişkinlere anlattığı hikâyeler de bir o kadar sihirli.
Roald Dahl, bu kez sürpriz ve gerilim dolu öyküleriyle yetişkinlerin aklına ve yüreğine sesleniyor. Kocasından intikam alan kadın eve gelen polislere ne ikram eder; sol elinizin serçeparmağına gerçekten ihtiyacınız var mı; şarap bilginizi nasıl geliştirip bahse girersiniz; bahçeden kopardığınız çiçek çığlık mı atar ağlar mı – bu soruların cevaplarını bu kitapta bulacaksınız.
Roald Dahl’ın alışılmışın dışındaki öyküleri, intikamlar, umutsuz arayışlar, acı anılar, tiksindirici fantezilerle garip ve beklenmeyen olayları dile getirerek tüylerinizi ürpertmeyi başarıyor.