Yayınevleri bizleri keyifle okuyacağımız kitaplarla buluşturmaya devam ediyor. Bizler de bu kitaplar arasından her hafta olduğu gibi yine bir kitap önerisi listesi hazırladık. Edebiyat ağırlıklı kitapların yer aldığı listemizdeki kitapları bu hafta okumak için değerlendirebilir ya da gelecekte okumak adına okuma listenize ekleyebilirsiniz.
1. Pessoa Yaşadı mı? ( Jeronimo Pizarro / Alakarga Yayınları)
Felsefeci, eleştirmen ve dünyaca tanınmış Pessoa uzmanı Jerónimo Pizarro, unutulmaz, göz kamaştırıcı yetkinlikte bir Pessoa incelemesi kaleme almış: Pessoa Yaşadı Mı?
Son yüzyılda şöhreti de ardında bıraktığı gizem de, gittikçe artan bir “vaka” Pessoa. Pizarro’nun insanüstü bir çabayla yazdığı bu kitap yalnızca bir Pessoa incelemesi değil, yazarın “sandığı”nda kalan binlerce sayfanın düzenlenmesi için yaratılmış bir “editörlük bilimi” kitabı aynı zamanda. Türkçede ilk kez okuyacağınız Pessoa öyküleriyle birlikte. Keyfini çıkarın.
Ben beni yazıyorum, yaşamaktan dikkatimi dağıtabilmek için. —Fernanado Pessoa
Kullanılan kâğıdın türünü ve kendine özgü özelliklerini, harflerin ve diğer yazı araçlarının türünü, metnin içerdiği kelimeleri ve sözdizimini, metinin stilini ve kaynaklarını, metnin iç ve dış kaynaklarını, geçmişteki olayları ve kişileri, bunların hepsini incelemem gerekti. —Jerónimo Pizarro
2. Şeyler Denizi (Nalan Kiraz / Alakarga Yayınları)
Annemin elleriyle kaldırdım örtüsünü eski zamanın. Pembe pikemin. Ona sarınıp yaz geceleri, yarı uyur yarı uyanık düşler içinde uyuyakaldığımı unutmuşum ben. Ne çok şeyi unutmuşum.
Nalân Kiraz, ilk öykü kitabı Şeyler Denizi’ni yayınladığı zaman, edebiyat dünyası onu farklı dili, etkileyici lirizmi ve özellikle kasaba yaşamına farklı bakışı için selamlamıştı… Şeyler Denizi, günlük hayatımızın yavaş görüntüsünün altında yatan hırsları, dehşeti, kıpırtısız suların altındaki şiddeti anlatan öykülerden oluşuyor. Kitabın yeni baskısı Alakarga’nın yeni listesinde…
3. Yüzyılın En İyi Bilimkurgu Öyküleri (Orson Scott Card / İthaki Yayınları)
“Buradaki yazarların tümü bilimkurgunun onur listesinin temelini oluşturuyor.” —Booklist
“Bu kitap, bilimkurgunun edebi yönünü kusursuzca ortaya koyuyor.” —Science Fiction Weekly
Yirminci yüzyıl bilimkurgunun temellerinin atıldığı, pulptan ciddi edebiyata evrildiği ve tüm zamanların en popüler türlerinden birine dönüştüğü bir zaman aralığı. Bu yüz senelik süreç içerisinde tür kendisine ait bir geçmiş oluşturdu ve toplu bir yaklaşımla ele alınabilecek hale geldi.
Yüzyılın En İyi Bilimkurgu Öyküleri’nde Orson Scott Card bu türü ve dolaylı olarak da kültürü dönüştüren yazarları ve onların öne çıkan öykülerini titizlikle seçip eşsiz bir panorama sunuyor. Card’ın dediği gibi bu derleme, “Bir hazine. Bir mücevher koleksiyonu.”
Isaac Asimov, Arthur C. Clarke, Robert A. Heinlein, Ursula K. Le Guin, Ray Bradbury, Frederik Pohl, Harlan Ellison, George Alec Effinger, Brian W. Aldiss, William Gibson & Michael Swanwick, Theodore Sturgeon, Larry Niven, Robert Silverberg, Harry Turtledove, James Blish, George R. R. Martin, James Patrick Kelly, Karen Joy Fowler, Lloyd Biggle, Jr., Terry Bisson, Poul Anderson, John Kessel, R.A. Lafferty, C.J. Cherryh, Lisa Goldstein ve Edmond Hamilton.
4. Dostoyevski’nin Batı Eleştirisi (Bruce Ward / İthaki Yayınları)
Dünya edebiyatının tartışmasız en büyük isimlerinden Dostoyevski’nin bahsettiği evrensel problemlerin önemli bir kısmını anlıyoruz, çünkü bunlar hepimize hitap ediyor. Ancak bunların tarihsel, politik, kültürel ve teolojik arka planları olduğunu da unutmamamız gerek.
Raskolnikov’u, Nastasya Filipovna’yı, Prens Mişkin’i yaratan büyük yazar, şu satırları da kaleme alabilmişti:
“Avrupa’da şimdi sürdürülen diplomatik görüşmeler ve anlaşmalar ne şekilde sonuçlanırsa sonuçlansın, önümüzdeki yüzyılda da olsa, İstanbul eninde sonunda bizim olacaktır!”
Adeta siyasi bir gündem belirleyen bu ifadelerin sahibi Dostoyevski ile evrensel karakterlerini döne döne okuduğumuz Dostoyevski’yi bağdaştırmak mümkün mü?
Bruce K. Ward’un kitabı, Dostoyevski’nin romanları için tuttuğu notları ve defterlerini de dikkate alarak, siyasi, felsefi ve teolojik görüşleriyle sanatı arasında kurduğu bağlantılar sebebiyle Türkçedeki Dostoyevski literatürüne önemli bir katkı niteliğinde…
5. Arthaşastra (L. N. Rangarajan / Kırmızı Kedi Yayınları)
Siyasette “Sonuca giden her yol mubahtır,” anlayışıyla kadim Hint dünyasının Machiavelli’si olarak kabul edilen Kautilya ve asırlardır okunan eseri Arthaşastra nihayet Türkçede.
Kautilya, MÖ 340-293 yıllarında, danışmanlık ve başbakanlık yaptığı ilk Maurya İmparatoru Çandragupta’nın iktidara yükselişinin mimarı olmuş bir devlet adamıdır. Derin felsefe, siyaset ve iktisat bilgisiyle kaleme aldığı Arthaşastra ise devlet yönetimi alanında bugüne dek yazılmış en kapsamlı eserlerden biridir.
Hükümdarın vazifelerinden devlet görevlilerinin maaşlarına, isyanlardan savaşlara, mülkiyet kanunundan ceza sistemine, devletin ve toplumun yapısı ve işleyişiyle ilgili hemen her konuya değinen devasa bir çalışma.
6. Benim Adımla Toplanın (Maya Angelou / Everest Yayınları)
“İlginç, hayat dolu, komik ve bilgece… Angelou bir şarkı gibi, hakikat gibi yazıyor.” —The New York Times Book Review
Maya Angelou hayata yenik başlar: Henüz on yedi yaşındadır, zencidir, kadındır ve bekâr bir annedir. Üstelik, parası ve hayatta ne yapmak istediğine dair hiçbir fikri yoktur. Bebeğine bakabilmek için kötü restoranlarda aşçılık yapar, orduya yazılmayı düşünür, gece kulüplerinde dans eder, uyuşturucu kullanır, hatta bir genelevde bile çalışır. Sık sık âşık olur, beyaz atlı prensin onu kurtaracağına dair hayaller kurar, oysa hayatın gerçekleri bambaşkadır. Genç Maya, bütün engellere rağmen asla boyun eğmez ve kendini aramaktan vazgeçmez.
Maya Angelou’nun otobiyografik romanlarının Modern Klasikler serisinde yayımladığımız ilk halkası Kafesteki Kuş Neden Şakır, Bilirim’in kaldığı yerden devam eden Benim Adımla Toplanın, genç bir kadının dünyayı ve kendini keşfetmesinin hikâyesi. Angelou zorluklarla dolu geçmişini umut, mizah ve şefkatle anımsıyor. Yolunu bir kez olsun şaşırmış herkes için ilham verici bir roman.
“Angelou gözüpek, pervasız, toy genç kızlığının süslenmeye ihtiyacı olmayan hikâyesini samimiyetle anlatıyor.” —The New Yorker
7. Gozo ve Sagre (Uğur Erbaş / İletişim Yayınları)
“Dağların, ovaların, ırmakların, göllerin ve denizlerin arasında, havada, karada, suda ve toprak altında yaşayıp giden her çeşit varlığın orta yerinde dururdu bu koskoca kaya. Üzerinde bir adam oturur, oturur, otururdu.”
Başka bir dünya, başka bir harita. Asırlar önce bırakmıştı insanlar hayvanları yemeyi.
Uğur Erbaş, aklın ve kalbin yenilgisini anlatıyor. Her zaman olanla hiç olmayan arasında…
Gozo ve Sagre, gün ışığını arayan fantastik bir grafik roman, trajik bir “dünya tarihi”. Yaklaşan karanlık, kaosun arifesi.
8. Devlet Aklı ve 1915-Türkiye’de “Ermeni Meselesi” Anlatısının İnşaası (Ömer Turan, Güven Gürkan Öztan / İletişim Yayınları)
“Resmi anlatı, 1915’te olup biteni münhasıran Osmanlı İmparatorluğu bağlamına ait göstererek İmparatorluk ile Cumhuriyet arasında kesin bir kopuş olduğunu varsayar. Dolayısıyla 1915 ile ‘yeni bir başlangıç’ olan Cumhuriyet dönemi arasında siyasi ve hukuki bağ kurulamayacağını savunur. Özellikle ulusalcı perspektiften yapılan yorumlar, muasır medeniyet ile eş görülen Cumhuriyet projesinin Ermeni iddiaları ile ‘lekelenmesini’ önlemeye çalışır. Resmi anlatının bir diğer iddiası ise 1915’in 1980’lerin ilk yıllarında yoğunlaşan ASALA saldırılarından önce sivil ve askeri bürokrasinin gündemine gelmediği; bu konuda devletin yeni düzenlemelere ihtiyaç duymadığıdır. Böylece resmi söylem, uzun süre başarıyla sürdürülen suskunluk politikasını tarihsel gerçeğin yok sayılması için zemin olarak kullanmaya devam eder.” Ermeni Soykırımı sadece Osmanlı’nın son dönemini ve Cumhuriyet’in kuruluşunu etkilemekle kalmadı, Türkiye’deki “devlet aklı”nın biçimlenişinde de önemli bir rol oynadı. Tehcir trajedisi sonrasında devlete önemli bir gündem dayatmıştı. Kurbanların taleplerine verilecek yanıttan, faillerin nasıl konumlandırılacağına ve facianın nasıl anlatılacağına ilişkin bir dizi soruda tartışmalar halen devam ediyor.
Türkiye ulus-devletinin tarihsel öncülü Osmanlı İmparatorluğu’dur ancak “devlet aklı” Osmanlı ile Cumhuriyet döneminin ilişkisini vurgularken, kimi zaman eski dönemlerin “şanlı sayfalarını” öne çıkarır, kimi zaman ise yakın dönemde yaşananları sessizlikle geçiştirir ve resmi anlatıyı tabular üzerine inşa eder. Bu öylesine çok katmanlı bir ilişkidir ki, “devlet aklı” tabulaştırdığı konularda bazen de yapılanlara sahip çıkan bir tavrı benimser. Devlet Aklı ve 1915’te Ömer Turan ve Güven Gürkan Öztan, bir yandan tehcirin dayattığı gündem sürekliliğine resmi düzlemde inşa edilen “Ermeni Meselesi” anlatısı ile yanıt verildiğini iddia ediyorlar. Diğer yandan devlet aklı adına konuşan aktörlerin hamle repertuarlarını inceliyorlar. Devlet Aklı ve 1915, Mütareke, erken Cumhuriyet, Soğuk Savaş dönemlerinden geçerek, günümüze aktarılan inkârda ortaklaşma tavrının titiz bir incelemesini sunuyor.
9. Ahlak Mektupları (Seneca / Jaguar Kitap)
Seneca, mektuplarına Lucilius’unu selamlayarak başlamıştı: Seneca Lucilio suo salutem!
Fakat onun bu seslenişi sadece dostu Lucilius’ta değil, iki bin yıl boyunca birçok nesilde karşılık buldu. Öyle ki, Ahlak Mektupları, birçok büyük kitabın, hatta Avrupa düşüncesinin kaynakları arasında yer aldı: “Fransız Seneca” olarak da adlandırılan Montaigne’in en çok etkilendiği eser Ahlak Mektupları’ydı. Erasmus, Seneca’nın mektuplarını ve yazılarını gururla yayımladı. Shakespeare, Marlowe, Bacon gibi birçok edebiyat devi Ahlak Mektupları’ndan beslendi. Aforoz edildiğinde tüm kitaplığını geride bırakmak zorunda kalan Spinoza’nın yanına aldığı Ahlak Mektupları, Marx’ın Latin ve Yunan düşüncesine açılan kapısı oldu. Yüzyıllar boyunca yaşam, ölüm, dostluk, sanat, erdem, felsefe, Tanrı, iyi ve kötü, yalnızlık, iktidar gibi insanı ilgilendiren her konuda bir “bilge”ye danışmak isteyen insanlar öncelikle Ahlak Mektupları’na başvurdu.
Seneca’nın ölümünden kısa bir süre önce kaleme aldığı ve bugün klasik edebiyatın başyapıtı sayılan Ahlak Mektupları’nı Türkân Uzel Latince aslından çevirdi.
“Ah, kimi insanlar için bir yerden değil, önce kendilerinden kaçabilmeleri ne büyük bir mutluluk olurdu! Onlar kendilerine yük olmuşlardır; endişe, telaş ve korku içindedirler. Denizleri aşmak, kentten kente dolanmak neye yarar? Seni hırpalayan kötülüklerden kaçınmak istiyorsan başka yerde değil, başka biri olmalısın.
Her gün, her saat değiştiriyor seni. Ne var ki kimi şeylerde bu yağma daha kolay ortaya çıkıyor; sendekilerse gizlice olup bitiyor, açıkta olmuyor. Kimi şeyler sürülüp götürülüyor, bizler de fark edilmeden çalınıyoruz kendimizden. Bunlardan hiçbirini düşünmeyeceksin, yaralarına merhem sürmeyeceksin de, kimi şeyleri umut ederek, kimi şeylerden umut keserek kendine yeni kaygı nedenleri yaratacaksın, öyle mi? Aklın varsa ürettiğin duyguların birini ötekine kat. Umudun umutsuzlukla, umutsuzluğun umutla birlikte olsun.”
10. Eğer Biz Olmasaydık Olabileceğimiz Diğer Her Şey (Albert Espinosa / Pegasus Yayınları)
Kimsin sen?
Peki ya ben kimim?
Yalnız mıyız bu koca evrende?
Sarıl bana, öp boynumdan.
Aşk olsun adı ama aşk değil bu.
Görüyorum, hissediyorum,
Derinine işliyorum, içime işliyorsun.
Gözlerinin içine bakıyorum.
Seni tanıyor muyum?
Beni bilmiyorsun, nereden bileceksin?
Öyleyse nereden geliyor bu his?
Hiç tanımadığım bu kadın,
Hiç tanımadığın bu adam,
Aşk gibi,
Ama değil gibi…
Ve olabilecek diğer bütün ihtimaller gibi.
Ve sadece…
Sen gibi,
Ben gibi,
Biz gibi.
Marcos ünlü bir balerin olan annesini yeni kaybetmiştir. Hayat hakkında bildiği her şeyi ona öğreten bu kadını kaybetmek, Marcos için yaşama sevincini kaybetmek gibi olur. Tam da artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını düşünürken gelen bir telefon sayesinde Marcos hiç kimselerde bulunmayan ve hatta gerçeküstü bile sayılabilecek yeteneğini tekrar kullanma fırsatı bulur. Ve bu, ona henüz hayattan vazgeçmek için çok erken –bazı durumlara göre de çok geç– olduğunu gösterir.
11. Göz Koleksiyoncusu (Sebastian Fitzek / Pegasus Yayınları)
“Sebastian Fitzek’in yazdığı en muhteşem gerilim kitabı.” —Der Spiegel
“Korkunç, korkunç, korkunç: Sebastian Fitzek’in yeni kitabı yüreğinize indirecek.” —Freundin
Göz Koleksiyoncusu ilk önce anneleri öldürüyor. Sonra da çocuğu kaçırıyor. Annenin cesedinin elindeki kronometre zamana karşı bir yaşam savaşının başladığını haber veriyor. Soğukkanlı katil şimdiye dek hiçbir iz bırakmamıştı ama hiçbir suç kusursuz değildir. Gizemli bir tanık, katilin tüm planlarını altüst edebilir: Kör fizyoterapist Alina Gregoriev, Göz Koleksiyoncusu’nun neler yaptığıyla ilgili bilmemesi gereken birçok şeyden haberdardır. Bunun sebebi ise vücutlarına dokunduğunda hastalarının geçmişini görebilmesidir. Ve son hastası da Göz Koleksiyoncusu’dur. Ancak kim ona inanacak kadar aklını oynatmış olabilir ki?
“Zekice ve akıcı bir dille yazılmış muhteşem bir psikolojik gerilim. Net, hızlı ve harika fikirlerle dolu.” —Big Issue
“Bu muhteşem Alman gerilim romanında kitaba ismini veren katil, kulağa geldiğinden çok daha kötü.” —Daily Telegraph
“Ürpertici… Ustaca… Dahice.” —The Times
“Nefes kesici.” —Sunday Times
“Elinizden bırakamayacaksınız.” —Morning Star
12. Vahşi (V. E. Schwab / Pegasus Yayınları)
“Schwab’ın karakterleri o kadar gerçekçi ki basit arketiplere indirgenmiyor. Abartıya veya uçarılığa kaçmaya meyilli bu nesil için nadir bulunan bir süperkahraman romanı ve klasik çizgi romanlar kadar efsanevi ve sürükleyici. Schwab’ın ihanet, kendinden nefret etme ve hayatta kalma öyküsü süperkahraman hayranları kadar Charles Xavier’ı duymamış okurlara da hitap edecek.” —Publishers Weekly
“Çarpıcı, alaycı bir roman ve nefes nefese ilerleyen bir kurgu. Vahşi olduğu kesin. Ayrıca tehlikeli ve şaşırtıcı.” —SFX
“Daha yayımlanmadan övgü almaya başlayan Vahşi’nin hakkında söylenenleri hak ettiği ortada: Süperkahraman mitosunun zekice keşfedilmesiyle ortaya çıkmış, sürükleyici bir intikam macerası.” —The Guardian
“V. E. Schwab müthiş bir yetenek, alaycı bir zekâ ve gerçek bir kötü kahramanın çarpık hayal gücüyle yazıyor.” —Greg Cox, The New York Times çoksatan yazarı
“Eğlenceli, sınırları zorlayan bir intikam öyküsü… Victor ile Eli kaçınılmaz sona yaklaşırken gerilim durmaksızın artıyor.” —Dan Wells
“Karanlık, karmaşık ve cesur. Zaman akışını bozarak ahlak, yaşam ve ölüm konularını öyle bir irdeliyor ki nefesinizi tutarak okuyorsunuz. Bayıldım.” —Daniel H. Wilson, The New York Times çoksatan yazarı
“Schwab tüm süperkahraman/süperkötü klasiklerini kendi bünyesinde bir araya getirmiş. Elimden bırakamadım.” —F. Paul Wilson, The New York Times çoksatan yazarı
Victor ve Eli üniversitede oda arkadaşıdır. Ukala ve yalnız bu iki genç aynı zamanda hırslı ve zekidirler. Son senelerinde adrenalin, ölüme yakın deneyimler ve doğaüstü olaylarla ilgili ortak araştırma yaparken ilginç bir ihtimalle karşılaşırlar: Doğru koşullar sağlandığı takdirde sıradışı yetenekler kazanabilmek mümkündür. Fakat deney aşamasına geçtiklerinde işler felaketle sonuçlanır.
On yıl sonra Victor eski dostu, yeni düşmanını yakalayabilmek için hapishaneden kaçar. Yanında da mesafeli tavırlarıyla akıl almaz yeteneğini herkesten gizleyen genç bir kız vardır. Eli süpergüce sahip bulabildiği herkesi yok etmeyi kendine görev edinir… yardımcılığını üstlenen ve ona her istediğini yaptıran gizemli kadın dışında herkesi. Sahip oldukları korkunç güç, ihanet ve kayıplarla dolu geçmişten beslenerek iki başdüşmanı intikam almaya yönlendirmiştir… Peki sonunda kim hayatta kalacak?
Vahşi, sadakatin doğası ile günahlardan arınabilmenin mümkün olup olmadığına dair sürükleyici bir inceleme olmasının yanında insan ruhunun en derin, en karanlık yanlarını da keşfe çıkıyor…
“Müthiş bir olay örgüsüne sahip, inanılmaz bir yetenekle kaleme alınmış.” —The Independent
V. E. Schwab, The Near Witch ve Arşiv’in yazarıdır. İngiliz anne ile Beverly Hills’lı baba ve Güneyli yetiştirilme tarzının mahsulü olan Schwab çaya ve BBC dizilerine düşkün olmasının yanında klasik bir seyahat etme hastalığından mustariptir. Vahşi ilk yetişkin romanıdır.
13. Mart Menekşeleri (Sarah Jio / Pena Yayınları)
Her şeyi kaybettiğini sanırsın ama gerçek aşk hep ordadır.
Emily Wilson yirmilerinde hayatının zirvesindedir. Yazdığı kitap çok satmıştır, tanınan bir eşi vardır ve hayatı mükemmel gidiyordur.
Ancak on yıl sonra, Emily’nin tüm hayatı tersine döner. Bu yüzden yengesi Bee onu martta Bainbridge Adası’na çağırdığında hayata yeni bir başlangıç yapmak için arkasına bakmadan oraya gider. Emily burada 1943 tarihli gizemli bir günlük bulur. Bu günlük ona aradığı yeni başlangıcı verecektir.
14. Sahildeki Kulübe (Sarah Jio / Pena Yayınları)
Hayatta, özellikle de aşkta, asla rol yapamazsın
Yazarın daha önce Yağmur Sonrası adıyla yayımlanmış romanının Pena Yayınları tarafından hazırlanmış yeni baskısıdır.
Her kalpte güçlü ve güvenli bir sığınak olduğunu söylerler. Anne Calloway için bu sığınak binlerce kilometre uzaklıktaki terk edilmiş bir kulübededir.
1942 yılında tüm dünya savaştayken Anne ve Westry bir yandan geçmişin gizemini çözerken geleceğin hayalini kurarlar. Ama hatırlamak istemedikleri bir trajedi tüm hayallerini değiştirir. Hem de sonsuza kadar…
15. Fotoğraf Felsefesi-Doğanın Kalemi Üzerine Denemeler (Scott Walden / Espas Kuram Sanat Yayınları)
‘Fotografik çelişkilerdeki ‘gerçekliği’ kişi nasıl kabul ya reddeder? Bu, çağdaş filozoflar tarafından tartışılan ve kaleme alınan 13 denemeden oluşmuş bu kitabın temel fikrini oluşturuyor ve okurlar, sürekli olarak çelişen (kuramsal ve kişisel) önerilerle/açıklamalarla durmadan konu üzerine kafa yormaya yönlendiriliyorlar
‘Analitik fotoğraf felsefesi üzerine düşünen herkes için gerekli olan bu derleme bu konuda önde gelen yazarların pek çoğunun çalışmalarını içeriyor. Klasik işlerle yeni çalışılmış işlerin birlikte kullanılması, kitabı yararlı bir kaynağa ve fotografik temsille ilgili süregelen tartışmalara uyarıcı bir katkıya dönüştürüyor.
‘‘Görmek, inanmaktır… ya da? Dijital görüntüleme teknolojisi çağında fotoğraflar hala gerçekçi ve güvenilir olarak kabul edilebilir mi? Fotoğraf ve Felsefe fotografik güvenirlik, nesnellik ve gerçekçilik gibi konulara güncel bir bakış sunuyor. Kamera ile etik olarak ne yapılabileceğine ilişkin sınırları test ediyor ve fotografik olan ve olmayan sanatsal işler arasındaki temel farkı araştırıyor.
Çağdaş filozoflar tarafından boylu boyunca düşünülmüş ve yazılmış, güzel sanatlar, sanat tarihi ve fotoğraf okuyan öğrenciler için eşsiz bir kaynak.
Scott Walden’ın fotoğraf kuramı üzerine ilgisi yazarın felsefe eğitiminden ve fotoğraf uygulamalarından kendisine temel alıyor. Felsefi makalesi British Journal of Aesthetics’te yayımlandı ve fotoğrafik makalesi Places Lost: In Search of Newfoundland’s Resettled’s Communities’te (2003) yayımlandı. 2007’de Kanada Sanat Konseyi tarafından Duke and Dusches of York Prize’a layık görüldü. Hala Nassau Community College’de doçentlik yapmakta.’
16. Naif. Süper (Erlend Loe / Siren Yayınları)
Ülkemizde Doppler romanıyla tanınan ve Norveç’in en çok okunan yazarlarından biri olan Erlend Loe’dan sadeliğiyle pırıl pırıl parlayan ve tüm dünyada ses getirmiş eğlenceli bir roman: Naif. Süper. Loe, bu romanda karşımıza son derece sempatik ve kafası bir o kadar karışık bir kahraman çıkarıyor ve onun anlam arayışına ortak olmamızı sağlıyor. Yirmi beşine basmasına rağmen dünyaya uyum sağlayamadığını, amatörlüğüyle yaşamdan dışlandığını hisseden naif kahramanımız, zaman hızla akıp giderken insanların her sabah uyanıp koşa koşa işe gitmesi karşısında şaşkınlığa uğruyor ve yaşadığı buhranın devasını kitaplarda, ormanlarda ve oyuncakçı dükkanlarında arıyor. Bu romanın evreninde en karmaşık kuramlar en basit gerçeklerle aynı ağırlığı taşıyor ve yaşamın her saniyesi aynı ciddiyeti hak ediyor… Hayatın anlamı mı dediniz? Liste yapmanın güzelliğinde, oyun oynamanın öneminde ve anların -veya sayfaların- arasında bir yerde yatıyor ve onu keşfetmenizi bekliyor.
Tüm dünyada yirmi dilde okuruyla buluşan Naif. Süper’in basitliğindeki bilgeliğe hayran kalacak, bilgeliğinin basitliğinden ilham alacaksınız.
“Sayfalarından yaratıcılık ve yetenek akıyor.” —Dagbladet
“Loe, Salinger’a özgü o incelikli dokunuşa sahip, isimsiz anlatıcısı da Holden Caulfield’i çağrıştırıyor. Büyüleyici bir roman.” —The Times
17. Epikharmos Fragmanlar (Kolektif / Alfa Yayınları)
Erken dönem Yunan edebiyatının en önemli isimlerinden biridir Epikharmos, mitolojik kahramanları, sıradan insanları hicveden bir yergi üstadıdır. Asklepiosoğulları soyundan gelen hekim bir babanın oğlu olarak Kos’ta dünyaya açar gözlerini, ancak gelişip serpildiği, olgunluk çağlarını geçirdiği, eserlerini verdiği, hatta ölüp defnedildiği yer, Sicilya’nın verimli toprakları olur. Babasından aldığı hekimlik terbiyesiyle yetişse de, bu mesleğe pek heves etmez. Daha çok Pythagorasçı çevre içinde yoğrulur gençliği, hatta bir rivayete göre bizzat Pythagoras’ın öğrencisi olur ve felsefeyle donatmaya çalışır zihnini.
Daha sonra Syrakousai kentine gelip yerleşir ve bu kentin sanata ve edebiyata düşkün yöneticisi Hieron’un sarayında yer bulur kendine. Burada Simonides, Pindaros ve Bakkhylides gibi lirik şairlerden Aiskhylos gibi tragedya şairlerine, Ksenophanes gibi şair/filozoflara kadar pek çok şairle kesişir yolu. Felsefeyle donanmış zihni adeta kabından boşanır burada, felsefi ve ahlaki vecizelerle örülü dizeler, birbiri ardınca hicviyeler dökülmeye başlar kaleminden.
Daha antikçağda onu “komedyanın mucidi” olarak taçlandıracaktır bu eserler. Aristoteles komedya tarzı şiiri onunla başlatacak, Platon adını Homeros’la birlikte anacak ve yeri geldiğince ondan alıntılar yapacak, hatta Atinalı Krates’ten Romalı Plautus’a kadar antikçağın büyük komedya şairleri kendisine öykünecektir.
18. Ulu Ağaç (Susanna Tamaro / Zeplin Kitap)
Doğada herkes görevini yapar. Güneş doğar, ulu ağaca güç verir. Ulu ağaç büyür, dalları sincaplara yuva olur. Peki, insanlar ne yapar? Ulu ağacın en yakın dostu olan sincap krık, insanlara doğanın bir parçası olduklarını hatırlatmaya karar verir.
Ulu ağaç, hepimize doğanın, dostluğun ve huzurun gerçek anlamını susanna tamaro’nun akıcı diliyle tekrar hatırlatıyor ve bizleri başladığımız noktaya, tabiata çağırıyor!
“Bu kitabı yazarken yaşadığım duygu ve heyecan ancak on altı yıl önce yazmış olduğum yüreğinin götürdüğü yere git kitabıyla karşılaştırılabilir. Edebiyatın ruha seslenmeye gereksinimi vardır. Krizlerle ve anlaşılmaz olaylarla dolu böyle bir dönemde, aydınlık bir şeylere ihtiyaç var.” —Susanna Tamaro
19. Bileğimdeki Omega (Asuman Portakal / Altın Kitaplar)
Bileğindeki doğum lekesiyle kavgalı olan Yonca, yeni taşındıkları ŞAKŞUKA Apartmanı’nda ilginç insanlar tanımaya başlar. Duyuru panosuna astığı yazıları “Cümlelere dikkatinizi çekerim, rica mica etmiyor; resmen emrediyorum!” diye bitiren çılgın yönetici emekli albay Şevki Palaspandıras, posta kutusuna atılan imzasız notların sahibini aramaktadır. Yoncaların kapı komşusu Perver Hanım ise örümceklere düşkün, Alzheimer hastası yaşlı bir kadındır. Yonca’nın yeni yaşamında günbegün yer etmeye başlayan Perver Hanım’ın geçmişi sırlarla doludur. Kafasına yediği tüftüfler ise Yonca için ayrı bir gizemdir. “Hikâyemizde rap rapların yeri yok.” ya da “Bir yarasayla paylaştım acılarımı…” gibi tek cümlelik mesajlar içeren tüftüfleri kimin attığını bulmaya çalışan Yonca, karşı balkondan yükselen klarnet sesinin sahibinden şüphelenmektedir. Yeni okulunda sınıfın en sıradışı tipleriyle arkadaş olmayı tercih eden Yonca, DOLPERANKAY grubunun bir üyesidir artık. Ama OMEGA adını verdiği ve bilekliklerle gizlediği doğum lekesinden yeni arkadaşlarının haberi yoktur. Asuman Portakal yine mizah yüklü bir romanla selamlıyor genç okurlarını.
20. Yaşamın Kısalığı Üzerine (Seneca / Biblos Yayınevi)
İnsan oldum olası yaşamın kısalığından yakındı. Bugün de değişen bir şey yok. De brevitate vitae (lat. Yaşamın Kısalığı Üzerine) Romalı Filozof ve devlet adamı Seneca’nın zaman kullanımı sorununu ele aldığı bir yapıtıdır. Seneca, boşa harcanmayan doğru kullanılan yaşamın yeterli uzunlukta olduğunu savunur.