Bu hafta için hazırladığımız kitap önerisi listemizde 19 kitaba yer verdik. Bu kitaplar arasında yine edebi ve edebiyat dışı eserler yer alıyor. Sözü çok uzatmadan sizi bu haftanın 19 kitaptan oluşan kitap önerisi listemizle baş başa bırakıyoruz.
1. Aldatma (Philip Roth / Monokl)
“Kaba. Cahil. Yeterince tatlı, yeterince çekici ama asla bir kahraman ya da her şeyiyle soylu ve her şeyi bilen bir erkek değil. Biraz aptal, bilirsin. Biraz özürlü. Biraz salak. Ama hâlâ ateşli, bazen çekici ama eğer gerçeği söylemek gerekirse, ruhunda hâlâ bir parça memurluk olan biri ve sonra, evli olsun olmasın –her ne kadar evlilik işleri hızlandırıyorsa da– Rodolphe olan ve Leon’a dönüşen kişilik artık Bovary hâlini alır. Kilo almıştır. Dişlerini diliyle temizler. Çorbasını höpürdeterek içer. Hantaldır, cahildir, kabadır, ona arkasından bile bakmaya tahammül edemezsin. Başlangıçta sinirlerini ayağa kaldırır, sonunda seni deliye çevirir. Seni sıkıcı varlığından kurtaracak olan prensin, artık sıkıcılığın tam ortasında miskince oturmaktadır. Bön bön. Ve sonra felaket. Şu ya da bu şekilde, her ne iş yapıyorsa bir güzel üzerine sıçar. Tıpkı Hippolyte’li zavallı Charles gibi. Ayaktaki bir iltihap gibidir ve adamı kangren eder. Bir zamanların mükemmel erkeği artık bir fiyaskodur. Onu öldürebilirsin. Gerçekler, hayalleri mağlup etmiştir.”
2. Sınav (Julio Cortazar / Can Yayınları)
Sis anbean yoğunlaşıyor, sonra sanki kalkacakmışçasına ansızın yükseliyor, sokak ve geçen arabalar görülebiliyordu. Clara sokakta, sisin içinde yol alıyordu. Çevresindeki sözcükler gitgide daha uzaklaşıyor ve tizleşiyordu, tıpkı telefondaki sesler gibi. Korku duymadan, neredeyse hiçbir beklentisi olmadan bitirme sınavı aklına düştü.
Bitirme sınavlarına hazırlanmak yerine hava kararırken Buenos Aires’in puslu caddelerinde, sürprizlerle dolu meydanlarında, cazın ve taze fikirlerin beraber çınladığı bar ve kafelerinde gezinen Juan, Clara ve dostlarının macerasıdır Sınav.
Cortázar 1950 yılında Sınav’ı yazdıktan kısa bir süre sonra Buenos Aires’ten hayatının geri kalanını geçireceği Paris’e taşındı. Romanın okurla ilk buluşması ancak yazarın ölümünden sonra, 1986’da gerçekleşti. Sınav, Cortázar’ın Seksek’ten diğer birçok öyküsüne nice fikrinin tohumlarını attığı deneysel bir anlatı olmasının yanında dönemin Arjantin toplumuna dair eleştirel bir bakış da sunuyor.
3. Andres Fava’nın Güncesi (Julio Cortazar / Can Yayınları)
Yasanın bir çiçek dürbünü olduğu o korkunç ülke, düşlerin ülkesi. Bir gece boyunca sokakta ya da ortak takıldığımız yerlerde hep rastladığım ve sevdiğim birinin yüzünde, bedeninde, duyarlığında yaşıyorum. Ertesi düşümde yine geri geliyor aynı kişi; haftalar boyu kendi yaşamındaki soğuk huzursuzluğuyla benim düşümde hüküm sürüyor.
Andrés Fava’nın Güncesi’ni oluşturan rüyalar, notlar, diyaloglar, öyküler ve alıntıları Cortázar 1950’de, Andrés Fava’nın da karakterleri arasında bulunduğu Sınav’ın bir parçası olarak kaleme alsa da daha sonraları bu metni Sınav’dan ayırmaya karar vermişti.
Yazarın sembol ve gizem merakına ışık tuttuğu kadar kendine has mizahını da açığa çıkaran Andrés Fava’nın Güncesi, Cortázar’ın yaşam ve edebiyat yaklaşımının temellerine ilişkin benzersiz bir kaynak.
4. Melezler (Stephen Graham Jones / İthaki Yayınları)
Bram Stoker En İyi Korku Romanı Ödülü Adayı
Shirley Jackson En İyi Korku Romanı Ödülü Adayı
“Stephen Graham Jones’un edebiyatçılığı en az bu kitap içerisindeki canavarlar kadar güçlü.” —Josh Malerman
“Melezler ağzımı açık bıraktı. Hatta nefesimi kesti. Son derece zeki, özgün, heyecan verici, korkutucu ve bir o kadar da insani.” —Paul Tremblay
“Çavdar Tarlasında Çocuklar’ın, müziklerini Warren Zevon’un yaptığı eski bir korku filmiyle birleşimi gibi.” —Kirkus
Korku edebiyatının postmodern yazarı Stephen Graham Jones’tan hayatta kalmak, ait olmak, kimliğini bulmak üzerine yazılmış ve kurtadam literatürüne derin bir çentik atan eşsiz bir büyüme öyküsü.
Tıpkı ailesi gibi o da bir dışarlıklıydı. Zorluklara rağmen katlanılabilir hayatını teyzesi Libby ve dayısı Darren’la birlikte onları anlamayan ve istemeyen bir toplumdan uzakta geçirmek zorundaydı. Melezlerdi onlar, bulanık kanlılar, hiçbir yere ait olamayanlar. Vakti geldiğinde teyzesi ve dayısıyla yollarda geçen bir yaşamı mı yoksa onlardan uzakta, yolun kenarında kalan diğer insanlarla geçen bir yaşamı mı tercih edeceğine kendi karar verecekti. Zira onun da bir kurtadam olup olmadığı yakın zamanda belli olacaktı.
Melezler şimdiki zamanla geçmiş arasında mekik dokuyan ve bu sayede kendini ve dünyadaki yerini anlamaya çalışan bir çocuğun unutulmaz panoramasını gözler önüne seriyor.
Dönüşüm yaklaştı… Ama korkma, içindeki canavar dışarıdan daha ürkütücü değil.
5. Uzaktan Kumandalı Kız (James Tiptree Jr / İthaki Yayınları)
“Tiptree, yazıda ve üslupta ‘erkek’ ile ‘kadın’ın ne olduğunu belirleyen sınırları yerle bir etti.” —Ursula K. Le Guin
Hugo En İyi Kısa Roman Ödülü
Alice B. Sheldon 1967 yılında James Tiptree Jr. adıyla bilimkurgu yazmaya başladığında kimse onun aslında bir kadın olduğunu bilmiyordu. Bu durum ortaya çıktığında ise insanlar ne şaşkınlıklarını gizleyebilmiş ne de yazarı takdir etmekten kendilerini alabilmişti. Ötekilikten cinsiyete, gerçeğin yanıltıcılığından insanın evrendeki yerine kadar pek çok konuyu eşsiz üslubuyla anlattığı onlarca eserinin en önemlilerinden biri olan Uzaktan Kumandalı Kız’da ise Tiptree yalnızca kendisinin yazabileceği, feminist, antikapitalist bir siberpunk hikâye ortaya koyuyor.
Kurumlarca yönetilen bir yakın gelecek. Reklamların yasaklandığı bir distopya. Bu durumla baş etmek için farklı yöntemler deneyen şirketler. Bu mücadele sonucunda ortaya çıkan ve tek görevleri alışveriş yaparken görüntülenip subliminal reklamların bir parçası olmak olan popüler kültür ikonları – yani geleceğin tanrıları.
Kendi halinde bir kız olan ve hastalığından dolayı fiziksel olarak fazlasıyla deforme hatta çirkin P. Burke hiç beklemediği bir anda hayatının fırsatıyla karşılaşır. Elinde artık bir tanrı olma fırsatı vardır, hem de insan elinin ürettiği en güzel canlılardan biri olarak, Delphi olarak.
Kilometrelerce öteden P. Burke’ün kumanda etmesiyle dünyayı sarsmaya başlayan Delphi şöhret basamaklarını hızla tırmanırken bu akıldan yoksun Kumandalı’nın arkasındaki Burke de yaşam amacını bulmuş gibidir. Ta ki bu sahte bedenini fazla benimseyip âşık olana dek.
İnsanı insan yapan bilinci midir? Ruh mu bedene hapistir yoksa beden mi ruha?
Uzaktan Kumandalı Kız, hayallerin yeniden bedenlenme süreci.
Ursula K. Le Guin’in önsözüyle
6. Hiçbir Şey Göründüğü Gibi Değil (Bülent Ayyıldız / İthaki Yayınları)
Zamanı düz bir çizgi gibi düşünmeyi bırakmalısın. Hayır, o ilerlemiyor. Tam tersine, bizi hapseden bir zindandan ibaret. Geçmiş, gelecek ve şimdi aynı anda buradalar. Vakit, bir kavanozdaki balığın içinde dönüp durduğu sudan ibaret. Balık istediği yöne doğru gidebilir: İlerlediğini zanneder, sonsuzlukta kaybolmaktan korkar; fakat görebileceği en son nokta kavanozun cam duvarlarıdır. Bir görünmezliğe toslar kendini. Zamanı anlamak istiyorsan, kavanozun dışında nefes almayı öğrenmelisin.
7. Huzur Bozan Nasreddin (Leonid Solovyov, Ali Rıza Dırık / Kor Kitap)
Huzur Bozan Nasreddin 1943, 1946 ve 1959 yıllarında sinemaya uyarlandı; Rus-Sovyet klasikleri arasındadır ve yıllardır Rusya’da ortaokul ve liselerde Dostoyevski, Tolstoy, Gogol, Turgenyev, Çehov, Gorki gibi isimlerin klasikleriyle bir arada okunması tavsiye edilmektedir. Daha çok fıkralarıyla günümüze gelmiş Nasreddin Hoca’nın bir solukta ve keyifle okunacak bu romanı sizi kâh güldürecek, kâh heyecanlandıracak, kâh da düşündürecek…
Kimdir Nasreddin Hoca? Gerçekten ülkenin ve insanlarının huzurunu mu bozar yoksa hükümdarların ve hükümdar takımlarının korkulu rüyası mı olur? Onun en büyük düşü, diyordu Solovyov, tüm insanların açgözlülük, kıskançlık, düzenbazlık ve kötülük nedir bilmeden kardeş gibi yaşayabilecekleri, kötü günlerinde birbirlerine yardım edecekleri bir dünya… Fakat o, insanların yanlış yaşadıklarını, birbirlerine baskı yaptıklarını, birbirlerini köleleştirdiklerini ve ruhlarını türlü türlü iğrençliklerle lekelediklerini üzülerek görüyordu. Dünyanın dört bir köşesinde ölüm fermanı çoktan yazılmıştı Nasreddin Hoca’nın. Her yere ajanlar salınmış, cellat takımı bıçaklarını bilemiş, bekler durumdaydı. Ölmeye niyeti yoktu Hoca’nın. Yaşamak ölümden daha değerliydi. Korkmuyordu çünkü biliyordu Nasreddin Hoca:
“Hakikat karşısında galip gelmek, asla yalana has değildir.”
8. Ağla Sevgili Yurdum (Alan Paton / Alfa Yayıncılık)
“İnsanların doğdukları memlekette başları yüksekte dolaşmalarında, bu dünyanın nimetlerini kullanmakta özgür olmalarında ne kötülük vardı ki? Yine de korkuyorlardı işte. Hem de yüreklerinin içlerindeki, ta içlerindeki bir korkuyla; öylesine derin bir korku ki sevgilerini gizliyordu. Şiddet ve korku ile ortaya çıktığında da çatık kaşları ardında gizleniyordu bu sevgi. Korkuyorlardı çünkü çok azlardı ve böyle bir korku yok edilemiyordu. Sadece sevgi bu korkuyu yok edebilirdi.’’
Ağla Sevgili Yurdum, Güney Afrikalı yazar Alan Paton’un ilk kitabıdır. O, Güney Afrika’nın ciddi ve derin sorunlarının kalıcı çözümünün güç kullanarak sağlanamayacağının anlaşılacağı günü bekler. Paton’a göre çözüm anlayış ve sevgidir; korku ve mutsuzluğa mahkûm edilen yaşam katlanılmaz bir kölelik olacaktır. Ağla Sevgili Yurdum dünyanın pek çok diline çevrilmiştir. Yayımlandığı ilk yıllardan beri ırkçılık karşıtları tarafından benimsenmiş bir edebiyat klasiğidir.
9. Zacharius Usta (Jules Verne / Alfa Yayıncılık)
Zacharius Usta sıradışı bir yeteneği olan saat ustasıdır. Fakat ne yazık ki kibre kapılarak, zamana hükmetme konusunda neredeyse Tanrı’ya yakın bir gücü olduğuna inanır. Tuhaf bir biçimde, bir anda sağlığı kötüye gitmeye başlar, bu da yetmezmiş gibi yaptığı bütün saatler bozulduğu için kullanıcıları tarafından geri getirilmiştir. Pittonaccio’ya satılan eski demir saat hariç… Zacharius Usta ruhunun bu saate hapsedildiğine inanır ve bu sebeple onu geri almak ister; fakat saatin sahibi Pittonaccio saati ancak kızı Gérande’ye karşılık vermeye razı olmuştur. Peki Zacharius Usta saati mi yoksa kızını mı tercih edecektir?
10. Borne (Jeff Vandermeer / Alfa Yayıncılık)
Jeff Vandermeer ödüllü bir yazar ve editördür. Dünya Fantezi Ödülünü üç kere kazanmış ve romanları 20’den fazla dile çevrilmiştir.
New York Times’in çoksatanlar listesinde uzunca süre kalan Southern Reach Üçlemesi’nin ilk kitabı Yok Oluş filme çekilmiş ve 2018’de Netflix’de gösterilmiştir.
Vandermeer’in gelecekte tasvir ettiği dünyasına iki büyük güç hakimdir: Devasa büyüklükte yırtıcı ayı Mord ve Büyücü. Mord, Şirket’in “bilimsel” deneyleri sonucunda ortaya çıkmış bir yaratıktır, esrarengiz Büyücümüz de kendini Şirket’in gizemlerini çözmeye ve nihai güç kazanmaya adamış bir karakter. Borne, yaşamını sürdürebilmek için saklanarak tuzaklar kurmakta ustalaşan Rachel tarafından Mord’ün kürkünün arasında bulunur. Rachel onu başta bir ganimet olarak düşünür, daha sonra onu şekilsiz bir bitki sanar. Ancak zaman geçtikçe ortaya çıkar ki Borne şekil değiştirebilen, konuşabilen, ruh haline göre renk değiştirebilen ve öğrenebilen bir yaratıktır.
11. Küçük Koşucular (David Almond / Günışığı Kitaplığı)
Tüm dünyanın okuduğu İngiliz yazar David Almond’dan, okuma serüveninin başındaki çocuklar için unutulmayacak bir öykü! Hayat koşusuna yeni çıkmış bir çocukla, koşunun sonuna yaklaşmış bir ihtiyarı aynı mahallede buluşturan yazar, başarının ipi göğüslemekten çok, mutlu anılar biriktirmekten geçtiğini hatırlatıyor. Kuşak farkını ortak hayallerle ortadan kaldıran öykü, çocuklara cesaret aşılıyor. Her yaştan okurda iz bırakacak güçteki kitap, ödüllü illüstratör Salvatore Rubbino’nun özgün desenleriyle renkleniyor.
Liam, yakın arkadaşıyla birlikte, geleneksel Büyük Kuzey Gençler Koşusu’na hazırlanmaktadır. Rıhtım boyunca nasıl fırtına gibi koşacağını düşünüp, bitiş çizgisini nasıl göğüsleyeceğini hayal etmektedir. O gün, antrenman yapmak yerine, annesinin zoruyla yaşlı komşularını ziyarete gider. Komşuda gördüğü eski fotoğraflar ve dinledikleri, Liam’ın koşusuna yepyeni bir anlam kazandıracaktır…
12. Canım Kardeşim-Evden 677 Kilometre Uzakta (Mark Lowery / Yabancı Yayınları)
Hem eğlenceli hem de yüreğinizi sızlatacak unutulmaz bir roman.
On üç yaşındaki Martin ve kardeşi Charlie çok özel bir yolculuğa çıkmışlardı. Preston’dan 677 kilometre uzaktaki St. Bernards’a. Tren, otobüs, taksi… ne şekilde olursa olsun oraya gitmeyi kafaya koymuşlardı; gidecek ve St. Bernards’taki limanı düzenli olarak ziyaret eden yunusu göreceklerdi. Peki, bu yolculuğun tek sebebi o yunusu görmek miydi?
Sürprizler ve maceralarla dolu bir yolculuktu bu. Martin kardeşine hayrandı fakat Charlie sıradan bir çocuk değildi. Milyonda bir rastlanacak türden birisiydi. Çok erken doğmuştu ve hayatta kalmasını kimse beklememişti. Esprili, karşı konulamaz ve fazlasıyla sıra dışı bir çocuktu… Bu nedenle Martin her an tetikteydi, özellikle de bu çılgın yolculuk boyunca. İyi bir ağabey olabilmek için elinden geleni yapıyordu ancak bu her zaman kolay değildi, özellikle de St. Bernards’ta onları bekleyen şeyin önemi düşünülünce…
“İyiliğin ve kaybın fevkalade öyküsü…” —The Sunday Times
“Evet, bu kitap duygusal, fakat aynı zamanda içinizi ısıtacak ve eğlendirici de. Martin’in anlatımı mükemmel şekilde basit ve büyüleyici ve hazırcevap Charlie’ye bayılacaksınız.” —Askews Newsletter
“Yer yer eğlenceli yer yer duygusal… ilham verici bir hikâye.” —Minerva Reads
“Güçlü ve ilham verici. Canım Kardeşim, aile ve sevgi üzerine bir hikâye. Kesinlikle okunmaya değer.” —North Somerset Teachers’ Kitap Ödülü
“Hem komik hem üzücü ve kesinlikle düşündürücü. Canım Kardeşim çocukların ellerine tutuşturup okumalarını sağlamak istediğim gerçekten özel bir kitap.” —Book Lover Jo
13. İstasyon Çocukları (Mustafa Hakkı Kurt / Redhouse Kidz Yayınları)
Bir istasyon kasabasında beş arkadaş, istasyonda birkaç dakika duraklayan trenlerin yolcularına bir şeyler satmak için bir araya geliyorlar. Biri ev geçindiriyor, biri bilgisayar almak için para biriktiriyor. Hayalleri farklı, hayal kırıklıkları farklı. Ama hepsi çocuk gülüşleriyle hayata meydan okuyor. Macerası eksik olmayan yaşamlarında, bazen verdikleri kararları sorgulamak için, bazen birbirlerinden güç almak için bir sığınağa dönüşüyor istasyon. Her kaçan tren, akıllarında kalıyor…
İstasyon Çocukları, usta yazar Mustafa Hakkı Kurt’tan, su gibi akan, umutlu bir gençlik romanı.
14. Sis (Miguel De Unamuno / Olvido)
“Dilimizin büyük yazarı, metafiziği sezen tek İspanyol… Her şeyden önce, ölüm hakkındaki görkemli savların yaratıcısıdır Unamuno.” Jorge Luis Borges
İspanyol edebiyatının dev yazarı Miguel De Unamuno’nun başyapıtlarından olan Sis, 1914 yılında yayımlandığında hem
varoluşçu içeriği hem de anlatım tekniği ile büyük ilgi çekmiş; daha sonraları felsefede Sartre, Heidegger; edebiyatta Borges, Calvino gibi yazarların yapıtlarıyla zenginleşecek bir geleneğin ilk örneklerinden biri olmuştur.
Romanın ana karakteri Augusto Pérez hali vakti yerinde, yaşama dair felsefi görüşleri olan biridir. Ne var ki bir gün sokakta gördüğü Eugenia’ya âşık olmasıyla tüm dünyası altüst olur. Zaten dünyayı bir sis olarak kabul eden Augusto için her şey gittikçe daha muğlak ve anlaşılmaz hale gelir. Sadece Augusto’nun düşünceleri değil, romanın kendisi de âdeta bir düşe, bir sise dönüşerek kurmaca sanatının sınırlarını zorlar.
Unamuno’nun artık bir dünya klasiği haline gelmiş bu eserini Gökhan Aksay İspanyolca aslından çevirdi.
15. Şerefli Mağlubiyetler Antolojisi (Mert Erez / Küllük Yayınları)
Yüksekten düşen bir cisim saniyede yaklaşık 5 metre yol alır. 2. saniye sonunda ise bu mesafe 20 metreye kadar çıkar. Düşme hızı ise her saniye biraz daha ivme kazanır. Hayır bunları bir yerde okumadım. Hepsini düşerken öğrendim. Buradan düştüğümde, eğer ölmezsem neler olacağını biliyorum. Birden fazla organım paramparça olacak. Çünkü yüksekten düşmeler sıklıkla çoklu organ yaralanmalarına sebep olur. Beynimde kalıcı hasarlar oluşacak. Ön kol kemiklerim, el ve ayak bileklerim düşüş yönüme göre öncelik göstererek un ufak olacak. Düşerken kalp krizi geçirebilir ya da hava basıncından nefessiz de kalabilirim. Bütün bunların içinde eğer şanslıysam sadece ölürüm.
16. Flora Banks’in Tek Anısı (Emily Barr / Pegasus Yayınları)
Flora geçirdiği bir hastalık sonucu kısa süreli hafıza kaybı yaşamaktadır.
Bu yüzden gündelik hayatta arkadaşının esprileri, ailesinin tembihleri veya kaç yaşında olduğu gibi en basit şeyleri bile hatırlamamaktadır.
Sonra bir gün öpmemesi gereken birini öper… Ve ertesi gün her şeyi hatırlar.
On yaşından beri hatırladığı ilk şey bu öpücüktür.
Fakat çocuk artık çok uzaklardadır.
Hafızası olmayan genç kız, hafızasında iz bırakmayı başarabilen çocuğu bulmak için imkânsız bir yolculuğa çıkacaktır…
Ellerime baktım. Birinin üzerinde FLORA, CESUR OL yazıyordu.
“Büyüleyici, heyecan verici ve acı verecek kadar güzel. Flora Banks’in Tek Anısı akıllardan çıkmayacak. Uzun zamandır okuduğum en iyi gençlik romanlarından.”
Jennifer Niven, The New York Times çoksatanı Hayatın Kıyısında’nın yazarı
“Barr’ın kitabı ışıltılı ve sürükleyici bir hikâyeye sahip, son sayfaya kadar elinizden bırakmayacaksınız.” —Entertainment Weekly
“Olağanüstü bir biçimde dokunaklı ve özgün; gizemler ve yalanlar, aşk ve ayrılık üzerine hem yürek sızlatan hem de hayata hoş dokunuşlar yapan bir öykü.”—Daily Mail
“İnanılmaz bir yolculuk, büyüleyici bir hikâye, ustaca kaleme alınmış bir gizem.” —Booklist
“Gençlik romanları ve psikolojik gerilim hayranları için mükemmel bir kitap.” —Bustle
“Amneziyle yaşamanın ve kendini keşfetmenin etkileyici tasviri.” —Kirkus Reviews
“Okurlarda iz bırakacak.” —VOYA
“Sürükleyici… Hikâyenin sonunu tahmin edemeyeceğinizi temin ederiz.” —HelloGiggles
“John Green ile Rainbow Rowell tarzı başarılı bir öykü. Esprili ve dokunaklı olsa da satır aralarında daha karanlık bir atmosfere sahip. Kişinin kendini bulması üzerine, tüyleri diken diken eden bir roman.” —View Magazine
17. Eğitimde Finlandiya Modeli (Pasi Sahlberg / Metropolis Yayınları)
“Finlandiya’nın göz kamaştırıcı eğitim sistemini dünyaya tanıtan Pasi Sahlberg, hangi ülkeden olduğu fark etmeksizin tüm eğitim liderlerinin faydalanabileceği dört dersi ortaya koyuyor. Sahlberg’in açık, ikna edici ve sohbet havası taşıyan bu etkili çalışmasına kulak vermenin tam zamanı.” —Prof. Howard Gardner, Harvard Üniversitesi
“Çağı yakalamak ve modern ülkeler arasında ‘hak ettiğimiz’ yeri almak için çocuklarımızın eğitiminin çok önemli olduğu konusunda hemfikiriz. Ancak, yıllardır devamlı vites değiştirip zikzak yaptık. Eğitim konusunda izleyeceğimiz uzun vadeli yolu, yani politikaları, bir türlü tespit edemedik; ideolojik tercihlerin esiri olduk. Oysa çalışmadan, akıl kullanmadan, iyi örneklerden ders çıkarmadan, verilere önem vermeden hiçbir şey gerçekleştirilemez, ‘hak edilemez.’
Bu kitapta okuyacağınız fikirlerin eğitim dünyamıza yeni ve taze bir soluk getireceğini düşünüyorum. Pasi Sahlberg, ABD’de John Dewey, Howard Gardner gibi düşünür ve bilim insanlarının geliştirdiği eğitim kuramlarının Finlandiya eğitim sistemini nasıl başarıya taşıdığını bu kitapta son derece akıcı bir anlatımla bizlere sunuyor.” —Prof. Dr. Üstün Ergüder, Eğitim Reformu Girişimi Kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı
18. Kültür Denen Şey (Kolektif / Metis Yayıncılık)
Kültür denen şey, sabit bir öz mü, yoksa ele geçiremediğimiz, sürekli değişen dinamik bir canlılık mı?
Kuruluşunda Batı-dışı insan topluluklarına odaklanan antropoloji disiplini, son otuz-kırk yılda kendi tarihiyle hesaplaşabilen, başlangıç varsayımlarını yıkabilen ve günümüzün karmaşık sorunlarıyla farklı biçimlerde ilişki kurabilen bir araştırma alanı olduğunu kanıtladı.
Kültür Denen Şey, antropolojinin bu zenginliğinin ve derinleşmesinin bir yansıması. Hem dünyada hem Türkiye’de yapılan araştırmalar ışığında antropolojinin araştırma gündemlerinin bir haritasını veriyor elimize. Bu harita sayesinde devlet, bürokrasi, tarım, köylülük, ekonomi, kent, çalışma, cinsiyet, din, etnisite, spor, dil, medya, hukuk, göç, cinsellik, çevre ve duygulanım gibi çok geniş bir alanda insana ve kültüre bakışımızın yakın zamanlarda nasıl büyük bir değişime uğradığını görebiliyoruz.
Son yıllarda hem Türkiye üzerine çalışan sosyal bilimciler arasında hem okurlar arasında antropolojinin tartışmalarına, yöntem ve bulgularına artan bir ilgi var. Kitapta yer alan makaleler, kendi konularında bir düşünce tarihi sunarken, bu panoramanın önünde şekillenebilecek yeni sorulara ve tartışmalara ilham vermeyi amaçlıyorlar.
19. Fanusta Diyaloglar (Pınar Uyan Semerci, Emre Erdoğan / İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları)
“Fanusta Diyaloglar, kutuplaşmanın her gün sokakta, medyada, sosyal medyada yeniden üretildiği bir dönemde bu konuda farkındalığın artmasını ve siyasetçiler de dâhil olmak üzere her bir bireyin kutuplaşmayı anlamaya ve kendisini de konumlandırmaya dair bir okuma yapmasına katkıda bulunmayı hedeflemektedir. Kutuplaşmanın olup olmadığı ve nasıl olduğuna dair tartışmanın bile kutuplaşmaya katkıda bulunabildiği bu ortamda hem kavramsal olarak hem de bulgular açısından detaylı bir ele alış gerekli ve önemlidir.
Siyasal kutuplaşmanın önemli göstergelerini ortaya koyan bu çalışmada parti taraftarlarının “diğer” parti taraftarlarına karşı hissettikleri sosyal mesafe; parti taraftarlarının kendileriyle, diğer parti taraftarlarını karşılaştırdıklarında kendilerini ahlaki olarak daha üstün görmeleri ve bireylerin kendileri gibi olmayanların siyasi haklarına gösterdikleri hoşgörü/süzlük ölçülmüştür. Ayrıca kutuplaşmanın oluşmasında medya tüm farklı biçimleriyle önemli bir rol oynamaktadır.
Elinizdeki bu eser, her ne kadar kutuplaşmanın failini aramaktan ziyade, durumu tespit etmeye odaklansa da siyasal elitlerin kutuplaşmaya katkısını da göz önünde bulundurmaktadır. Türkiye’de de siyasal kutuplaşmanın önümüzdeki dönemde artma ihtimali olduğunu ve özellikle referandum benzeri seçimlerin var olan kutuplaşmayı arttırdığını belirtmek gerekir.
Pınar Uyan Semerci ve Emre Erdoğan’ın hazırladığı bu eser, toplumun tüm kesimleri, her bir parti ve taraftarları tarafından değerlendirilmesi gereken bir durumu ortaya koyuyor.