Söyleşi: Hakan Özbek
Twitter: @gormoti
Her yıl hazırlanan ‘yılın en iyi kitaplar’ listesi için şimdiden aklımda birkaç kitap var. Bunlardan biri de Tecelli Sercan Sırma’nın ‘İyiyi ve Kötüyü Bilme Ağacı’. Britanya’dan başlayan Hindistan ve Orta Doğu’dan geçen, en sonunda yine Britanya’da hikayenin başladığı yerde biten bu roman’da Sırma’nın anlatımı gerçekten etkileyici.
Bulunduğumuz coğrafyada yaşanan olaylara da ışık tutan bu roman her okuyanda derin izler bırakacak türden bir hikayeyi anlatıyor. Bu hikayede sadece aşk, dostluk gibi duyguları değil, bu coğrafyanın geçmişini, kültürünü ve çok daha fazlasını bulacaksınız.
Herkesin mutlaka okuması gereken bu romanın yazarı Tecelli Sercan Sırma ile kitabı üzerine söyleştik.
Öncelikle bu güzel roman için teşekkür ederim. Çok keyifle okunan, okuyanda pek çok duyguyu harekete geçiren ve iz bırakan bir roman… Sizi daha yakından tanımak isteyenler için bize kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz?
Siirt-Pertvari doğumluyum. Medreseleri olan bir aileden geliyorum. Küçüklükten beri kürt, türk, arap, fas inanç ve kültürlerin karıştığı bir ortamda büyüdüm. Dini menkıbeler yanında, İran masalları, turani söylencelerinin anlatıldığı uzun kış gecelerinde ve medrese sohbetlerinde anlatılanları hep hayal eder onlarla ilgili rüyalar görürdüm. Sonra da özel sektörde defalarca ülkeyi baştan başa dolaştım. Buna yurt dışı gözlemlerimde katılınca, tarih ve inançları, insan üstündeki etkilerini araştırmaya kendiliğimden yöneldim. Tabi bu arada dil de çok önemli. Ortadoğu dilleri ve İngilizcemin çok yararı oldu. Hani derler ya “hayatım roman” gerçekten de tüm yaşamımı anlatmaya özel bir yer açmak gerekir. Yoksa nerede doğdum, nerelerde okudum, nerelere de görev yaptığı gibi klasik öz geçmişler bence pek yeterli olmuyor. Zaten kitapta buna benzer özgeçmişim var.
Arthur’un gözünden bu topraklarda yakın geçmişte yaşananları özetliyorsunuz. Bu kadar olayın ve uzun bir zaman diliminin ele alındığı bir kurguyu, bu kadar iyi yaratmak oldukça zor olmalı?
Arthur ile bütün o coğrafyayı dolaşmak hiç de zor olmadı. Aksine keyif aldım. Tabi bu yolculuğu 14 yılda ancak bitirdim. Demek ki dinlene dinlene dolaşmışım. Hele oradaki halklarla dostluk kurunca ‘kurgu’ kolay oldu.
Romanınızda olaylar Birinci Dünya Savaşı yılları ve sonrasında geçiyor ancak çok daha eski tarihlerden bilgileri de İyiyi ve Kötüyü Bilme Ağacı’nda bulmak mümkün. Aslında Arthur öğreniyorken, okur da ister istemez onunla öğreniyor. Bu noktada yazarken, okuru da bilgilendirme amacı taşıdınız mı?
Aslında yazarken kimseyi düşünmedim. Tamamıyla Arthur gibi olmamız gerekir diye düşündüm. Hep kendimi onun yerine koydum.
Maalesef Türkiye’de eleştiri ve farklılıklar pek de hoş karşılanmıyor. Ancak siz yazarken karakterler üzerinden dinlerden halklara kadar pek çok detaya değiniyor, bir yandan da eleştiriyorsunuz. Size göre bu edebiyatçı olmanın bir zorunluluğu mudur?
Bence her edebiyatçının bir tarihsel sorumluluğu olmalı. Bildiklerini okuyucularına aktarmalı. Kendimize sakladığımız bilgi ne işe yarar ki?
Romanınızda da değindiğiniz gibi halkların bir problemi yok ancak söz konusu çıkarlar olduğunda işler farklı işliyor. Peki size göre insanlar neden buna bir tepki göster(e)miyor?
Bu uzun bir hikaye. Toplum çoğunlukla farkında değil. Feodal ve inanç kuralları o kadar katı ki, insanların başkaldırmaları hep isyan sayılmış. Hala da öyle.
Karl Marx, “Din toplumun afyonudur” der. Romanınızda bu durum Irak’ta yaşananlar üzerinden oldukça iyi işlenmiş durumda. Yakın zamanda da bunun örneklerini gördük, görüyoruz. Peki size göre inanç insanlar üzerinde neden bu kadar etkili? Neden dünyaya ve insanlara Şeyh Abdulgaffar gibi bakamıyoruz?
Karl Marx burada yanlış anlaşılmış. Onun bu cümlesini biraz daha geriden almak gerekir. Ona göre tüm acıları dinle dindirmek mümkündür. Çünkü o zaman afyon sadece hastalarda ağrı kesici olarak kullanılıyordu. Uyuşturucuya dönüşmesi yirminci asrın başlarında başlıyor. Yani din toplumları kaderci yapıyor. Başına gelenleri kutsal bir nedene bağlıyor. Ama yeni nesi Şeyh Ab dulgaffar izinden gideceklerine inanıyorum.
Arthur, Richard’a yazdığı bir mektupta, “Benim gördüğüm bütün dünya kirleniyor” diyor. Bu insan olmaktan kaynaklanıyor sanırım?
Evet. Dünyayı ve onunla ilgili her şeyi insanlar kirletiyor. Malesef hala da kirletmeye devam ediyor.
Pek çok insan Glasgow’u görmek ister ancak kitabınızı okuduktan sonra Arthur gibi anlattığınız yerleri görme, tanıma isteği artıyor insanın. Bu, insanlara neyin nasıl gösterildiği ya da anlatıldığı ile ilgili sanırım?
Haklısınız, hayalim de bir grup Glasgow’luyu Arthur’un geçtiği yerlere götürmek var. Bunu da sizin aracılığınızla Glasgowlulara bir çağrıda bulunuyorum.
90’lı yılların başında peş peşe eserler verdiğinizi görüyoruz ancak sonrasında iki kitap arasındaki süre artıyor. Bu durum neden kaynaklanıyor?
İlk öykülerimi çok iyi bildiğim, yaşadığım olaylardan yazınca kitaplar peş peşe ortaya çıktı. Ama bilmediğim coğrafyaları tanıyıp yazmak için yaklaşık 14 yıl beklemek gerekti.
Çeşitli mecralarda sizden ‘Masalcı Baba’ olarak bahsediliyor. Peki İyiyi ve Kötüyü Bilme Ağacı’nda size en yakın karakter hangisi? Masalcı Baba Davut mu yoksa başka bir karakter mi?
“Masalcı Baba“ lakabını bana rahmetli Erhan Bener vermişti. Bence burada birden çok karakter bunu hak ediyor. Örneğin Adem Baba neden olmasın!
Wansa Öyküleri, Amazon tarafından e-kitap olarak yayınlandı. Türkiye’de sevilen bir yazarsınız peki diğer ülkelerde kitabınıza tepkiler nasıl oldu?
Çok iyi geri dönüşler aldım. Zaten Irak Kürdüstan’nın da çoğunlukla Avrupalı ve Amerikalılarla çalıştım. Ayrıca oraya gelen araştırmacı gazetecilerle sürekli sohbet ediyorduk. Kendilerinin dışında Orta Doğulu birinin onların hikayesini anlatmasına inanmak istemiyorlardı. Kitapla çok ilgilendiler. Onlar için yeni bir şeydi.
Öykücülüğüyle öne çıkmış biri olarak bu kez bir roman ile okurun karşısına çıktınız ve biz de sayenizde çok güzel bir okuma yapmış olduk. Bundan sonra yine farklı türlerde eserler verecek misiniz?
Evet. Uzun süre o bölgeden çıkacağımı sanmıyorum. Daha çok onlara, ait olanlara, bilinmeyenler, bilip de gizleyenlere söyleyecek sözlerim var!
Son olarak okurlarınıza iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?
Okurlarım bu kitabı severlerse ben de bundan cesaret alıp yenilerini yazacağım. Ayrıca size de bu söyleşi için teşekkür ederim.