Savaşı en iyi yaşayan bilir, tıpkı Henri Barbusse gibi…
Barbusse, 17 Mayıs 1873 tarihinde Fransa’nın Asnieres-sur-Seine şehrinde doğdu. Çocukluğu bu küçük şehirde geçen Barbusse, 16 yaşında Paris’e gitti. 41 yaşında ise orduya katılan Barbusse, Fransa ordusunda Almanya’ya karşı savaştı. I. Dünya Savaşı’nda yaşanan acılara yakından tanık olan yazar, bir nefer olarak katıldığı savaşta, 17 ay askerlik yaptıktan sonra hastalandı ve ordudan ayrıldı. Bu onun için yeni bir başlangıç oldu.
Dünyayı etkileyen bu kanlı savaşta gördüğü tecrübelerden yola çıkarak Ateş adlı romanını yazan Barbusse, 1916’da romanın yayımlanmasıyla büyük bir üne kavuştu. Bu aynı zamanda Barbusse’ün dünyaya artık daha farklı baktığını da gösteriyordu.
Ardından Ocak 1918’de Fransa’dan ayrılarak Rusya’nın başkenti Moskova’ya giden yazar, burada Rus bir kadınla evlendi. Daha sonra ise Bolşevik Parti’ye katıldı. Bolşevizm taraftarı olan Barbusse, bunu yazdıklarında da hissettirmektedir.
Kendini emperyalizmle ve faşizmle mücadeleye adayan Henri Barbusse, pek çok kongreye eyleme katılır. 1923’de Fransız Komünist Partisi’ne üye olan Barbusse, 1927’de ise Emperyalizme Karşı Birlik üyesi olur.
Hayatının sonuna kadar sömürü düzenine karşı mücadelesini sürdüren Henri Barbusse, 30 Ağustos 1935’te Moskova’da hayatını kaybetti. Barbusse’ün mezarı bugün Paris’te bulunan Père Lachaise Mezarlığı’ndadır.
Nazım Hikmet ilk baskısı Barbusse’ün ölüm yılı olan 1935’te yapılan Taranta Babu’ya Mektuplar kitabını ona adamıştır. Nazım Hikmet’in, “Henri Barbusse’ün “Ateş”ini okumayan bir işçinin, emekçinin ve hakiki aydının kafası bir parça yarımdır. Ve bu kitabı çevirerek kütüphanesine sokmayan bir dil, insan kafası ve yüreğinin en büyük değerlerinden birinden mahrum kalmış demektir.” sözleri onun Barbusse’a duyduğu saygıyı açıkça göstermektedir.