Hakan Özbek
Twitter: @gormoti
Suat Duman’ın son kitabı Rakun, Alakarga Yayınları etiketiyle okuyucularla buluştu. Polisiye edebiyatın değerli kalemlerinden olan Duman’ın yeni kitabı okuyucularından da tam not aldı. Şimdi polisiye deyince üzerinize bir ciddiyet çökmüş olabilir ancak bu kitap sizi zaman zaman eğlendirecek, diğer yandan fazlasıyla tedirgin edeceğinden de emin olabilirsiniz. Duman sizi Rakun’da allak bullak edecek. Tekinsiz tiplerin dolaştığı bu romanda sadece silahlar değil, kılıçlar da çekilecek!
Sıradan bir günde neler olabilir ki?
Her zamanki gibi bir sabaha uyandığınızda ne olabilir? Ya da gece vardiyasında çalışırken? Tamam, kabul edelim gece pek çok kişiye gündüze göre daha tekinsiz geliyor ancak aslında tek fark gökyüzünde güneşin değil de ayın görünmesi. Peki bir romanda? Belki romanlarda da aynı şekilde gelişir olaylar ancak kalem Suat Duman’ın elinde değilse. Rakun’da beklemediğiniz olaylar oluyor.
“Kahramanımız” Can’ın kullandığı taksiye bir müşteri biner ve sonrasında Can elinde bir Picasso tablosu ile öylece kalakalır. Bu tablonun Can’ın eline geçtiği an her şeyin başlangıcıdır. Artık Can’ın başı beladadır, köşe başları tutulmuştur, adı-eşkali bilinmektedir. Bir de tüm bunlar yetmezmiş gibi gökten başına bir kadın düşer! Hem de ne kadındır o; nadide bir sanat eseri gibi…
Ne ararsanız bulacağınız Suzan Şarküteri…
Büyük yatırımlar sonucunda açılan Suzan Şarküteri seçkin müşterilerine seçkin ürünlerini sunarken, hiç yapılmaması gereken bir hata yapılır. Şarküterinin önünü mesken tutan ve burada müzik yapan gençler şarküteri sahibesinin kendilerini burada istememesinin ardından bir “büyük”lerini araya sokarlar ancak olacakları kim kestirebilir ki? Şarküteriye, gençlere, büyüklere…
Pezevenkler, hırsızlar, Can, sen ve ben
İstanbul çok güzel. Mesela Moda, Nişantaşı, Bebek, Kuruçeşme falan harika! Gerçekten böyle düşünüyorsanız siz bu kentin kalıcı turistlerisiniz. Şöyle biraz ana arterlerden sıyrılın, ara sokaklara dalın. İşte oralarda bir yerde “İstanbul’a hoş geldiniz” yazıyor olacak. Rakun sizi tam da oralara, tekinsiz sokaklara sürükleyecek. Can ile çıkacağınız macerada İstanbul’un altını üstüne getireceğinizden emin olabilirsiniz. Gerçi bir insan böyle bir maceranın içinde ne kadar olmak ister, orasını ayrıca tartışmak lazım ama okurken gerçekten çok keyifli oluyor.
Beklemediğiniz şeyler…
Rakun’a başladığınızda birbirinden alakasız olayların anlatıldığı başlangıçlarla karşılaşacaksınız ve doğal olarak bunlar sayfalar ilerledikçe birbirine bağlanacak. Ancak Suat Duman bu olayları birbirine öyle iyi bağlıyor ki, beklemediğiniz şeyler ortaya çıkıyor. En azından kendi adıma olayları tahmin etmekte oldukça zorlandığımı söylemem gerekiyor. Bu da kitaba olan ilginin sayfalar ilerledikçe canlı kalmasını sağlıyor. Heyecanınızı kaybetmenize asla müsade etmiyor.
Polise haber verirseniz çocuk ölür
Şimdi Rakun’dan polisiye diye bahsediyoruz ancak romanda polis yok. Yanlış hatırlamıyorsam bir-iki ismi geçiyor, sadece o kadar. Herkes işini bir şekilde kendi başına halletmek zorunda kalıyor ki bunun da çeşitli nedenleri var. Olaylar sonunda bir şekilde halloluyor. Buradaki “hallolmak” olumlu yahut olumsuz bir çağrışım yapmasın çünkü sonuç ne olursa olsun bir şekilde “hallolmuş” oluyor.
Kapak şahane, dili eğlenceli
Rakun’u ilk gördüğümde kapak tasarımı fazlasıyla dikkatimi çekmişti. Ancak kapağa bakmak bir kitabın iyi olup olmadığını anlamanıza yetmiyor. Emin olun Rakun kapağıyla verdiği olumlu izlenimi içeriğiyle tam anlamıyla dolduruyor. Suat Duman’ın yalın ve eğlenceli dili sizi sürüklüyor. Bir yandan neler olacak diye düşünürken, bir yandan eğleniyorsunuz. Yasadışı, tekinsiz şeyler eğlenmek size farklı hissettirecek. 160 sayfalık maceranın sonuna geldiğinizde ise dahasını isteyeceksiniz ancak bir süre beklememiz gerekecek. Bu ilk Suat Duman deneyiminiz olacaksa önceki kitaplarını okuyabilirsiniz.
Bir gözünüz edebiyatta olsun
Türkiye’de maalesef özgün işler üretme konusunda sıkıntı yaşıyoruz. Bunun en büyük örneklerinden birini yerli otomobilde görmeniz mümkün. Pardon, yerli film ve dizilerde… Uyarlama senaryolara yönelmek yerine Rakun gibi edebiyatımızdaki iyi işlere daha fazla değer vermeyi düşünebiliriz. Unutmamalıyız ki verilen değer ne kadar çok olursa, yapılan işin kalitesi de aynı oranda artacaktır.