Bu hafta sizler için hazırladığımız kitap önerisi listemizde 11 kitaba yer verdik. Bu kitaplar içerisinde hem edebiyat hem de edebiyat dışı eserleri bulacaksınız.
1. Vidalar (Sulhi Dölek / Eksik Parça)
Pelerinsiz süper kahramanlık işinde ilk gününüz, ama siz ilk maceranızda galaksiden süzülen beyaz ışıkla şaşkına döndünüz. İşte o an geldiğinde kendinizi Sulhi Dölek’in öykü evreninde bulacaksınız.
Sulhi Dölek, anlık düş kırıklıklarının, mizahı düş gücüyle yoğurmanın ustası, zamanının ötesinde bir kalem. Onun öykülerinde “Yaradan bizi yaratmasının kefareti olarak böylelerini de yaratıyor” diyen adam, “Ne dünya, kişi başına bir iyilik perisi bile düşmüyor” diye hayıflanan çocuk, çekilişle hayallerinin tatilini kazanan cezaevi mahkûmu, mevkisinden haşmetli masasını yok etme planları yapan tuhaf memur ve On birinci Pedro’nun renkli dünyası aynı anda kendini gösterir.
Altmışlı yılların edebiyatında absürt kavramının, toplum içinde topluma rağmen yaşamanın, kara mizahın verdiği tadın zirvesini, insanın karmaşıklığını derin bir edebi keyifle anlatır Vidalar.
Pelerinsiz süper kahramanların, içimize dolan vidaların, hazırcevap iyilik perilerinin, doksan artı bir’de kendi kalesine röveşatayla gol atanların hayata direniş öykülerini anlatan Vidalar, psikolojik derinliğe sahip mizahın en güzel örneklerinden biri.
Öykülerinin çoğunun temel ögesi olan mizah, Sulhi Dölek’in özgünlüğünü kesinlikle ortaya koyar. Sulhi Dölek’in öykülerinde yaşamın acılarıyla bütünleşmiş bir gülmece, araç olarak ve sıkça kullanılır. Sulhi Dölek, insanın durumlarını, yaşadıklarını, tanıklıklarını, düş gücünün olanca yaratıcılığını ve dille ilgili gerçekleştirilebilecek çeşit çeşit söz oyunlarını damıtarak öyküleştirir.
2. Mutluluğa Dair Bir Düşünce (Carlo Petrini, Luis Sepulveda / Can Yayınları)
Hız hastalığına tutulmuş günümüz dünyasında mutluluk hâlâ olası mı? Yaşam alanlarımızın tüm katmanlarına nüfuz etmiş, hayata yönelik duru bir bakışa izin vermeyen, yaşam kalitemizi düşüren koşuşturma kültürünün içinde kendimize soluk alacak alanlar yaratmaya geç mi kaldık yoksa?
Mutluluğa Dair Bir Düşünce, Güney Amerikalı dünyaca ünlü yazar ve aktivist Luis Sepúlveda ile tüm dünyada ağ biçiminde örgütlenen Slow Food Hareketi’nin kurucusu Carlo Petrini’yi tam da bu sorular ekseninde bir araya getiriyor.
Politika, aktivizm, şiir ve edebiyatla harmanlanmış Mutluluğa Dair Bir Düşünce kapitalizmin yanı sıra çileciliği de eleştiren; yavaşlamanın, arada bir durmanın ve ânı özümsemenin üzerinde duran; yaşamdan, özellikle de yemekten haz almanın herkesin hakkı olduğunu hatırlatan; doğanın ritmine ayak uydurma gerekliliğini savunan, umut verici bir rehber.
“Günümüzde gerçek hazine zamandır. Mutluluğa Dair Bir Düşünce, onu nasıl bulacağımızı gösteriyor.” —La Repubblica
3. Santa Esperanza (Aka Morçiladze / Alfa Yayıncılık)
Santa Esperanza Karadeniz’de Gürcistan’a yakın bir yerde, üç adadan oluşan bir ülke. Bu ülkede, ortaçağda yerleşmiş Gürcüler ile ticaretle uğraşan Cenevizliler, daha geç tarihte adaları ele geçirmiş olan Osmanlı torunları Türkler ile 19. yüzyılda, Kırım Savaşından sonra adaların yönetimini ele geçirmiş olan İngilizler yaşıyor.
Bir ütopya üzerine kurulmuş olan Santa Esperanza, çok uzun bir geçmişi olan Gürcü edebiyatının son dönemde yazılmış en ilginç romanlarından biri; belki de başta geleni. Bu adalar ülkesinde sayısız olay gelişiyor, ama olaylar belli bir kronolojik sırayla değil, İnti denilen ve Esperanza’ya özgü 36 karttan oluşan oyun kartı üzerinden anlatılıyor. Bundan dolayı kitabı, alışık olduğunuz düzen içinde okuma zorunluğu yok, herhangi bir bölümünden okumaya başlayabilirsiniz; yani kartları (defterleri veya bölümleri) kararak, kendi oyununuzu (okuma düzeninizi) kurmanız mümkün. Bu hayal ülkesinin kapıları herkese açık ve romanı oyun oynar gibi okuyarak adaların dramatik tarihinin, hüzünlü şarkılarının ve efsanelerinin peşinden gidebilirsiniz. Bu okuma düzeniyle kitabı bitirdiğinizde,
1 uzun roman, 4 roman, 9 uzun öykü veya 36 adet kısa öykü okumuş olabilirsiniz.
4. Sacit Kalamar-Alelade Bir Adamın Hikayesi (Remzi Şimşek / Ketebe)
Sacit Kalamar. Dublaj sanatçısı. Yaşlı Holivud yıldızlarına ses veren, sesi kendisinden yaşlı genç. Sırf ismi güzel durur düşüncesiyle – Sacit Kalamar’ın Yeri – balık restoranı açmayı düşünen garip bir yatırımcı. Halı sahada üç senede tek golü yok. Çünkü o, orada bile sükunetin, ortada’lığın azimkar bekçisi.
Peki Sacit Kalamar’ın rüzgarsız bir günü andıran tabiatında patlamaya hazır bir fırtına var mı? Tüm bu aleladelik iddiasının altında yatan gizemli bir gösteriş, bir iddia! Bilemeyiz.
“Ben bütün sınıfları ortalama ile geçtim bütün oyunlarda yer aldım ama hep ortalama bir oyuncu olarak futbol oynarken hani iki kaptan tek tek adam seçer ya ben hep ortalarda seçildim ne maç kazanıldığında bana mal edildi zafer ne de kaybedildiğinde acısı benden çıkarıldı sarılıp sevinirken bile zafer turu atan kuyruğun ortasındaydım daha garip bir şey söyleyeyim sana ilkokul numaram sekizyüzonsekiz ortaokul üçyüzonüç liseyi sen tahmin et…”
5. Hayalperestler ve Günahkarlar (Matthias Göritz / Yitik Ülke Yayınları)
Matthias Göritz’in Robert-Gernhardt Ödülü’ne layık görülen romanı Hayalperestler ve Günahkârlar
Türkçede… Sürükleyici sinema romanı Hayalperestler ve Günahkârlar bir film için perde arkasında yaşananları heyecanla önümüze seriyor.
Genç bir gazeteci, Alman sinemasının önemli figürlerinden biriyle bir röportaj yapma şansı yakalar, bu kişi, artık yaşlanmakta olan ve sektörün renkli simalarından biri olan bir yapımcıdır. Yapımcı, büyük bir hastalık ile mücadele etmektedir, bütün fikirlerini ve mal varlığını İkinci Dünya Savaşı’nın nasıl asılsız bir hikâyeye dayandırılarak çıkarıldığını anlatan “Gleiwitz“ adlı filme yatırmıştır. Ridley Scott’un rejisör koltuğunda olduğu bu filmde başrolü Nicole Kidman oynayacaktır. Proje çeşitli engelleri aşmaya çalışır ve basın film hakkında ön bilgi elde edebilmek için baskıyı gittikçe artırırken yaşlı adam genç röportajcı ile bir kedi-fare oyunu oynamakta, genç adam ise bu işten kendi çıkarlarına uygun bir sonuç elde etmeyi ummaktadır. Gerçekten Tarantino’ya tokat atmış mıdır? Ancak yapımcının hayatındaki sırlar zamanla bir bir ortaya çıkarken yaşlı adamla röportajcı arasında daha sonra bambaşka bir yöne evrilecek bir yakınlık da doğmaya başlar. Bu sürükleyici ve canlı diyalog romanında Matthias Göritz alışılmadık bir baba-oğul hikâyesi etrafında sinema endüstrisinde sanatın, izleyici kitlelerinin ve gerçeğin yerini heyecanlı bir üslupla sorguluyor.
6. Türk Kültüründe Deli ve Delilik (Fuzuli Bayat / Ötüken Neşriyat)
Delilik özgürlüktür; dünyanın mantığa, kurallara sığmayan düzenine karşı marjinal bir itirazdır, akla isyan eden sorumsuz bir akıl denemesidir. Bu kitapta çok çeşitli, çok anlamlı kavramlar olan deli ve delilik, Türk kültürü temel alınarak araştırıldı. Deli ve delilik; şamandan sufiye, âşıktan komik tiplere, tanrıoğlundan evliyaya, bimarhanelerde tedavi görenlerden çılgın kahramanlara ve esrar ilmini bilen evliyalara kadar geniş bir muhtevaya sahiptir. En azından aklî dengesi olmayan ve doğuştan deli olanlarla, bir tecelladan, ilahî aşkın şiddetinden, Hüsnü Mutlak’ın güzelliğinden delirenleri; çeşitli nedenlerden, meselâ şarap içmekten, baharın gelişinden, kanın coşmasından, aşırı sinirden cinnet geçirenleri; fiziksel travmalar sebebiyle aklı selimini kaybedenlerle, bazı toplumsal baskılardan dolayı kendini deli gibi kaleme verenleri; atılgan, dürüst, gözüpek delikanlı, deli dolu olanlarla, deli veya zırdeli diye adlandırılanları; Allah’ın güzel sıfatlarının azameti karşısında sürekli cezbe halinde olanlarla, delilik hastalığına yakalananları; deli muamelesi görenleri ve nihayet bunların hepsiyle kutsal delileri birbirinden ayırmak gerekir. Fuzuli Bayat’ın Türk Kültüründe Deli ve Delilik adlı bu çalışmasında, bütün bu ayrımlar izah edildikten sonra varılan netice ise şudur: Deliyi hastanelere kapatan, ona cüzzamlı bir hasta, bazen de bir eğlence vesilesi gibi bakan Avrupa kültürünün aksine, Türkler deliye, Allah tarafından verilmiş bir emanet olarak bakmışlardır.
7. Proje 2417 (Sinem Ataklı / Epsilon Yayınevi)
Geçmişi bugünden ayıran tek şey, iyi bir gelecek ihtimaliydi.
İstanbul’da yaşayan herkes için Ölümsüzlük Deneyleri’ni desteklemek mecburiydi ve sonuç başarılı olduğunda getirileri herkesi etkileyecekti. Sistem, deneylere katkı olarak zenginlerden para talep etmişti, fakirlerin sunabileceği tek şey hayatlarından ibaretti. Bu küçük fedakârlıklar ölümü tamamen bitirecek, gelecek nesillere sonsuz yaşam verecekti. Bu duyduğum en sahte vaatti ve asla gerçekleşmedi. Ölümsüzlük bu dünyaya yalnızca ölüm getirdi.
Yüz yıl önce ölmüş olmalıydım. Tarih sayfalarına göre hikâyem böyle bitti.
Gerçek ise tam tersi; kayıplara karıştığım gün bu hikâyenin başladığı yerdi.
Bugün bitirdiklerini sandıkları savaşı o gün başlattım.
Yok ettiklerini sandıkları tüm insanları o gün kurtardım.
O gün, sistemi yükseltecek olan askerdim.
Bugün o sistemi devirecek olan düşmanım.
8. Gece Yarısı Bir Çığlık Duydum (Lois Duncan / Epsilon Yayınevi)
Geçen Yaz Ne Yaptığını Biliyorum’un çok satan yazarı Lois Duncan’dan yakın zamanda sinemalarda da izleyeceğimiz tekinsiz bir hikâye daha.
“Lois Duncan’dan daha ürkütücü roman yazan biri var mı? Hiç sanmıyorum.” —Goosebumps’ın yazarı R. L. Stine –
Kit Gordy, Blackwood Lisesi’nin, siyah, demir kapılarının ardında yükselen binasını gördüğünde aklına gelen ilk kelime şuydu: Şeytani. Bu devasa malikâne Kit’in bütün vücudunu korkuyla sarsmıştı.
Yine de bir süre sonra Blackwood’a alışacak ve bu özel yatılı okulun hayaletli olduğuna dair dedikoduları görmezden gelmeye başlayacaktı.
Ancak daha sonra, Kit’in sınıf arkadaşları olağanüstü ve daha önce sahip olmadıkları yetenekler göstermeye başladı. Gariplikler bunlarla da bitmiyordu: Tuhaf rüyalar, fısıltılar, aile ve arkadaşlara bir türlü ulaşmayan mektuplar ve etraflarını saran tekinsiz bir sihir de vardı. Kit, buranın gizemini tamamen öğrendiğinde her şey için çok geç kalabilirdi.
9. Wedding Barikatları (Klaus Neukrantz / Yordam Edebiyat)
“Berlin’de bir sokağın, 1929 Mayıs günlerinde geçen romanı”dır bu… Emekçilerin mücadelesinin ve “sosyal demokrat ihanetin” romanı…
Yasakların ve yasaklara karşı kavgada ısrarın romanıdır bu… Yasaklanmış bir yürüyüşe hazırlıkların, uykusuz geçen gecelerin, emekçileri yürüyüşe ikna etmekle ve sosyal demokrat ihaneti anlatmakla geçen gündüzlerin…
Polis zulmünün, copların, gözaltıların, orantısız şiddetin, işkencelerin romanıdır bu… Polis zulmüne karşı direnişin, kararlılığın ve barikatların…
Birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs’ın romanıdır bu… Birliğin, mücadelenin ve dayanışmanın somutlaşmasının…
Sıradan işçilerin, hamalların, tesisatçıların, işsizlerin, gençlerin, kadınların romanıdır bu… Sıradan bir inşaat işçisinin, bizzat kavganın içinde bir öndere dönüşmesinin…
Görünürde gaddar, zalim, hunhar bir emniyet müdürünün ve ondan aldıkları emirle keyfî şiddet uygulayan amir ve memurların romanıdır bu… Gerçekte onların arkasındaki güçlerin, devletin, hükümetin, SPD’nin ve sermayenin…
“1929 Mayıs günlerinde Berlin’de polisin vurduğu 33 kişinin hafızalardan silinmesi imkânsız devrimci mücadelelerinin anısına” kaleme alınmış bir romandır bu… Tüm devrim şehitlerinin anısına saygının romanı!
“Ölüm sessizliğine bürünmüş, abluka altındaki mahallede, belki de polisin birkaç yüz metre ötede makineli tüfekleri varken, insan nasıl olur da gecenin bir yarısı Enternasyonal’i söylemeye başlar ki! Yapılacak bir şey yoktu! Kurak, susuz toprak nasıl suyu kana kana içerse, melodi de insanlara ve koca sokağa sıçrayıverdi.”
10. Küresel Dijital Ekonomide Emek (Ursula Huws / Yordam Kitap)
Bu kitabı okuyanların bir kısmı, belki de çoğu, bu okuma eylemini bir bilgisayar ekranından ya da taşınabilir bir aygıttan gerçekleştirecektir. İçinde yaşadığımız dijital çağda bu durumu giderek daha çok kanıksıyoruz. Bu, 21. yüzyıl kapitalizminin getirdiği yeniliklerin bir göstergesidir; ama aynı zamanda onun itici gücünü, yani yaşamlarımızı her bakımdan metalaştıran amansız bir dürtüyü anlamamızın da anahtarıdır.
Ursula Huws, günümüz küresel kapitalist ekonomisinin farklı görünümleriyle ilgili kışkırtıcı analiziyle, son yılların iktisadi, kültürel ve siyasi olgularını bir araya getiriyor ve gelişmiş bilişim ve iletişim teknolojisinin, sermaye birikimine nasıl yepyeni alanlar açtığını inceliyor.
Kültür ve sanat, kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi, taşınabilir aygıtlar ve toplumsal ağlar aracılığıyla insanın sosyalliğinin metalaştırılması da bu alanlar arasında yer alıyor. Ayrıca çalışma düzenlerinin yaşadığı çarpıcı değişimler, 21. yüzyılda emek ve sermayenin farklı biçimlerde yüzleşmesi, proletaryadan sibertaryaya yaşanan dönüşüm, gezegenimizin her yanındaki işçi dayanışma ve mücadelesinin yeni çelişki ve biçimlerin yolunu açması da, bu genel eğilimlere eşlik ediyor.
On yıllar içerisinde sisteme kök salmış sömürü mekanizmaları ile kapitalizmin özünü aydınlatan serbest bilgi akışı kavramlarının ötesine geçen bu kitap, günümüzdeki baş döndürücü dijital dönüşümün, çağdaş, güçlü bir eleştirisini sunuyor…
11. Marksizm ve Feminizm (Shahrzad Mojab / Yordam Kitap)
Marksizm ve Feminizm, 1980’li yılların ortasına kadar ülkesi İran’da baskıcı uygulamalara tanık olan, ardından Kanada’ya geçen ve halen Toronto Üniversitesinde akademisyenlik yapan aktivist Shahrzad Mojab’ın hazırladığı kapsamlı bir derleme.
Bu önemli derlemede Asya, Amerika ve Avrupa’dan tanınmış akademisyenlerle birlikte heyecan verici yeni seslerin katkıları bir araya gelirken, Marksizm ve feminizmle ilgili tarihsel tartışmalar, günümüzün en can alıcı ideolojik sorunlarına cevap arayan bir bağlamda inceleniyor, kapitalizm, ataerki ve ırkçılık sınıf odaklı bir perspektifle ele alınıyor. Böylece, Marksizm ve feminizm arasındaki tartışmalı ilişkiyi merak eden araştırmacı, öğrenci ve aktivistler için çağdaş Marksist-feminist düşünceye kaynaklık edecek temel bir eser ortaya çıkıyor.
İki kısımdan oluşan kitabın ilk kısmında, güncel ve tarihsel Marksist-feminist yaklaşımlar ele alınıyor. İkinci kısım ise, feminizmin Marksist bir kavrayışla ele alınmasını sağlayacak anahtar kavramların incelendiği makalelerden oluşuyor.
Bir yandan küreselleşmenin sonuçları kadınları orantısız bir şiddette etkiliyor, öte yandan dünyanın her yerinde kadınlar, baskıya ve sömürüye karşı mücadeleye öncülük ediyor. Pek çok kadın aktivist ve akademisyen arasında Marksist teoriye ilgi artarken bu kitap, hem önceki tartışmaları yeniden değerlendirerek, ataerki ile kapitalizm arasındaki ilişkiyi anlamanın yollarını, hem de kadınlarla birlikte toplumu da özgürleştirecek feminist bir projeyi nasıl öngörebileceğimizi araştırıyor.