‘Okuldan tiksiniyorum.
Dünyadaki her şeyden daha fazla tiksiniyorum ondan.
Ve hatta daha da fazla…
Okul hayatımı mahvediyor.’
Gregoire Dubosc okula dair duygularını ilk sayfada böyle anlatıyor bize. 13 yaşında ve 6. sınıf öğrencisi. 2 kez sınıfta kalmış. Hayatının en mutlu döneminin 0-3 yaş arası olduğunu belirtiyor. Neden mi? Çünkü okul yok. Sınırsız televizyon ve oyun var. Fakat 3 yaş 5 aylıkken her çocuğun karşılaştığı gerçekle karşılaşıyor: Okul. Sonrasını tam bir facia olarak tanımlıyor. Şikayet eden öğretmenler, bomboş sınav kağıtları, akademik hayata değil de sanata adanmış defter ve kitaplar… Doktorlar, psikologlar, rehber öğretmenler Gregoire ve ailesinin çalmadığı kapı kalmıyor. Görünüşe göre hiçbir sorunu yok. Belki dikkat eksikliğiymiş. Gregoire’a sorsalar teşhisi koyardı aslında: Okul onun ilgisini çekmiyor. Nokta. O yeni bir şeyler icat etmeyi (mesela muz soyma makinesi), ellerini kullanmayı, tamiratı, ahşaba, metale, kablolara, boyalara dokunmak istiyor. Aslında başarılıydı da bu konularda ama bir çocuk matematikte, dil bilgisinde başarılı olmadıkça ne önemi var değil mi?
Gregoire için okul hayatı hepten beter değildi aslında. Anasınıfı öğretmeni Marie onu anlayan tek kişiydi. Çünkü Marie çocukların ellerine hamur değmesi için Anneler Gününü bekleyen öğretmenlerden değildi. Tam da Gregoire’ın istediği gibi; üretmeyi, yaratmayı seviyordu. Onun ihtiyacı olan şeyi biliyor, onu başından savmıyordu. Ama ne yazık ki diğer öğretmenleri Marie gibi olmadı.
Bir de işin ebeveyn boyutu var tabii. Anne ve babası şu an hayatlarının ve evliliklerinin en mutlu döneminde değiller orası kesin. Gregoire’ın durumunda birbirlerini suçluyorlardı. Her türlü fiziksel imkan sunulan çocukları bir türlü okulda rahat durmuyordu, sürekli arıza çıkarıyordu. Nihayetinde okuldan atılmıştı ve yeni bir okul bulmak gerekiyordu. Şu işe bakın tabii ki hiçbir okul bu haylaz çocuğu almak kaydetmek istemiyordu!
‘Bıktım artık, bıktım… Artık o kadar bıktım ki hayal bile edemezsiniz.’
Gregoire bir okul gününe dair duygu ve düşüncelerini o kadar iyi anlatıyor ki ‘ben de aynı şeyi yaşıyordum’ diyebiliyorsunuz. Ne eksik ne fazla. Sabah uyanması, hazırlık süreci, servis, dersler, teneffüsler, eve dönüş… Her şikayetin peşine evde yaşanan tartışmalar… Duygulara, sürece değil sonuca bakan anne baba. Bir yanda çabasının karşılığını almak isteyen, alamadıkça öfkelenen ebeveynler diğer yanda ‘çocuk’ olduğunu unuttuğumuz çocuklar. Günümüz çocukları ve ebeveynleri için çok tanıdık manzaralar aslında. İşe bir de çocuk gözünden bakabilmek için ebeveynlerin de kesinlikle okuması gereken bir kitap. Gregoire okulla ilgili kendi çözümünü kendi buluyor, evet hala çok mutlu değil ama en azından rahat nefes alabiliyor. İşin özü; doğrularını takip edip kendi çabasıyla eğitim sisteminin içinde kaybolup gitmekten kurtuluyor. Umutsuz anne babalara da ‘Başka bir yol mümkün olabilir mi?’ sorusunu sorduruyor.
Hazır okullar yeni açılıyorken her iki taraf için de çok anlamlı bir kitap olduğunu düşünüyorum. Aileleri tarafından keşfedilmeyi bekleyen tüm çocuklar ve anne babalara.
* 8 yaş ve üzeri
35 Kilo Tembel Teneke
Yazan: Anna Gavalda
Çeviri: Azade Aslan
Yayınevi: Günışığı Kitaplığı