Röportaj: Özgen Aydos
Twitter: @ozgenaydos
Gazeteci, yazar, radyocu, televizyoncu… Bir süre aynı yerde çalıştığımız için enerjisine de şahidim samimi sohbetine de… Aynı zaman da çok da net bir insan yani bir renk olsaymış ya siyah ya beyaz olurmuş. Seveni çok seviyor, sevmeyeni de sevmiyor. Bahsettiğim isim; Enver Aysever. Yeni kitabı: Elli Yaşa Buruk Günce. Aslında kendine biriktirdiği notlarmış da birinin eline geçmiş gibi… Sıcak, sahici. Yer yer kendini eleştiriyor, yer yer ülkeye dair kaygılarını anlatıyor. Ama okuyucuya en çok “okuyun” mesajı veriyor.
İşte Aysever’in yeni kitabına dair bize anlattıkları:
Henüz 50 yaşında bile değilsiniz, 50 yaşa günce yazmak nereden aklınıza geldi?
Henüz elli olmadım, doğru. Ancak bildiğim şu, geldiğim yoldan daha kısa gideceğim! Yani artık biriktirdiğim ne varsa, ne görüp okuduysam bunları bir de öznel biçimde ortaya koymak zamanıdır. Elli yaş modern dünyada orta yaş halini aldı, ömür uzadı. O halde bu dönüm noktasına nasıl gittiğimi, yol aldığımı dakika dakika not edeyim dedim. Bir merdivenin basamaklarını yazıyorum anlayacağınız. Bizim gibi ülkelerde zaman tuhaf, hızlı akar. Her an, her gün bir olay. Bunları sıcaklığıyla yazmak istedim doğrusu. Bir filtreden geçirmeden, uzaktan bakmadan… Günce böyledir. Anı kitapları mesafe koyar, günce daha sıcaktır. Ben ileride anılarımı da yazacağım elbet. Bu günceden o zaman da faydalanacağım.
Bu kitapta olduğunuz gibisiniz hatta kendinizi eleştirdiğiniz- kendinizi yargılandığınız yerlerde var. Bunları okuyucularla paylaşmak biraz cesaret işi mi?
Yazarlık cesaret işidir. Burada has yazarlardan söz ediyorum. Elden geldiğince dürüst, açık olmaya çabalıyorum elbette. Ama muhakkak insanları ilgilendireceğini umduğum biçimde söylüyorum sözümü. Kuşkusuz çağıma tanıklık ediyorum ve yazarken özellikle birini hedef alıp, kötülük yapmam söz konusu olamaz. Etik ölçümü koruyorum. Kendime karşıdır zalimliğim. Eğer okuyucuya geçtiyse bu duygu ne mutlu bana.
Ben kitapta ekrandakinden çok farklı bir Enver Aysever gördüm. Bir kere çok okuyan bir insan olarak?
Okumak… Hayatımda yapmaktan en mutlu olduğum eylem. Yazmaktan bile daha çok severim. Okumak, farklı dünyalara gitmek, öğrenmek, düşünmek, düş kurmak demek. Ekrandan nasıl göründüğümü bilmiyorum. Ya da biraz biliyorum diyeyim. Ekran uçucudur, yazı kalıcı. Ben esasen yumuşak, dost canlısı biriyim. Ama soru soran bu memlekette korkulan kimse olarak anılıyor. Bu da soran herkesin yazgısı…
Uzun süre ekrandaydınız, sonra radyo, sahne, kitaplar, şiirler… Her yerdesiniz. Ama Enver Aysever ne olarak anılsın istersiniz?
Elimden geldiğince sorularımı her yerden sormak isterim. En çok da kendime soruyorum elbette. Ben bir yazarım. Öyle anılmak isterim. Neticede öldükten sonra kızım “Babam yazardı” desin isterim. Ekranda mutluydum, işimi iyi ve doğru yapmaya çabaladım. “Aykırı Sorular” iletişim fakültelerinde ders olarak okutuldu. Yazık ki taşıyamadı bunu patron. Radyoculuğu çok sevdim doğrusu. Her sabah birilerine yol arkadaşı olmak çok güzel bir duygu. Keşke yeniden olsa… Uzun yıllar tiyatro yaptım. Sahneye az çok bilirim. Yeni sezona yine projeler var. Ama elbette esas işim yazmak. Bu arada şiire düşkünüm, doğru. Okumayı da yazmayı da seviyorum.
Entelektüel hazineniz müthiş. Bunda anne- babanızın ve sizi yetiştirme tarzlarının etkisi var mı?
Aile önemli. Bir de ustam Feridun Benden. Entelektüel birikimim konusunda benim ölçü koymam doğru değil. Teşekkür ederim ama içtenlikle.
Siz kızınızı sanata yönlendiriyor musunuz?
Kızıma özel bir yöntem uygulamıyorum. O bana göre biraz daha talihli olanaklar açısından. Devlet balesinde dans etti daha çocuk yaşta, hocaları çok sevdi onu. Şimdi çello çalıyor ve çok seviyor. Dans ve müzik önemli onun için. Bir de çiziyor sürekli. Sanırım hepsinden bir bütün yaratacak. Onu ilgi, merak ve sevgiyle gözlüyorum.
Kitapta hakkınızda açılan davalara da değinmişsiniz. Bir yazar için “şimdi bu köşe yazısını yazacağım ama dava açılır mı” düşüncesi zor değil mi?
Burası Türkiye. Dünyada az bulunur bir aydın düşmanlığı söz konusu. Sadece devlette değil bu. Halkta da yoğun biçimde var bu nefret. Okumuş, aydın insan sevilmez bizim ülkede. Lafa gelince tersidir. Bizim ülke vasatlık, bayağılık ve cehalette uzlaşmıştır. Buna çok üzülüyorum. Hele sosyal medya falan iyice değerlerin içi boşaldı. Ot, Kafa gibi dergilere bakın ne demek istediğimi anlarsınız. Ben köşe yazarken özgür davranıyorum sanıyordum. Ama içimize işleyen bir özdenetim mekanizması var ki, bu fena. Hepimiz cehalet, vasatlık, bayağılık elinde tutsak haldeyiz.
Elli Yaşa Buruk Günce’de Yaşar Kemal’le ilgili anınız beni çok üzdü. Belki öyle bir Yaşar Kemal portresi çizmek istemediğim kafamda. Ama yaşadığınız bu olay, sizin okuyucularınızla diyaloğunuzda etki etti mi?
Yaşar Kemal elbette büyük yazar. Ama sanırım kaba, sert yanları da vardı. Ben çocuk yaşta ondan yazık ki kötü bir muamele gördüm. Ben okurlarıma özenli olmaya çabalıyorum. Bu olayın etkisi de vardır belki. Ama benim yapım zaten insanları kırmaya izin vermez.
Enver Aysever biraz asabi, hırçın, asi biri görünüyor dışarıdan. Gerçekten öyle misiniz?
Bu tarif beni üzüyor. Açık sözlüyüm. Boyun eğmek istemiyorum. İlkeli davranmaya özen gösteriyorum. Bunlar niçin asabilik, hırçınlık olsun ki? İçinden geçtiğimiz dönem sert. Bu süreçte sözümüzü söylemeye, tavrımızı korumaya çabalayan bir avuç insanız.
Yeni kitaplar gelecek mi? Aykırı Kumpanya devam edecek mi? Yeni projeler var mı?
Yeni kitaplar var ve olacak elbette. Kumpanya devam ediyor, edecek. Keşke bir radyo olsa, mutlu olurdum, sevdim o işi. Artık elli yaşa doğru giderken hırslardan arınmak istiyorum. Kolay değil gerçi…
Son sorum da Türkiye’yle ilgili olsun. Türkiye nereye gidiyor?
Bu ülke aydınlanma devrimi yapmayı başarmış, ancak buna sahip çıkmayı becerememiş halde. Şimdi bir karşı devrim süreci yaşanıyor. Tepeden tırnağa bir intikam süreci! Bunu kederle izliyorum. Çok zor bir dönemeci geçmiş Anadolu insanı neden ricat ediyor? Bu soru değerlidir. Ancak bazen dibe vurmak gerekir. Biz de bunu yaşıyoruz. Bu güne dek güzel olarak yaratılan ne varsa göz göre göre yok ediliyor. Şimdi yeni bir dönüm noktası olacak. Ya bu halk aydınlığı, geleceği, güzeli seçecek ya da yok olup, tükenecek. Ben bunca birikimin yok olmayacağını umuyorum. Bir yerde duran sağduyu olmalı. Aksi halde yazık olacak.