Geçtiğimiz aylarda uzun zamandır beklenen bir gelişme oldu ve 2011 yılından bu yana geçici listede olan Göbeklitepe UNESCO Dünya Mirası Kalıcı Listesi’ne girdi. Tüm dünyanın yakın ilgisine mazhar olmuş bu arkeoloji alanı elbette edebiyatı özellikle kurgu edebiyatı çokça besledi. Yakın zamanda Küsurat Yayınları etiketiyle raflarda yerini alan Dünyanın Uyanışı adlı roman da okurunu insanlığa çağlar boyunca evsahipliği yapmış kadim topraklara, Göbeklitepe’nin gizemli hikâyesine davet ediyor.
Üzerinde yaşadığımız bereketli toprakları, hayatın yanlış yaşanışını ve insanlığın sonsuz kez yenilişinin anlatıldığı romandan altını çizdiğimiz satırlara birlikte bakalım…
“Yaşanan her şey birer doğum sancısıdır,” dedi, “Ölüm ise doğumun ta kendisidir. Karşımıza çıkan herkes, her şey, kendi mevcut gerçekliğimizde ölüp yeni bir gerçekliğe doğuşumuza hizmet eden birer ebeden ibaret. Bu kadar! Bu herkes için böyle.”
“Beklenmeyen şeyler güzeldir. Hele de hayatın beklemekle geçmişse…”
“Başına gelenler için dünyayı suçlayarak kendini güçsüzleştirmeyi terk etmediğin sürece, hayatım dediğin hüzünlü hikâye asla mutlu sonla bitmeyecek.”
“Geçmişi, geleceğinin önünde aşılmaz bir dağ gibi duruyordu. Artık sadece iki seçenek vardı önünde: Ya bu topraklara ait olmaya çalışacaktı ya da ebedi bir göçebelik başlayacaktı ruhunun çorak topraklarında.”
“Sıradan biri olman sıradışı bir kadere sahip olamayacağın anlamına gelmiyor.”
“Tıpkı insanlar gibi, gökyüzünün de bir hayatı vardır. Onun da dönüm noktaları, geçişleri vardır, dertleri vardır. O da bir hikâye anlatır bize. Ama biz ona kulak vermek yerine duymak istediğimizi duyarız. Sonra da sıkıcı deriz, öfkeli deriz ona…”
“İnsanın kaderini sevebilmesinin şartı onu anlamasıdır. Anlayamadığımız şeyi sevemeyiz. Hayatının neden bu halde olduğunu bir kere anladın mı, kaçınılmaz olarak değişirsin. Sen değişince, kaderin de değişir haliyle. Değişim, anlamanın bir numaralı yan ürünüdür. Meseleye böyle bakınca da, kaderimizi anlamanın onu şekillendirmeye giden ilk ve en önemli adım olduğunu söylemek yanlış olmaz herhalde.”
“Cesaret, bizi gerçeğe ulaştıracak kapının anahtarıdır.”
“Kendimizi başkalarıyla kıyaslamak, başkalarına benzemeye veya onları kendimize benzetmeye çalışmak yerine, kendi kaderimizi sevmeye çalışmalıyız.”
“Rüyalar zihne açılan gizli geçitler gibidir. O geçitlerden geçerek derinlere inen yolu izlemek, bu sayede o güne dek bastırılmış durumlarla yüzleşmek, kişinin içinde bulunduğu durumu ve onu nasıl aşacağını anlamasına yardımcı olabilir. Tıpkı iki boyutlu bir film karesini izler gibi, rüyada gördüğün sembollerin ve mesajların izini sürerek üçüncü boyuta ulaşabilir, böylece filmin finalini tahmin edebilirsiniz.”
“Başımıza gelen şeyler için başkalarını suçlasak da, içten içe biliriz aslında tek sorumlunun kendimiz olduğunu. Hepsini biz çağırmış, hatta ısrarla davet etmişizdir. Bu bilgi ruhumuzun derinliklerinde suçluluk duygusu, dolayısıyla cezalandırılma beklentisi yaratır. Kendimize söylediğimiz yalanların da sebebi olan bu beklenti, olayları objektif bir gözle görmemize engel olur. Kendimizi affederek hayata ve kendimize tamamen yeni gözlerle bakabiliriz.”
“Hayatının neden bu halde olduğunu bir kere anladın mı, ister istemez değişirsin.”
“Düşmekten beterdi düşünmek.”
“Hayatın içinde korku olabilirdi ama korku içinde bir hayat olamazdı!”
“Yalnızca korkusuz olanlar koşulsuz sevebilir!”