1. Köksüzler (Remzi Karabulut / Paris Yayınları)
SENİ SEVMEK için yazıyorum. Pat diye hayat denen alana atılıvermek. Kaşla göz arasında. Kısacık bir hikâye, uzunca bir roman. Ahıskalı erkeklerin öksürükleri gibi kopuk kopuk. Matematikten uzak, coğrafyalara yabancı, çok yanıyla ilkel. Dedemin dediğine göre kaygılanmak için herhangi bir neden yokmuş şu dünyada. Devletler her zaman on sekiz yaşında ve ateşli olurmuş. Yanmamak için ateşten uzak durmanın daha akla yakın olduğunu söylerdi. Babam, üstüne iyi oturan düzgün bir ceket aramıştı ömrünün son yıllarında. Bu arzusunu gerçekleştiremedi bir türlü. Bir cekete kavuşacak kadar bile değilmiş demek ki şu dünya. Torunlarının birçoğu hapislerde yattı. Suçlu, suçsuz. Kimileri de kendini savunmaya çalışıyor hâlâ.
Kalabalık bir dünyadan geçiyorduk. Önümüzü kesip durdurdular bizi. Biz de az değildik hani. Çalgıcı olduğumuz için her birimizde bir çalgı vardı. Korktuk. Unutkanlık sardı hepimizi. Korkumuz hafiflesin diye yağmur yağsın, kar yağsın istedik. Birkaçımız el açıp dua etti zaman zaman. Çok derinlerden acılı bir ağıt geldi. Birbirimize korkarak baktık. Çalgılarımıza sarıldık sonra. Bütün gayretlerimize rağmen hiçbirimiz çalamadık. Korkumuz giderek büyüdü. Korkumuz büyüyünce daha çok sokulduk birbirimize. Önce birkaç kişi hıçkırdı, sonra hepimiz kendimizi ağlarken bulduk…
2. Uykusuzlar (İnci Aral / Kırmızı Kedi Yayınevi)
“Yarım uykuların iç çekişiyim. Geceye açılmış bir öfke, üzgün bir gölgeyim. Baştan ayağa özlem, dağınık bir taslak, derli toplu tutkuyum. Kış kaldırımlarında kasımpatılar durgun, bulutlar soğuk. Saçlarım daha kara. Bende birikenleri nasıl anlatsam sana?
Sonraki salı, iyiyiz diye bağıracağız oysa birbirimize, ellerimizi ayıran camın ardından. Uzak, tedirgin, yabancı.
Susup kalmayalım diye iyiyim, biz iyiyiz, diye bağıracağız: İstediğin bir şey var mı?
Yün çorap, dergi, kazak yastık kılıfı?”
İnci Aral Uykusuzlar’da hızlı toplumsal savrulmalardan bireylerin payına düşenleri anlatıyor. Sevinçleri, düşleri, umutları budanan insanlar, hüzünle ve sağır bekleyişler içinde yaşama tutunmaya çalışıyorlar. Hayatın gündemine yalnızlık, kaygı, korku ve kaçınılmaz biçimde uykusuzluklar hâkim olurken kimi içindeki aşkı sıcak tutmaya çabalıyor, kimi gecelerini her şeye rağmen gelecek düşleriyle dolduruyor. İnci Aral her zamanki akıcı, şiirsel anlatımı ve toplumsalla bireyseli iç içe kavrayan yazarlığıyla bitmemiş bir baskı döneminin ürkütülmüş, ezilmiş insanının ruh ve beden acılarına eğiliyor.
3. Galiba Ben Sanatçıyım (Müjdat Gezen / Kırmızı Kedi Yayınevi)
Müjdat Gezen, 2000’lerin hemen başında kaleme aldığı bu kitabında, geçmiş güzel anları, insanları ve yaşanmışlıkları anıyor. Andıkça anımsıyor, anımsadıkça daldan dala sıçrayarak, deyim yerindeyse ‘’fikri firar’’ ediyor. Andıkları hep mi güzel? Değil. Ama Gezen, kırılsa da gücense de, hakkı da yense ne yapıp edip güzel anmasını, güzel bağlamasını biliyor. Bize anmanın, anımsamanın kinci değil affedici, hırçın değil müşfik yanını gösterirken cümlesini hep şu sözle tamamlıyor: Öyle söyledim ki gülelim.
4. Evden Uzakta (Harun Kaban / Liman Kitapları)
Bu kitap, memleketinden ayrılıp büyük şehre okumaya çıkan ama geri dönemeyenlerin, şehrin ve hayatın koşturmacasından her sıyrıldığında, içindeki taşralıyla baş başa, bir nargilenin dumanında memleket meselelerini dumanaltı eden, günaşırı çay ocağında toplanan, şiirlerini yayınlatamadığı taşra dergisine kızıp dergi çıkaran, kasabanın okumuş çocuklarının, şehre gelirken yetiştiği küçük kasabayı, okuduğu yatılıyı da yanında getiren, büyük şehrin hengâmesine direnen taşra çocuklarının hikâyesini anlatıyor.
İçinde, mahallenin abilerini, ablalarını ve delilerini; lisede dersten çok anılarını anlatan “baba” lâkaplı edebiyat hocası gibi iz bırakan hocaları, okul çıkışı edilen büyük kavgaları; okumaya çıkılıp geride bırakılan evleri ve evdekileri bulabileceğiniz; hep bıyık altı muzır bir tebessüm barındırsa da, içten içe pek hüzünlü bir taşra hikâyesi…
5. Eksen (Robert Charles Wilson / İthaki Yayınları)
Robert Charles Wilson’ın, milenyum sonrası bilimkurgu edebiyatının en büyük eserlerinden biri olarak kabul edilen ödüllü eseri Dönüş’ün devam kitabı Eksen ile “Dönüş Üçlemesi” devam ediyor.
Eksen, Varsayımsallar’ın insan hayatını desteklemek için yarattığı, Kemer’in ötesindeki yeni dünyada geçiyor. Bu dünyadaki Ekvatorya ismi verilen kıtada insanlar kolonileşmiş ve yeni topluluklar oluşmuştur. Lise Adams ise on yıl önce ortadan kaybolan ve Marslılarla ilişkisi olduğunu düşündüğü babasının gizemini çözmek için Ekvatorya’ya gelir. Turk Findley ise eski bir denizcidir ve Ekvatorya’ya yeni bir hayat kurmak için gelmiştir.
Yeni dünyada yaşanan bir kül yağmuru sonrası Turk ve Lise bir araya geldiğinde işler garipleşmeye başlar. Bu kül yağmuruyla Varsayımsallar’ın nasıl bir ilgisi vardır? Lise ile Turk karşılaştıkları gizemleri çözmeye çalışırken Dördüncüler’i ve Marslıları avlayan özel bir gruptan da kurtulmaya çalışırlar. Tüm bunlar olurken, bu misafirperver yeni gezegen gittikçe yabancılaşır. Bilinmez bir gücün yarattığı bu dünya ne kadar güvenlidir?
6. Yasak Büyü (Lee Kelly / Yabancı Yayınları)
Caz Çağı ile yeraltı büyücülük dünyasının inanılmaz bir birleşimi.
Büyü güçlü ve tehlikeliydi, bağımlılık yapıyordu. 18. Kanun Değişikliği ile nihayet yasadışı olmuştu.
1926’da, Büyücülük Karşıtları büyü yapmayı tamamen yasaklamayı başarmıştı ve şehrin yeraltı büyü dünyası en şaşalı zamanını yaşıyordu. Büyücüler gangsterlere suçlarında yardımcı olacak illüzyonlar yapıyor, kaçakçılar denizaşırı ülkelerden büyülü kaçak mal getiriyordu. Müşterilerin kendilerini büyüye boğabilecekleri gösteri mekânlarında akılları uçuran, sarhoş eden Parıltı adlı iksirden içilebiliyordu.
Joan Kendrick, ailesinin evi ellerinden alınınca şehrin en ünlü suçluları olan Shaw Çetesi’ne üye olmayı yeni kabul etmiş bir büyücüydü. Federal Yasak Birimi’ne yeni katılan Alex Danfrey’nin ise karmaşık bir geçmişi ve özel yetenekleri vardı. Shaw Çetesi’ne üye olup onları yakalamakla görevlendirilmişti.
Joan ve Alex yasak büyünün şiddet dolu, tehlikeli dünyasına girdiklerinde yolları kesişecek ve aldıkları emirlere rağmen birbirlerinden etkilenmeden edemeyeceklerdi. Ancak işler değişmeye başladığında bu ikili kime sadık kalacaklarına karar vermek zorunda kalacak ve karşı karşıya geleceklerdi.
7. Gönül (Natsume Sōseki / Maya Kitap)
İki isimsiz karakter arasında gelişen incelikli ve dokunaklı dostluğun hikâyesi…
Genç bir üniversite öğrencisi, tatil yerinde tanıştığı ve “hocam” diye söz ettiği adamla günden güne güçlenen bir dostluk kurar. Yıllardır taşıdığı sırrın ağırlığıyla kendini dış dünyaya ve hayata kapatan hoca, yavaş yavaş genç dostuna içini dökmeye başlar. Natsume Soseki, bu iki karakterin ilişkisini ve gencin hocasını anlama çabasını anlatırken yirminci yüzyılın başlarında Japonya’da gerçekleşen kültürel değişimin sonucunda doğan kuşaklar arası farklılıklara da ışık tutuyor.
Dostluklar, aile ilişkileri ve insanı ebedi yalnızlığından kurtarabilecek her şeyi irdelerken insanoğlunun karmaşık ruhsal durumuna unutulmayacak bir incelikle yaklaşıyor.
8. Satranç Ustası Don Sandalıo’nun Romanı (Miguel De Unamuno / Ketebe)
Unamuno, bu romanında satranç oyunu için iki kişinin paylaştığı yalnızlık yorumunu getiriyor. Kahramanımız usta oyuncu Don Sandalio, kendini soyutlayarak adeta kutsal bir görevi yerine getiriyor ya da dini bir eylemi gerçekleştirirmişçesine satrancın derinliklerine girebiliyor. Okuyucuya da İspanyol filozof/yazar Miguel De Unamuno’nun oyun içinde oyun kurduğu bu deneyime ortak olmak kalıyor. “ Robinson Crusoe yalnızdı. Gustave Flaubert yalnızdı ve insan ahmaklığına katlanamıyordu,bence Don Sandalio da yalnız biri ve ben de biryalnızım. Ve tüm yalnızlar, Felipe, Felipem, birer mahkûmdurlar. Her ne kadar özgür hareket etseler de birer tutukludurlar. ”
9. Büyülü Yol (Drew Magary / Doğan Kitap)
“Ama sen nasıl konuşabiliyorsun?” diye sordu Ben.
“Bilmem, sen nasıl konuşabiliyorsun?” diye karşılık verdi yengeç.
Aile babası Ben, iş gezisi için gittiği Pennsylvania kırsalında, akşam yemeğinden önce kısa bir yürüyüşe çıkmaya karar verir. Otelin arkasındaki ormana girmesinden hemen sonra, seçtiği patikadan kolayca dönemeyeceğini anlayacaktır. İlerlemekten başka çaresi kalmayan Ben, kendini bir anda insan yiyen devlere, acayip iblislere ve devasa böceklere ev sahipliği yapan tuhaf bir dünyanın içine sürüklenirken bulur.
Büyük bir ölüm kalım mücadelesine dönüşen bu macerada, küstah bir deniz kabuklusu, bir dizi sihirli cisim ve iksir ona yardımcı olacaktır. Ailesine geri dönebilmek için her şeyi göze alan Ben’in onu bu patikadan kurtarabilecek tek kişi olan “Yapımcı”yı bulmaktan başka şansı yoktur.
Drew Magary’nin baştan sona komik ve duygusal anlamda sürükleyici olan, klasik halk masallarından olduğu kadar bilgisayar oyunlarından da esinlenerek kaleme aldığı bu romanı, modern kurgu türüne dikkat çekici ve benzersiz bir katkı yapıyor. Magary, Büyülü Yol’da okuyucularını gündelik hayatlarından uzaklaştırıp cüretkâr bir yolculuğa çıkararak cesaret, hayal gücü ve hayatta kalma arzusu ile dönen bir dünyaya götürüyor.
10. Akışkan Hayat (Zygmunt Bauman / Ayrıntı Yayınları)
Bu kitap, buz üstünde güvende kalabilmek için sürekli büyük bir hızla oradan oraya koşturmak zorunda kalan insanlara yazılmış bir kitap. Akıcılaşan, katı ve durağan hiçbir şeyin kalmadığı bir yaşam içinde kalıcı anlamlar arayan insanların başucunda tutacağı bir eser. Dünya üzerinde her insanın yakıcılığını hissettiği savaşlar, kitlesel göçler, çevresel tahribatlar gibi küresel sorunlar karşısında kendisini aciz hissedenlerin, bu yaşamı kavramasına yardımcı olacak öneriler ve yorumlarla dolu. En önemlisi de dünyayı insanlık için daha yaşanılabilir bir yere dönüştürme olasılığını yeniden masaya yatıran bir girişim…
Bauman bu eserde bizleri gezegenin sorunlarına yerel çözümler getirerek zaman kaybetmek yerine, küresel bir sorumluluk almaya çağırıyor. İnsanların küresel ölçekte yarattıkları etkileşim ağıyla bu sorunların aşılabileceğini söylüyor. Kamusal alanın tartışmaların, yüzleşmelerin ve uzlaşmaların sürdürüldüğü bir diyalog zeminine dönüşmesi gerektiğini söyleyen Bauman, ulus-devletlerin tahakkümüyle kurulacak bir kamusallığın küresel sorunlara çözüm getiremeyeceğini belirtiyor. Ona göre yaşadığımız akışkan toplum kalıcı barışı ve huzuru ancak herkesin birbiri için sorumluluk aldığı, birbiriyle ilgilendiği ve birbirlerinin sorunlarına politik çözümler sunduğu bir zeminde tesis edebilir. Bunun ilk adımıysa artık fırtınalardan korunabileceğimiz ve sadece bize has bir sığınağın olmadığını fark etmekten geçiyor. İşte Bauman bu eserle okurlarına her an sezdikleri, şüphe duydukları ve iliklerinde hissettikleri bir çaresizliği anlamlandırıp ona karşı önlemler almanın araçlarını sunuyor…