1. Babil’den Sonra Yaşayacağız (Ara Güler / Aras Yayıncılık)
Ara Güler’in erken döneminde kaleme aldığı öykülerle daha sonra çektiği fotoğrafları bir araya getiren bu kitap, Türkiye’de yaratıcı fotoğrafçılığın uluslararası alanda ün kazanmış en önemli temsilcisi olarak kabul edilen ve fotoğrafçı kimliğiyle öne çıkan sanatçının pek bilinmeyen bir yönünü, öykücülüğünü ve yazarlığının türlü yönlerini etraflı bir şekilde ortaya çıkarıyor. Türkçe, Ermenice ve İngilizce üç cilt halinde eşzamanlı olarak yapılan bu yeni basım Güler’in metinleriyle görsel dünyası arasında muhtemel eşleşmelerin izini sürerek bir “foto-öykü albümü” halini alıyor. Fotoğraflarında anlamlı anları yakalayıp onlardan bir kompozisyon oluşturabilmesinde bu erken dönem öykülerinin önemli bir rolü olduğunu düşünen Güler, kitapta yer alan 13 öyküsünü birer fotoğraf olarak nitelendiriyor. Babil’den Sonra Yaşayacağız, Güler’in yalnızca fotoğraflarıyla değil, öyküleriyle de “görsel dünyanın adamı” olduğunun adeta kanıtı.
2. Evcil Hayvanlar (Bragi Ólafsson / Zeplin Kitap)
Başkahramanımız Emil Londra seyahatinden yeni dönmüştür. Reykjavík’teki evinde yolculuğun yorgunluğunu daha atamadan, bir adamın kapısına dayandığını fark eder. Bu kişi, Emil’in yıllardır konuşmadığı ayyaş Havard’dan başkası değildir.
Emil, Havard’la karşılaşmamak için aklına gelen en mantıklı yola başvurur: Yatağın altına saklanır. Buna karşılık olarak, Havard ise kendince en mantıklı yola başvurarak zorla Emil’in evine girer ve olaylar gelişir.
Bir kedi
Bir tavşan
Bir kobay faresi
Bir iguana
Yatağının altından çıkamayan ve kendi evinde verilen partiye davet edilmeyen bir adam…
Evcil Hayvanlar yer yer Kafka’nın Dönüşüm’ünü yer yer de Beckett metinlerini hatırlatan çok tuhaf, çok eğlenceli bir roman.
“Tatmin edici derecede eğlenceli ve beklenmedik derecede derin bir roman. Evcil Hayvanlar, okurlara yepyeni bir üslup ve bakış açısı sunuyor…” —Larissa Kyzer, L Magazine
“Bu yıl okuduğum en iyi kısa roman… Kısa, esrarlı ve elinizden bırakamayacağınız türden.” —The Barnes & Noble Review
“Evcil Hayvanlar, son derece akıcı bir roman olmakla birlikte, ilk bakışta yanıltıcı biçimde basit bulabileceğiniz anlaşılır ve söyleşi tarzındaki üslubuyla oldukça dikkate değer sosyolojik sorular sormayı da başarıyor.” —Aaron Cance, Fiction Writers Review
3. Kobay Fareleri (Ludvík Vaculík / Zeplin Kitap)
Devlet Bankası çalışanı Vašek sıkıcı hayatından uzaklaşmak için birkaç kobay faresiyle arkadaşlık etmeye başlarsa neler olur? Vašek, Devlet Bankası’nda çalışan kâtiplerden biridir; iki çocuğu ve eşiyle sıradan bir hayat sürmektedir. Günlerden bir gün, bankadaki iş arkadaşlarından birinin, evinde kobay faresi beslediğini öğrenir ve hem yaramaz iki oğlu hem de kendisi oyalansın diye eve birkaç kobay faresi alır. Sonra neler mi oluyor? Bilme arzusu tarafından ele geçirilen Vašek, kobay farelerinin zekâlarını, dayanıklılıklarını ve karar mekanizmalarını anlamaya çalıştığı, çok tartışılacak yöntemler kullandığı deneylerine başlıyor.
1968 yılında Prag Baharı sırasında özgürlük manifestosunu yazan Çek yazar ve gazeteci Ludvík Vaculík, okuru, sıradan yaşamlarına devam ederken aniden ortaya çıkabilecek güç mücadelelerinin ve bilme arzusunun sınırlarını keşfetmeye çağırıyor.
4.Modem Zamanlar 2.0 (Michael Moorcock / Ayrıntı Yayınları)
Nebula ödu¨llu¨ bilimkurgu yazarı, editör ve mu¨zisyen Michael Moorcock’un kahramanı Jerry Cornellius çoğulevrende çalkantılı bir seru¨vene çıkıyor. 1960’ların Londra’sında başlayan yolculuğunda Jerry, New Orleans, Guantanamo, California gibi duraklara uğrarken modern du¨nyanın belli başlı siyasi karakterleri ile olaylarını da es geçmiyor. Su¨nni-Şii çekişmesi, Ebu Garib cezaevindeki insanlık dışı uygulamalar gibi tartışma yaratan birçok konu Moorcock’un radarından kaçmamış.
Ru¨ya nöbetleri gibi art arda gelen kısa bölu¨mleri ile elden du¨şmeden okunabilecek bir maceranın ardından Moorcock’un bakış açısından Londra’nın 1940’lardan 1990’lara dek geçirdiği değişim tu¨m çıplaklığıyla aktarılıyor.
Son olarak da seri editöru¨ Terry Bisson’un usta yazar Moorcock ile gerçekleştirdiği bilimkurgu, çoğulevren, yazarlık, okunabilecek kitaplar ve mu¨zik gibi birçok konuya değinen samimi bir röportaj yer alıyor…
5. Flanöz: Şehirde Yürüyen Kadınlar (Lauren Elkin / Nebula Kitap)
“Bırakın yürüyeyim. Bırakın kendi hızımda ilerleyeyim. Bırakın hayatın içimde, etrafımda dolaşmasını hissedeyim. Bana heyecanlı olaylar verin. Bana beklenmedik dönemeçleriyle köşebaşları verin. Bana tekinsiz kiliseler, güzel vitrinler ve uzanabileceğim parklar verin. Şehir sizi heyecanlandırır; bir işe başlamanıza, hareket etmenize, düşünmenize, istemenize, bağlanmanıza alan açar. Şehir, hayatın ta kendisidir.”
Paris’in cam ve çelik kaplı pasajlarında doğan ve “amaçsızca dolaşan kişi” anlamında kullanılmaya başlanan “flanör” kelimesi Lauren Elkin’in bu kitabıyla erilden dişile çevrilerek “flanöz” oluyor. Yazar, sözlüklerin çoğunda bulunmayan bu hayalî kelimenin temsil ettiklerinden yola çıkarak yazdığı kitabında bizi Paris, New York, Tokyo, Venedik ve Londra’nın sokaklarında George Sand, Virginia Woolf, Jean Rhys, Agnès Varda, Sophie Calle, Martha Gellhorn ve Joan Didion gibi flanözlerin ayak izlerini takip ederek yürümeye davet ediyor. Elkin, yaşamöyküsünü, gezi notlarını ve edebi eleştiriyi bir araya getirerek yarattığı bu mozaikte kadınların edebiyat, sanat, tarih, sinema aracılığıyla metropolle kurdukları ilişkilerin seyrini ilham verici bir üslupla kayda geçiriyor.
“Kadınların kamusal alanda hak iddia edişine dair moralleri yükselten, toplumsal cinsiyet rollerini esneten bir eleştiri.” —Deborah Levy, The Guardian, Yılın Kitabı
“Şehrin yürüyen kadınlarının tarihinin flanör edebiyatına eklendiğini görmek için yıllarca bekledim ve buna nihayet Elkin’in gerçekten akıl dolu, harika kitabıyla kavuştum.” —Vivian Gornick
6. Esneyen Adam (Feryal Tilmaç / İthaki Yayınları)
Feryal Tilmaç, Esneyen Adam’da insanların içindekini dışarı dökme yöntemlerini odağına alıyor. Nasıl var olduğumuzu, varlığımızı nasıl başkalarına gösterdiğimizi ve bunu yaparken nelerden fedakârlık ettiğimizi kendine has üslubuyla gösteriyor. Sanat ve hayatın değirmeninde öğütülen insanın un ufak olması, zerrelerinin göğe yükselmesi ve dağılması ama her şeye rağmen bütün olan, direnip yüzyıllar öteye aktarılan bilinci vurgulanıyor. Sanat ve hayat zıddı olmayan iki kavram olarak her insanda ve her çağda farklı derecelerle kendilerini bir gösterip bir kaybolurken, Feryal Tilmaç geleceğe notlar alıyor. Bizi de şahit tutuyor: İnsan vardı, hayat vardı, sanat vardı ve hiçbiri vazgeçmeyecek olmaktan. Aynılaştığımız yerlerden nasıl farklılıkların oluştuğunu ve bunların ne kadar yaratıcı aynı zamanda yıkıcı olabileceği anlatılıyor Esneyen Adam’da.
Ödüllü yazar Feryal Tilmaç’ın üçüncü öykü kitabı diliyle, anlatımıyla, seçtiği konularla ustalık günlerinin başladığını haber veriyor.
“Okuduklarının dümen suyunda sağa sola savruluyorsun. Yine de bir onlardan eminsin. Durursan büsbütün kaybolursun. Okuyarak hiç olmazsa başkalarının cümlelerinde var oluyorsun. Çözümü sararmış sayfalardaki kelimelerde arıyorsun; kâğıdın kokusunda belki de, kim bilir?”
7. Beceriksiz (Halit Emrah Dimici / İthaki Yayınları)
Rüzgâr, sistemin dışladığı, modern hayatın yabancılaştırdığı, kendi kabuğuna çekilmiş biridir. İş dünyasının vahşi ortamından kaçmaya çalışırken birden karşısına çıkan bir teklifle kendisini büyülü, karanlık ve kaçışı olmayan bir planın içinde bulur. Gölgelerin özel bir anlam taşıdığı kâbuslarla dolu yaşamının sınırlarını aşıp bambaşka bir dünyanın kurallarına göre yaşamak zorundadır artık ama o hep arada kalan biri olacaktır. Yeraltı ile yerüstü arasındaki mücadelede, gizemli dünyaların ve akıl sır ermez varlıkların karşı karşıya geldiği bir savaşın ortasında kalan Rüzgâr, dünyanın kaderini değiştirecek bir rol üstlenecek ve bu uğurda birçok şeyi feda edecektir. Şeytan’ın bile tahtından edildiği büyük bir savaşta, Rüzgâr gibi sıradan birinin, bir “Gölge”nin, bir “Beceriksiz”in ne işi olabilir?
Halit Emrah Dimici ilk romanı Beceriksiz’de, günümüzün renksiz ve tatsız dünyasından çıkardığı bir kahramanı, korkunç diyarlardan çağırdığı doğaüstü kahramanlarıyla yüzleştirerek her iki dünyayı sorgulayan bir bakış açısı sunuyor. Gizem ve gerilim unsurlarıyla süslü olan bu roman, okurları fantastik bir maceraya davet ediyor.
“Ben her zaman bir gölgeydim. Üzerinde bir savaşın sürdüğü karanlık ve çorak topraklardan ibarettim.”
8. Yaşlı Adamın Savaşı (John Scalzi / İthaki Yayınları)
John Perry yetmiş beşinci doğum gününde iki şey yaptı. Önce karısının mezarını ziyaret etti. Sonra da askere yazıldı.
İyi haber, insanlık nihayet yıldızlara ulaştı. Kötü haberse, uzayda yaşamaya elverişli gezegenler sayılı. Ve tabii bu gezegenler uğruna bizimle savaşmayı göze alan düşman uzaylı ırkları da var.
Bu yüzden savaş içindeyiz biz de. Dünya’yı korumak ve yıldızlara bayrağımızı dikmek için savaşıyoruz. Dünya’dan çok uzakta, bu kanlı, acımasız, sonu gelmez savaş uzun yıllardır devam ediyor.
Dünya izbe bir gezegen. Kaynaklarının çoğunluğu Koloni Savunma Güçleri’nin elinde. Herkes emeklilik yaşı geldiğinde onlara katılabileceğini biliyor. KSG genç insanlar değil, onlarca yıllık bilgi ve beceri birikimi taşıyan insanlar istiyor.
Bir daha dönmemek üzere Dünya’dan ayrılacaksınız. Askerliğiniz, cephelerde iki sene sürecek. Ve hayatta kalırsanız alın teriyle kazanılmış gezegenlerin birinde kendinize ait bir yuvayla ödüllendirileceksiniz.
John Perry bu anlaşmayı kabul etti. Nelerle karşılaşacağını bildiğini sanıyordu. Fakat evden pek çok ışık yılı ötedeki gerçek savaş, onun hayal edebileceğinden çok ama çok daha zordu ve kendisinin zamanla neye dönüşeceği daha bile garipti.
“Yaşlı Adamın Savaşı modern bir bakış açısına sahip, klasik bir bilimkurgu romanı.” —Robert Charles Wilson
“John Scalzi çağımızın en çok eğlendiren bilimkurgu yazarı.” —Joe Hill
9. Canım Ağacım (Jacques Goldstyn / Can Çocuk Yayınları)
Diğerlerine benzemeyen bir çocuksanız ve bunu pek de umursamıyorsanız, pekâlâ bir ağaçla arkadaş olabilirsiniz! Yaşlı bir meşe ağacı olan Bertolt, çocuk için yalnızca bir saklanma yeri değil, aynı zamanda bir labirent, bir kaledir. Bir gün yeniden bahar gelir ama Bertolt’un dalları bir türlü tomurcuklanmaz. Bir kedi ya da kuş öldüğünde ne yapılacağını bilirsiniz. Peki ya bir ağaç öldüğünde?..
Çocuğun, arkadaşının yaşamını ve cömertliğini onurlandırmak için muhteşem bir fikri vardır!
“Canım Ağacım” eşine az rastlanır, yürekleri ısıtan bir arkadaşlık hikâyesi.
10. Iskarta Hayatlar (Zygmunt Bauman / Can Yayınları)
Ekonomik ve teknolojik ilerlemenin yan ürünlerinden biri de ihtiyaç fazlası, gereksiz, ıskartaya çıkarılmış, faydası olmadığı gibi sırtımıza yük olan insanlar. Sanayi Devrimi’nde yeni üretim yöntemlerinin bulunması bir yandan da geleneksel mesleklerin gerilemesine, atıkların çoğalmasına, sürekli büyüyen bir “atık insan” ve “insan atığı” sorununa yol açtı. Geçmişte “gelişmiş ülkeler”, “atık insan”larını ihraç edebildikleri uzak, ıssız topraklar bulabildiler. Günümüzde, küreselleşme ve teknolojideki hızlı ilerlemeyle birlikte atık insan ve insan atığı üretimi yeryüzünün bütün köşelerine yayılmış durumda. “Yerel” sorunlara “küresel” çözümler bulmak giderek imkânsızlaşırken, atık insanların göç yolları tersine dönüyor, kendi ülkelerinin atıkları olan sığınmacılar ve göçmenler, siyasetçilerin mahir elleriyle “güvenlik endişeleri”ne kılıf yapılıyor.
Iskarta Hayatlar bu dönüşümün günümüzün siyasetine ve kültürüne etkisini ele alan, “atık” kavramının düzen kuruculuğundaki, hayatımızdaki ve ilişkilerimizdeki yerini sorgulayan zihin açıcı bir anlatı.
11. Bağışla Onları (Tarık Dursun K. / Yapı Kredi Yayınları)
Kavgalar, kaygılar, umutlar, yolculuklar, zaferler, aşklar ve yanızlık… Bir tiyatro adamının kişiliğinde, Meşrutiyet yıllarından bugünlere, Türk tiyatrosunun ve sinemasının gerçek insanları, gerçek hikâyeleri: Her geçen gün daha da artan, her yenilginin ardından daha da bilenen bir tutkunun peşinde, zamana, mekâna, sevdaya ve hatta coğrafyaya meydan okuyan bir sahne insanının yaşamı, hatırasını dillendiren dostlarının, meslektaşlarının ve ailesinin serüvenine de ışık tutuyor. Farklı türlerdeki eserleriyle 1950 kuşağının önemli kalemlerinden biri olan Tarık Dursun K., ışıkların henüz yanmadığı ya da biraz önce söndüğü o zaman diliminine götürüyor okurunu; oyunun başladığı yere, sahnenin gerisine.
Sıradanlığı kabul etmeyecekti, hırslıydı, tutkuluydu, düşseverdi. Kendince değil, kendine değil, herkese; eğriyedoğruya, güzele çirkine, gence ihtiyara, kadına erkeğe, okumuşa okumamışa; yeni, bilinmedik, tanınmadık; içine girdiklerinde önce yadırgayacakları ama sonra sonra hoşlanıp mutlaka mutlu olacakları, yeniden biçimlenip yeniden kişiliklenecekleri bir dünya kuracaktı.
12. Bir Dükkanı Beklemek (Uğur Nazlıcan / Yapı Kredi Yayınları)
“… elimde filmler, cebimde kırıntılarla dolaşmasam, ben kendimin masal kuşu olmaktan, kendi yolumu kendime kaybettirmekten kurtulur muyum?”
Uğur Nazlıcan ilk kitabı Bir Dükkânı Beklemek’te zorlamasız, etkileyici, farklı bir anlatı sunmayı başarıyor.Hansel ve Gretel’den Van Gogh’a, Siyah Kalem’den Binbir Gece’ye çağrışımlarla örülü on dört öyküden oluşan kitap, daha ilk cümleden yakalıyor okuru.
Düşünülenle olanın, gerçekle rüyanın, asılla suretin, geçmişle geleceğin birbirine erdiği, birbirinde eridiği anları yakalıyor Nazlıcan, ışıkla gölgenin kesiştiği yerde tek bir varlığın parçalanmış suretleri olan şeylerin öykülerini anlatıyor.
Aklımda çay demlemek vardı ama demleyeceğim çayı karşımda oturan çıraklığımın beğenmeme ihtimalinden korkuyordum. Çıraklığım karşısında kalfalığımın çayına güvenmiyordum. Belki şimdi burada ustalığım olsa, onun demleyeceği çayı her ikimiz de beğenirdik. Ama ustalığımın burada olmasından da korkuyordum; daha doğrusu,ustalığımın demleyeceği çayı çıraklığımın beğenmesinden ve devamında ustalığımla çıraklığım arasında doğacak şefkatten pay alamamaktan, ayrı düşmekten korkuyordum.
13. Mahcubiyet ve Haysiyet (Dag Solstad / Yapı Kredi Yayınları)
Kuzey Avrupa’nın yaşayan en büyük yazarları arasında gösterilen Dag Solstad ilk kez Türkçede.
Ellili yaşlarındaki edebiyat öğretmeni Elias Rukla için sıradan bir gündür: Yıllardır yaptığı gibi, sevdiği bir eseri (Henrik Ibsen’in Yaban Ördeği’ni) bir sınıf dolusu ilgisiz lise öğrencisine heyecanla yorumlamaya başlar. Ne var ki görünüşte küçük bir olay hiç beklenmedik bir krizi tetikleyecek, Elias’ın hayatında derin izler bırakmış bir dostluğun hatırasına dönmesine, evliliğini, kendisini ve içinde yaşadığı toplumu sorgulamasına yol açacaktır.
Mahcubiyet ve Haysiyet, yükte hafif pahada ağır, dili ve atmosferiyle akılda yer eden, okuyanların tekrar tekrar dönmek isteyeceği o özel romanlardan.
“Bütünüyle hipnotize edici, bütünüyle insancıl bir yazar.” —James Wood, New Yorker
“Solstad’ın dili, eski görünen yeni bir zarafetle parıldar ve taklit edilemeyen, enerji dolu, kendine özgü bir ışıltı yayar.” —Karl Ove Knausgaard
14. IŞİD Ağları (Doğu Eroğlu / İletişim Yayıncılık)
IŞİD Ağları, Türkiye’de 2014-2016 arasında IŞİD ve İslâm Devleti markası altında yürütülen radikalleşme, örgütleme ve lojistik faaliyetlerini etraflı biçimde inceliyor. Yerellerde kimi zaman tarihsel el-Kaide ağlarından gelen ilişkiler, kimi zaman da konjonktürel veya rastlantısal iş birlikleriyle ortaya çıkan yapılanmalara ışık tutuyor. Aynı zamanda Türkiye içinde, İslâm Devleti bürokrasisinin yönlendirmesiyle faaliyet göstermiş kurumları, bu kurumlar tarafından yürütülmüş tıbbi yardım şebekelerini, sınır geçiş trafiği ile silah ve patlayıcı sevkiyatlarını araştırıyor. Doğu Eroğlu, IŞİD içinde örgütlenen kişilerle söyleşi yapıp, aileleriyle görüşüp, radikalleşmenin yaşandığı sıcak noktaları inceleyip, bu mahallelerde yaşayanların gözlemlerini derleyip, haklarında dava açılanların dosyalarında yer alan iddiaları değerlendirip, bu bilgileri daha da derinleştirerek, bir Türkiye IŞİD’i örgütlenmesini ortaya çıkarıyor. İslâm Devleti oluşumunun Suriye ve Irak’ta çözülmesinin Türkiye’de Selefi cemaatini ortadan kaldırmadığına dikkat çekiyor.
15. Üç Hikaye (İlban Ertem / İletişim Yayıncılık)
İlban Ertem, Gırgır’la başlayan komik çizgili, underground eğilimli çizgi roman geleneğimizin öncülerinden. Yıllarca her hafta çizen, sürekli hikâye üreten, ne anlatacağı merak edilen bir usta…
Üç Hikâye, Ertem’in dünyasından üç ayrı güzel çizgili tefrika. Geceye karşı ışıl ışıl…
Bodrum’dan Pera’ya, oradan metropole, medya cangılına… Rüzgârın dinlediği bir aşk hikâyesinden “bitti o sevdalar” dedirten kirliliklere… Tekinsiz bir İstanbul. Pâre pâre duman. Cıgaralı sesler, sermayeler, çirkinler, erkeklik pozları, nabız gibi atan kadınlar ve dolanıp duran arzular.
16. Ermenilerin İhtilal Hareketleri (Attila Orbók / Bilgi Yayınevi)
Macar gazeteci-yazar Attila Orbók Birinci Dünya Savaşı ve Osmanlı Ermenileri hakkında yurtdışında yapılan yayınlar alanında dikkate değer bir şahsiyettir. 1916 yılında Macarca yayımlanan Ermenilerin İhtilal Hareketleri iyi incelenmiş ve özlü yazılmıştır. Görüşler güçlü kanıtlarla ispatlanmaktadır. Bu araştırma Birinci Dünya Savaşı yıllarındaki Osmanlı-Ermeni ilişkileri tartışmalarına özgün bir katkı teşkil etmektedir.
17. En Yabancı (Michael J. Seidlinger / The Kitap)
“Bir çizginin var olabilmesi için, öncelikle o çizginin aşılmış olması gerekir.”
Michael J. Seidlinger, 20. yüzyılın en önemli edebiyat klasiklerinden birini 21. yüzyıla uyarlama cesareti gösteriyor. Seidlinger’in bu oldukça çarpıcı uyarlamasında Albert Camus’nün çevresinden kopuk ve yabani, insanlarla bağlantı kurabilme yeteneğinden yoksun anti kahramanı Meursault, internet jenerasyonu için mükemmel bir metafor olarak yeniden hayat buluyor. Ahlaki anlamda oradan oraya savrulan, internetteki paylaşımlarına yapılan yorumlardan ve bu yorumlar üzerine yaptığı yorumlardan oluşan bir sarmaldan başka hemen her şeye duyarsız Zachary Weinham, kendini barda tanıştığı Rios’un şeytani entrikasının içinde buluyor. Sosyal kopukluğu mu, göz göre göre oyuna getirilmesine razı olmasının nedeni, yoksa öz yıkımcılık arzusu mu, söylemesi zor. Bir cinayet işleniyor. Arkadaşları ve çevresindeki herkes tarafından dışlanan ve nasıl bir belaya bulaştığından emin olamayan Zachary, toplumla ve kendi değer yargılarıyla yüzleşme yoluna gidiyor. Ama kaçacak bir yer bulmak hâlâ…
18. Kalbim Binlere Katıldığında (A.J. Steiger / Novella Dinamik)
İki genç insanı bir araya getiren, baş etmesi zor bir duygu üzerine etkileyici bir hikâye…
Reşit olmasına bir yıl kalan Alvie Fitz bildiğiniz hiçbir kalıba uymuyor, ama bu umurunda değil. Yıllarını ilaç içmekle ve doktorların, sosyal görevlilerin verdiği kötü tavsiyelerle geçirmiştir: “İtaat et, topluma adapte ol ve normalmiş gibi davran.” Kulağa çok kolay gelen bu tavsiyeler Alvie için gerçekliliğini yitirmiştir. Onun kulağına fısıldanan tek bir gerçek vardır: “On sekizine kadar dayan, sonra özgür olacaksın.”
Ve Alvie belki de kendisinden daha tuhaf olan, değnekle yürüyen, her gün yeni bir yaralanma vakasıyla çıkıp gelen, bedeni bir cam kadar hassas görünen Stanley’yle tanışır.
Asperger sendromlu bir kız ve kalbinin etrafındaki kabukları kırmak için uğraşan, kronik hastalığı olan bir çocuk…
Kalbim Binlere Katıldığında iki sıra dışı karakterle okurlarına tek bir gerçekliğin olmadığının, aşkın ve yaşamın hepimiz için farklı gerçeklikler yarattığının en güzel örneğini sunuyor.
“Otizmle ilgili çirkin algıları güzelce çürüten, derin ve yoğun duygu yüklü bir aşk hikâyesi.” —Kirkus Reviews
“[Alvie’nin] çöküntüleri ve tuhaf davranışları, Asperger sendromlu birinin zaten güzelce tasvirlenmiş hayatına daha derin bir boyut katıyor… Bu aynı zamanda yetişkin okurlara hitap edebilecek bir aşk hikâyesi. Aşkları uğruna çok savaşıyor ve onu gerçekten hak ediyorlar.” —School Library Journal
“Nihayet! A. J. Steiger’in Kalbim Binlere Katıldığında adlı kitabı, gerçek aşkın bütün sorunlu yönleriyle -cinsellik, uyum, güven ve en önemlisi, dürüstlük- ilgili nefes kesici bir dürüstlükle iki sıra dışı karakter arasındaki aşk hikâyesini anlatıyor.” —Cammie McGovern, Say What You Will kitabının yazarı