1. Demokrasiler Nasıl Ölür? ( Steven Levitsky, Daniel Ziblatt / Salon Yayınları)
New York Times Çok Satanlar Listesinden
“Kapsamlı, aydınlatıcı ve oldukça zamanında yazılmış bir kitap.” —New York Times Book Review
“Harika ve ikna edici. Demokrasiler Nasıl Ölür tam olarak doğru anda ortaya çıktı.” —The Washington Post
Donald Trump’ın başkanlığı, pek çoğumuzun hiçbir zaman sorulmayacağını düşündüğü sorulara neden oldu. Demokrasimiz tehlikede mi? Harvard profesörleri Steven Levitsky ve Daniel Ziblatt, yirmi yıldan uzun bir süreyi Avrupa ve Latin Amerika’daki demokrasilerin çöküşlerini inceleyerek geçirdiler ve onlar cevabın evet olduğuna inanıyorlar. Demokrasiler artık devrimin ya da askerin yönetime el koymasının neden olduğu büyük bir patlama ile çökmüyor. Bunun yerine günümüzde basın ve yargı gibi kritik öneme sahip kurumların sürekli zayıflaması ve uzun süredir ayakta duran siyasi standartların erozyona uğraması sayesinde yavaş bir şekilde sona eriyorlar. İyi haber şu ki, otokrat yönetime giden yolda pek çok çıkış mevcut. Kötü haber ise bizim Trump’ı seçerek bu çıkışların ilkini çoktan geçmiş olmamız…
Onlarca yıllık araştırmadan ve 1930’lu yılların Avrupa’sından modern Macaristan’a, Türkiye’den Venezuella’ya ve Jim Crow yasaları dönemindeki Amerika’nın güneyine kadar onlarca yıllık araştırmaya ve geniş ölçekte tarihi ve küresel örneklere dayanan bu kitapta Levitsky ve Ziblatt bize Amerika ve dünya demokrasisinin nasıl kurtarılabileceğini anlatıyor.
2. 21.Yüzyıl İçin 21 Ders (Yuval Noah Harari / Kolektif Kitap)
21. yüzyılın en çok ses getiren düşünürlerinden Yuval Noah Harari, ilk kitabı Sapiens’te insanın nasıl önemsiz bir hayvandan dünyanın efendisine dönüştüğünü, ikinci kitabı Homo Deus’ta çarpıcı öngörüleriyle insanlığın ölümsüzlük, mutluluk ve tanrısallık peşindeki yolculuğunu ele almıştı. İngiltere ve ABD’yle eşzamanlı olarak yayımlayacağımız 21. Yüzyıl İçin 21 Ders ise yüzyılımızın eşi benzeri görülmemiş teknolojik ve ekonomik kırılmalarıyla ve yaşanan aralıksız değişimlerle başa çıkabilmek için elzem soruları tartışmaya açıyor.
Tanrı geri mi dönüyor?
Bilgisayarlar ve robotlar insan olmanın anlamını nasıl değiştirecek?
Yalan haber salgını karşısında ne yapabiliriz?
Büyük Veri bizi sürekli izlerken, seçme özgürlüğümüzü nasıl geri kazanabiliriz?
Dünyayı anlayamıyorsak doğruyla yanlışı, haklıyla haksızı nasıl ayırt edeceğiz?
Ufkumuzu aşan, bütünüyle insan kontrolünün dışında dönen ve tüm tanrılarla ideolojilere gölge düşüren bir dünyada sağlam bir etik zemin bulmak mümkün mü?
Homo sapiens yarattığı dünyayı anlamlandırma yetisine sahip mi? Gerçekliği kurmacadan ayıran belirgin bir sınır kaldı mı?
Eşitsizlik ve iklim değişikliğinin açtığı dertlere milliyetçilik deva olabilir mi?
Eski anlatıların çöküp yerine yenilerinin gelmediği bir çağda ne tür becerilere ihtiyacımız var?
Harari bu ve benzeri çok temel soru(n)ları, her biri birbirinden kışkırtıcı ve derinlikli 21 bölümde ele alırken, daha önceki kitaplarında ortaya koyduğu fikirlere dayanarak siyasi, teknolojik, toplumsal ve varoluşsal zorluklara açıklık getiriyor.
3. Seksin Doğası (Carin Bondar / Kolektif Kitap)
Biyolog ve başarılı bir doğa belgeseli programcısı Dr. Carin Bondar, hayvanlar âleminde gözlemlenen çeşitli cinsel davranışları ele aldığı bu çalışmasında primatlardan balinalara, çakallardan salyangozlara, ötücü kuşlardan yırtıcılara hayvanların üreme döngülerinde insanların cinsel yaşamını renksiz gösteren ve onunla şaşırtıcı paralellikler taşıyan pek çok detayı bulabileceğimiz ansiklopedik bir gezintiye çıkarıyor okuru.
Seksin Doğası doğada eşleşebilecek partner bulmak, başarıyla çiftleşebilmek ve sonucunda dünyaya gelecek yavruları büyütebilmek için ne mücadeleler verildiğini ve bize bugün garip gelen pek çok detayın aslında ne kadar doğal olduğunu görme fırsatı veriyor.
“Dostlarım, dışarıda acımasız bir dünya var. Hazırsanız acımasız olduğu kadar iç gıdıklayan, heyecan veren, korku uyandıran, mide bulandıran, aynı zamanda çekici ve akıl almaz bu dünyaya, Seksin Doğası’na giriş yapıyoruz.”
4. İçeri Girmez miydiniz? (Neslihan Önderoğlu / Can Yayınları)
İçeri girmez miydiniz, diyor. Yüzünde yarım bir gülümseme. Onu bütüne mi tamamlasa yoksa yüzüne daha başka bir ifade mi oturtsa, karar veremiyor. Daha üzgün görünebilir belki ya da daha öfkeli. Bu duruma hepsi uyar. Hayır sağ olun, otobüse yetişmem lazım, diyorum. Yalan. Birlikte yaşadıkları evi, onun benim hayatımda olmadığı zamanlarda kaçıp saklandığı yeri ne kadar çok merak ettim. Ona bizden başka bir hayatı içine sığdırabileceği bir ev yarattım. Odalarında, banyosunda, mutfağında defalarca dolaştım. Şimdi eşiğinde durduğum bu evin, o düşsel eve ne kadar benzediğini görmek ilginç olabilirdi.
İçeri Girmez miydiniz?’le Haldun Taner Öykü Ödülü’nü kazanan Önderoğlu, öykülerinde farklı hayatları, farklı insanları bir araya getiriyor. Yalın ve çarpıcı anlatımıyla dikkatleri üzerine çeken Neslihan Önderoğlu, bu kitabında da günlük hayatın derdini, tasasını yüklenen, yaşamdan yaralar alıp kabuklarına çekilen insanları anlatıyor. Yazar, yoğun bir hüzün duygusunun sarıp sarmaladığı bu öykülerde okurun bamteline dokunuyor.
5. Mavi Çiçek (Penelope Fitzgerald / Can Yayınları)
Mavi Çiçek, on sekizinci yüzyılın sonunda, Leipzig ile Berlin arasındaki taşra ve üniversite kentlerinde geçen ve sonradan döneminin en büyük romantik şair ve düşünürlerinden olan Novalis’e dönüşecek genç kız Fritz von Harderberg’in öyküsü. Tutkulu ve idealist Fritz, ‘Yüreğimin ta kendisi’ ve ‘gerçek felsefem’ dediği, bütün özlemlerinin ete kemiğe bürünmüş hali olan, on iki yaşındaki Sophie von Kühn ile nişanlanınca, ailesini ve dostlarını şaşırtan, rahatsız eden, ancak kendisini umulmadık bir mutluluğa kavuşturan bir ilişkiyi başlatmış olur. Kurgusal bir biyografi olan ve gerçek belgelere, mektuplara, güncelere dayanarak yazılan Mavi Çiçek, aşkın ve dehanın mantıksızlığına tatlı ve soyut bir alaycılıkla dokunuyor. Penelope Fitzgerald’ın bütün yapıtlarında görülen incelikli, duyarlı, abartısız anlatım bu kitapta olgunlaşmış olarak çıkıyor ortaya. İngiltere’de 1997 yılı Ulusal Kitap Eleştirmenleri Ödülü’nü almış olan bu kitapta yazar, bütün fazlalıklarından arındırılmış, ustaca yoğunlaştırılmış bir dille insana sonsuz bağışlayıcılığın, engin hoşgörünün ne kadar önemli olduğunu anlatıyor. ‘Dünya romantikleşmek zorunda. Onun özgün anlamına yeniden varabilmemizin tek yolu bu.’ Novalis’in en başta gelen düşüncelerinden olan bu ifade, ancak gerçek sanat eserlerinin başarabileceği bir yetkinlikle işleniyor Mavi Çiçek’te.
6. Aşka İnanmayanlar için Aşk Öyküleri (Hikmet Hükümenoğlu / Can Yayınları)
Pasta kutusundan çıkan satırları okumak kadınlar için bir mutluluktu. “Bunları yazarken beni düşündü,” diyorlardı içlerinden (öyle olmadığını herkes bilse de) ve değersiz varlıklarına bir değer biçildiğine inanıp mutlu oluyorlardı. Belki de ilk kez var olduklarını hissediyorlardı. Bunu anlamayacak kadar aptal değildim.
Siparişle pasta yapan ve her birinin içine kişiye özel aşk metinleri koyan ama aşka inanmayan Faik Bey, kullandığı Mercedes’e âşık şoför, kırsalda saklanan babası hakkında atlılara ipucu vermemeye çalışan ufak çocuk, iki oğluna arı izleme projesi veren çapkın baba, eski kocasını bir sabah bir kafede, yanında yeni sevgilisiyle görüp işe geç kalan kadın, yabancı bir kadın gazeteciyi sınır kentindeki bombalanmış otel odasında alıkoyan adam…
Hikmet Hükümenoğlu, onu romanlarıyla tanıyan okurunun karşısına bir öykü kitabıyla çıkıyor – Aşka İnanmayanlar İçin Aşk Öyküleri. Tuhaf, patolojik, alışılmadık aşk hikâyelerinin yanında bildik durumları da ustalıkla, incelikli bir mizahla, merak duygusunu hep canlı tutarak anlatıyor. İnanıp inanmamak okura kalmış.
7. Tesadüf-Sultana Suikast (Deniz Kazan / Belge Yayınları)
Tesadüf 1905’te II. Abdülhamid’e Yıldız Camii çıkışında düzenlenen suikast girişimini konu alıyor. Tarihsel bir olay çevresinde yürütülen tahkikatla hem suikast girişimi aydınlatılıyor, hem olaya çeşitli vesilelerle dahil olan insanların geçmişleri, özlemleri, hayalleri, pişmanlıkları ve aşkları gün yüzüne çıkarılıyor. Padişah Abdülhamid, saray entrikaları, jurnaller, İttihat ve Terakki, Ermeni Örgütü ve irili ufaklı aktörlerin dahil edildiği kurgu İstanbul’un kadim semtlerinde bir gezintiye çıkarıyor. Bir kadına âşık üç erkeğin hikâyesi ölüm, imkânsızlık ve trajediyle harmanlanıyor.
“Neden? Kimdi bu kadar cana kastedecek kadar öfkeli olan?” diye sordu Asaf Bey. Aslında bildiği, ama bir türlü akıl erdiremediği sorularına cevap arıyordu.
“Bazen ‘neden’ değil de ‘nasıl’ diye sormalı insan. Gerçek cevaplar bu soruda gizlidir” dedi Cemal Bey. Bir cevap değildi, ama nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini anlatıyordu cümlesi.
“Bunun neden yapıldığının bir önemi yok mu sizin için? Bence asıl sorun bu.” Gerçeği hâlâ neden sorusunda arıyordu Asaf Bey.
“Kahrolası soruyu sormaktan vazgeç artık. Nedeni gün gibi ortada işte!” Sesi yükselmişti Cemal Bey’in. Konuşmanın çok farklı yerlere gideceği belliydi. Asaf Bey de korkmuştu bundan. Hâlâ haklı olduğuna inanmasına rağmen artık “neden” diye sormuyordu.
“Ama yine de bu tesadüfler…” dedi Asaf Bey, cümlesi boşlukta asılı kaldı. Çocuksu ısrarı ve inadından bir türlü vazgeçemiyordu.
“Belki de hiçbiri tesadüf değildir.” Son sözü biraz asabi söylemişti Cemal Bey. İyot kokusunu, martıları ve Asaf Bey’i sahilde bırakarak hurdalığa doğru hızlı adımlarla ilerledi.
8. Çocuk ve Allah (Zeynep Direk / Epos Yayınları)
Çocuk ve Allah”ta Zeynep Direk, çocuğun Allah kavramıyla nasıl tanıştığını, ahlâk, ahlâk eğitimi ve din, toplumsal cinsiyet, haysiyet ve şeref kavramlarını anlatıyor.
Bu kitap on üç yaş ve üstü çocuklara yönelik özgün bir çocuklarla felsefe çalışmasıdır. Çocuklarla felsefenin amacı, çocukların eleştirel düşünmelerine ve yaşadıkları dünyayı sorgulamalarına yardımcı olmaktır.
Kitabın konusu ülkemizde de çok gündemde olan din ile ahlâk arasındaki ilişkidir.
Eleştirel düşünüm, çocuğun kendi deneyimlerinden yola çıkarak felsefî soruları ortaya koyar. Edebiyat ve felsefeye başvurarak bu sorulara yanıtlar arar.
Bu kitap ahlâk felsefesinin bazı temel kavramlarını ve sorularını tanıtıyor.
Çocuklara doğru bir ahlâk eğitiminin verilmesinin önemini vurguluyor.
Din eğitimiyle ahlâklı nesiller yetiştirilebileceği görüşünü eleştiriyor.
Kutsal metinlerdeki emirlerden bir ahlâk çıkarmanın güçlüğünü göz önüne seriyor.
9. Mavi Yolculuk (Azra Erhat / İş Bankası Kültür Yayınları)
“Mavi yolculuğu anlatmak zordur, mavi yolculuğu yaşamak gerek.
Tam yirmi yıldır, onar, on beşer kişilik gruplarla, dünyanın birçok ülkelerinden gelme genç yaşlı insanlarla mavi yolculuk yaparız.
Aramızda sanatçılar, yazarlar, öğretmenler, her meslekten insan bulunur. Birçoğu öğrenci ya da çocuktur, ama nereden gelmiş olurlarsa olsunlar, çevreleri, yaşları ne olursa olsun, hepsi iki üç hafta süren mavi yolculuk dönüşünde başka bir insan olarak çıkarlar karaya. Gözleri güzellikle, gövdeleri sağlıkla, ruhları mutlulukla dolmuştur (1962).”
On yedi mavi yolcu Macera adlı gemiyle Ege kıyılarını keşfe çıkar. Kaptan dümene geçer, demir alınır. Gözlerinin önündeki mutluluk denizinde doğaya ve insana karışırlar. Kimler yoktur ki yolcular arasında? Mavi yolculuğun kurucusu Halikarnas Balıkçısı, isim babası Sabahattin Eyüboğlu ve niceleri…
10. Davanın Reddine (Claudio Magris / Yapı Kredi Yayınları)
“Bir insan, bir gölgenin düşüdür.”
Saplantılı bir koleksiyoncu olan tarih profesörünün beklenmedik ölümüyle kurmayı düşündüğü Savaş Müzesi yarım kalır. Ondan geriye kalan karmakarışık malzemeyi nasıl bir kurgu içinde sergileyeceğini düşünen, siyahi bir baba ile beyaz bir Yahudi annenin kızı olan Luisa sadece müze kurgusuyla değil, kendi aile geçmişinin de kurgusuyla baş başa kalır. Ne de olsa, yazarın dediği gibi “tarih kurumuş kandır”, aynı zamanda “tarih bir tapu sicilidir”, “birbirini öldüren kardeşlerle doludur”, “bir çöplüktür” ve en nihayetinde “tarih bir elektroşoktur”.
Leyla Tonguç Basmacı’nın çevirdiği Davanın Reddine romanı, yayımlandığı 2015 yılında Corriere della sera gazetesi tarafından yılın en iyi kitabı, Claudio Magris yılın en iyi yazarı ilan edildi.
“Claudio Magris çağımızın en büyük yazarlarından biri.” —Mario Vargas Llosa
“Tarihin bu barbar döneminde, Claudio Magris’in yapıtları ve varlığı vazgeçilmezdir.” —George Stirner
11. Obur Zihin-Yiyeceklerle İlişkimizin Evrimi (John S. Allen / Yapı Kredi Yayınları)
Amerikalıların tat körlüğünün, yaklaşık 75 yıl öncesine kıyasla bugün biraz azalmış olduğu söylenebilir. Televizyon karşısına kurulup yemek yemenin büyüsü bozuldu, hemen herkes fast food’un aslında çok da iyi bir şey olmadığını kabul ediyor ve tüketiciler en işlenmiş paket gıdalarda bile bir nebze olsun kalite veya doğallık arıyor. Amerika artık şöhret sahibi mutfak şeflerinin, gıda konulu yarışma programlarının, giderek çoğalan semt pazarlarının ve ömrünüz boyunca pişirebileceğinizden daha fazla tarif içeren yemek kitaplarının cirit attığı bir ülke.
Evrimsel biyoloji alanında çalışan antropolog John S. Allen, Obur Zihin’de yeme ve düşünme biçimimizin insan türünün kendine özgü doğal tarihini yansıttığı fikrinden yola çıkarak yiyeceklerle ilişkimizin evrimini araştırıyor.
Çıtır yiyecekleri neden çok severiz? Samoalı yolcular Yeni Zelanda’dan uçakla dönerken beraberinde en fazla hangi yiyeceklerden götürürdü? Yiyeceğin hayatımızda oynadığı rol, kalorilerin ve besin öğelerinin ötesine nasıl geçti?
“John Allen, yeme alışkanlıklarımız hakkında yeni fikirler şöleni dü-zenlemek amacıyla modern biyoloji ile evrimi harmanlıyor. Obur Zihin yiyeceklerin derin anlamı üstüne büyüleyici bir çalışma.” —Richard Wrangham,Catching Fire
12. Yüzlerin Ötesini Gören Adam (Eric-Emmanuel Schmitt / Doğan Kitap)
Belçika’nın sessiz sedasız kenti Charleroi’da bombalar art arda patlıyor. Ölü ve yaralılar var. Eylemler Tanrı adına, din adına gerçekleştiriliyor. Yerel gazetede stajyerlik yapan kimsesiz Augustin, olayların ortasında kalıyor. Bir yandan asıl suçluyu bulmak için kendi soruşturmasını yürütüyor, bir yandan masum bir çocuğun nasıl teröriste dönüştüğüne şahitlik ediyor. Tüm bunları yapabilmesine yardım eden çok özel bir yeteneği var: İnsanların yüzlerinin ötesindekileri,etraflarında dolaşıp onları iyiye ve kötüye yönlendiren meleklerini ya da şeytanlarını görüyor.
13. FMD Dostoyevski-Hayatı ve Eserleri (Vitali Konstantinov / Flaneur Books)
Vitali Konstantinov’un kendi özgün çizim stiliyle kült yazarının hayat öyküsüne ve başlıca eserlerine odaklandığı FMD, sert bir ceviz. Freud’un “insanlığın öğretmeni ve kurtarıcısı olma şansını” teptiğini söylediği Dostoyevski, edebiyat, felsefe, psikoloji, dinler tarihi ve akla gelebilecek her alanda yolların mutlaka ona çıktığı dev ve karmaşık bir figür olmayı günümüzde de sürdürüyor. Konstantinov’un benzersiz eseri de bu karmaşayı “kolay” yollardan çözmeyi denemektense, Dostoyevski’ye aynı karmaşayla yanıt veriyor ve arka ve ön planlara sığdırdığı sayısız detay, veri, isim ve olayla yazarın anısına borcunu ödemeye çalışıyor.
FMD’de okur, Rusya tarihinin içinde kendi tarihini yazmaya çalışan ve yolu sıklıkla kan, ölüm, kitlesel histeriler, direnişler, kayıplar, yas ve yoksullukla, kumar, risk ve yalnızlıkla da kesişen Dostoyevski’nin başat eserlerine adanmış pek çok harika sayfa kompozisyonuyla karşılaşacak. Konstantinov’un stili, yazı ve çizi’nin giderek birbirinden ayrılması gereksiz iki akışa dönüştüğü sayfalar boyunca (ki kitabın Türkçe edisyonunda da metinler bu birlikte akışı bozmamak için elle yazıldı), büyük yazarın kurmaca yapıtları kadar günlüklerine de odaklanıyor ve çok küçük (gibi görünen) sayısız veriyi ustalıkla görselleştiriyor.
Dostoyevski’nin hayatı ve eseri, hayatı olarak eseri ve eseri olarak hayatı, çizer tarafından kitabın sonuna eklenmiş sanatsal timeline ile birlikte arşivlik bir grafik romana dönüşüyor.
14. İnsanların Dünyası (Antoine de Saint-Exupéry / Timaş Yayınları)
Antoine de Saint-Exupéry, Küçük Prens ve Gece Uçuşu’nda olduğu gibi İnsanların Dünyası’nda da göğün, gecenin, yıldızların ve insanlığın sırlarını büyüleyici üslubuyla bir şahesere dönüştürüyor. Saint-Exupéry’nin pilotluk maceralarını hikâyeleştirdiği İnsanların Dünyası, yazarın gizli dünyasına pek çok kapı aralıyor. Fransız Akademisi Roman Büyük Ödülü’ne ve Amerikan Ulusal Kitap Ödülü’ne layık görülen roman, Sibel Kuşca Güngör’ün Fransızca aslından çevirisiyle…
“Gösterişsiz kale duvarlarını rüzgârlara, med cezirlere ve yıldızlara karşı yükseltmişsin. Büyük sorunlar üzerine düşünmek istemiyorsun, insanlığın halini unutmak için yeterince uğraşmışsın zaten. Serseri bir gezegenin sakini değilsin, cevapsız sorular sormuyorsun kendine… Henüz vakit varken kimse tutup sarsmamış seni omuzlarından. Şimdi, şekillendirdiğin o balçık kurudu, katılaştı; içinde uykuya dalmış müzisyeni, şairi ve belki de başlarda içinde yaşattığın o gökbilimciyi kimse uyandıramayacak artık.”
15. Bir Mayıs Günü Bırakıp Gittin Beni (Yannis Ritsos / Kırmızı Kedi Yayınları)
Sadece yirminci yüzyıl Yunan şiirinin değil dünya şiirinin en büyük ustalarından Yannis Ritsos. Öyle ki onun sesinde Türkçe yazan usta şairlerin sesini de bulmak mümkün. Çünkü Ritsos, Türk şiirine de tesir etmiş ozanlardan…
Şiire, aşka ve ölüme, bu yüzden de ölümsüzlüğe inanan, çağının tanıklarından Ritsos’un şiirleri insan olmak ve yaşamanın anlamı üzerine yeniden düşünmek için birer vesile aslında.
“Büyük sanatçıların yapıtları bize yaşamı sevdirir; kötümser ya da acılı olsa da büyük bir sanat yapıtıyla karşılaştığımızda güç kazanırız,” diyen Ritsos’un en güzel şiirlerini derleyen bir başka usta şair Cevat Çapan’ın Türkçesiyle okuyacaksınız.
16. Osmanlı Vampirleri (Salim Fikret Kırgi / İletişim Yayıncılık)
Salim Fikret Kırgi, sinemada, televizyonda, edebiyatta, popüler kültürde adeta bir fenomen olan “kurgusal vampir”in “folklorik” boyutuna bakıyor. Osmanlı Vampirleri “folklorik vampiri” çoğunlukla “Rum Ortodoks Kilisesi’ne bağlı Slav ve Grek toplulukların takip ettiği bir halk inanışı” olarak tanımlayan genel eğilimin göz ardı ettiği bir noktaya eğiliyor: Folklorik vampirin ortaya çıkış yeri olan coğrafyanın büyük bölümünün, fenomenin ilk meydana çıkıp tartışılmaya başlandığı 15.-18. yüzyıllar arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları içerisinde olmasına. Vampirlerle ilgili verilmiş fetvalara, vampirlerle ve doğaüstü varlıklarla ilgili yazılmış eserlere, seyahatnamelere de göz atarak Osmanlı Avrupası içerisindeki dinî-etnik toplulukların birbirleriyle etkileşimleri çerçevesinde vampir mitinin tarihine katkı sunan bir çalışma. “Osmanlı ulemasının vampir salgınlarıyla mücadele konusundaki görüşleri, mahkemelerin konuyla ilgili almış oldukları kararlar neydi? Vampir olduğuna inanılan Müslümanlar var mıydı ve -eğer öyleyse- onların cesetleri de kazıklanıp yakılıyor muydu? Müslüman Osmanlıların vampir farkındalığı ne koşullar altında şekillendi ve halk inanışının Batı Avrupa’da kazandığı tanınırlık sonrası ne yönde gelişti?”
17. Bisikletçiler (Michael Hutchinson / Profil Kitap)
“Bisiklet tarihi hakkında okuyabileceğiniz en sade, güçlü ve isabetli eser” —Chris Boardman
“Bisikletin dünyayı nasıl kasıp kavurduğunu görmek için mutlaka okumalısınız” —Sir Chris Hoy
Bundan 200 yıl kadar önce, Alman ormanlarından birinde, yüzyıllardır yaşanan en karanlık ve sıcak yaz mevsiminde başladı bisikletin tarihçesi. Onu yasaklama eğilimi de öyle. Bisikletçiler, size sonraki 200 yıl içerisinde, şehirlerden ülkelere dek süren bir öyküyü; demiryolu çağındaki ‘yüksek tekerlekli’ penny-farthing sürücülerini, 1890’ların Victoria Dönemi’ndeki yüksek sosyeteyi kasıp kavuran bisiklet çılgınlığını, hatta 1960’larda bisikletin az kalsın tümden yok oluşundan tutun da 21. yüzyıldaki akıl almaz dirilişine kadar her detayı anlatıyor.
Bu öyküyü incelerken, aslında bisikletin de tıpkı futbol ve basketbol gibi, başlarda bir çocuk oyunu veya delilik olarak algılandığını, sonraları gitgide yetişkinleri de at gözlüğü takmış insanları da girdabına çektiğini, organize bir spor dalına ve sanayiye dönüştüğünü ve günümüzde amatörlükten uzaklaşıp profesyonel bir yarış sektörü haline geldiğini görmek zor değil. Ama tabi bisikletin ulaşıma, kaşifliğe ve sağlığa yönelik sonu gelmez faydaları da var; ve bu yüzden her zaman, basit bir oyun veya spor türü olmaktan çok daha öte bir anlam taşıdı; karşılaştığı engeller ve atlattığı süreçler de, diğer sporlara nazaran bir hayli farklıydı.
Peki, bir vakitler herkesin ‘ihtiyaç’ gözüyle baktığı bu icat, bugün sadece bir spora ve hobiye mi dönüştü? Orası bilinmez; ama aradan 200 yıl geçse bile, iki tekerlekli özgürlüğün üzerinde giderken yüzünüzü okşayan o meltemin yarattığı mutluluk hissi, hiç değişmedi…
“Kapsamlı ve baş döndürücü bir metin, tam da Hutchinson’dan bekleneceği gibi. Bizim bugün hiç tereddütsüz kabul ettiğimiz bir şeyin, bisikletin ne kadar havalı olduğu gerçeğinin ispatı ve evrimi anlatılıyor bu eserde…” —Ned Boulting
18. A’dan Z’ye Buraya Nasıl Geldik (Mehveş Evin / Karakarga Yayınları)
Türkiye’nin son on beş yılı, birbirini kovalayan skandalların, acıların, utancın yükselen dozuna toplum olarak bağışıklık geliştirip duyarsızlaşmakla geçti. Asla unutulmaz, hafızalardan silinmez zannettiğimiz ne çok şey halının altında kalıp adımlarımızın tümseği haline geldi…
Kökünden koparılan ağaçlar, yükselen gökdelenler, grizular, ayakkabı kutuları, talimat alan yargı, cinayetler, katliamlar…
Gazeteci-yazar Mehveş Evin, sahalardan kitaplara tüm kaynakları tarayarak halıyı kaldırdı; birikmiş tozu A’dan Z’ye sınıflandırarak bir zamanlar üzerine bastığımız zeminin rengini görebileceğimiz yeni bir kaynak oluşturdu.
A’dan Z’ye Buraya Nasıl Geldik, yaşananların unutulmaması ve böylece tekrarlanmaması umuduyla hazırlanmış, gerçek bir araştırmacı-gazetecilik çalışması.
19. Büyük Dünya Tarihi (Andrew Marr / Yakamoz Yayınları)
“Büyük Dünya Tarihi”; Kleopatra, Büyük İskender, Cengiz Han ve Galileo gibi geçmişe yön veren büyük insanların hikâyesini anlatsa da, aslında bu bizim de hikâyemiz. Çünkü yeryüzünün ilk uygarlıklarından günümüze dek süren bu serüvenin başkahramanları, yaptıklarıyla günümüz dünyasını da şekillendirmişlerdir.
Yüzyıllar boyunca yapılan savaşların, büyük zaferlerin ve yenilgilerin, yaşanan doğal afetlerin, salgınların, önemli icatların ve önemsiz gibi gözüken daha pek çok ayrıntının, tüm insanlığı nasıl etkilediğini Andrew Marr’ın kuvvetli kaleminden okuyalım.
20. Jose Mourinho-Kazanmanın Anatomisi (Robert W. Beasley / İndigo Kitap)
Mourinho futbol severlerin dikkatini 2004 yılında “Rüyalar Tiyatrosu” Old Trafford’da çekmişti. Porto Mourinho’nun taktikleriyle Manchester United’ı Şampiyonlar Ligi turnuvasından elemeyi başarmıştı.
Portekizli teknik adam Chelsea’ye transfer olduktan sonra yazar Robert Beasley onu yakın markajına aldı ve profesyonel anlamda, bu sıra dışı adamla sıkı bir dostluk kurmayı başardı. Mourinho’nun antrenmanları, maçları ve özel hayatıyla yakından ilgilenen Beasley, kapalı kapılar ardında yaşadıklarını José Mourinho kitabında tüm futbolseverlere aktardı.
İngiltere Milli Takımı’nın kapısından dönen, Tottenham’ın kıskacından sıyrılan, Arsène Wenger’e her fırsatta saldıran, onu ne kadar sevmediğini açıklayan ve arka planda belki de tüm kariyerine yön veren Roman Abramoviç’le dirsek temasını hiç kaybetmeyen Mourinho, aynı zamanda kariyeri boyunca satın aldığı oyuncuları, alamadıklarını ve içinde hep ukde kalanları tüm çıplaklığıyla anlatıyor.
Sporun bir akıl ve felsefe oyunu olduğunu savunan Mourinho, kariyeri boyunca çıraklıktan ustalığa tecrübe ettiklerini, futbol kültürünün dünya üzerinde ne kadar farklılıklar gösterdiğini anlatırken bir yandan da futbol hakkında tüyolar vermeyi de ihmal etmiyor…