Özgen Aydos
Twitter: @ozgenaydos
Bu kitabı dört saatte okudum. Dört saat içinde defalarca kitabı bir yana koydum, derin nefesler aldım, çoğu yerinde ağladım. Kitabı bitirdiğimde mideme defalarca tekme yemiş gibiydim, canım acıyordu. Kardeşini Doğurmak- Türkiye’de ensest gerçeği, çoğumuzun kaçmak istediği bir meseleydi ama kanlı canlı karşımda duruyordu.
Büşra Sanay, CNN TÜRK haber spikeri. Gencecik, güzelcecik bir kadın. İyi arkadaşım. Kitabı nasıl yazmaya başladığını da biliyordum, yazarken neler hissettiğini de… Ne zaman kitaptan bahsetsek gözleri doluyordu, belliydi kalbi acıyordu. Ama tam olarak neler yaşadığını kitabı okuyana dek hiç anlamamışım meğerse. Bu kitabı yazmak gerçekten cesur bir ruhun işi.
Büşra bir mektupla başlıyor kitaba. Yaşadıklarını kaldıramadığını anlatan bir kadının intihar mektubuyla. Aslında o çocukluğunu hiç yaşayamamış bir kadın. Hemen büyütülmüş. Üstelik onu büyüten en yakınındaki kişi. Hani hep güvenmemiz gereken, hani “dünya üstüme gelse bana bir şey olmaz çünkü o var” cümlesindeki o, hani üstümüz açık kaldığında üstümüze yorganı örten o güçlü ellerin sahibi… Bu kitaba konu olan o eller, o yorganları örtenler değil, açanlar!
Biliyorum, “olamaz” diyorsunuz, “olmaz olsunlar” diyorsunuz, aklınıza getirmek bile istemiyorsunuz, kiminiz “Allah korusun” deyip kulak memesini çekip tahtaya vuruyor. Oysa çok uzak değil, karşı dairede, aşağı mahallede belki en yakınınızda yaşıyor bu insanlar. Çocuklarına, felçli babalarına tecavüz edenler, “anneni boşayıp seninle evleneceğim” diyenler, kardeşlerini hamile bırakanlar, torunlarını taciz edenler… Bakın o kadar çoklar ki bizden çok da uzakta yaşıyor olamazlar!
İşte Büşra Sanay bize görmek istemediğimiz, lal olduğumuz, sağır kaldığımız bu olayları gösteriyor. Her yazdığı satırda gözümüze gözümüze sokuyor. Gözlerimiz görsün ki sesimiz çıksın istiyor. Büşra kelimelerle haykırıyor!
Kardeşini Doğurmak, aceleye gelmiş bir kitap değil. Sanay bu kitabı yazmak için iki yıl uğraştı. Mağdurlara ulaştı, onların güvenlerini kazandı, cezaevlerine girdi, psikiyatristlerle görüştü, kadın dernekleriyle sürekli iletişim halindeydi. Ensestin neden olduğunu anlatmamış sadece enseste karşı neler yapılması gerektiğini de uzmanlarla konuşmuş.
Sanay, ensest suçlularıyla da görüşmek istememiş ama kimse kabul etmemiş. “Pişmanlar mı” sorusu geldi değil mi aklınıza? Bu sorunun cevabı da var kitapta; öyle pişman olanı pek yok çünkü bunun suç olduğunun farkında bile değiller. “O benim kızım, onu ben yetiştirdim, tabi ki önce benimle yaşayacak” diyen zihniyetten neyden pişman olabilir ki?
Kitapta annelerin de birbirinden ne kadar farklı olduğunu görüyorsunuz. Kimi anne çocuğunu hemen çekip alırken o karanlığın içinden kimisi o karanlığı ortaya çıkaran çocuklarına yükleniyor. Kimisi “Ne var sık biraz dişini” diyor. İnsan o dişi nasıl sıkar, o diş sıkmaktan kırılmaz, yaşayan kahırdan ölmez mi?
Ölmüyor. Ölmemek gerek. İnadına yaşamak gerek.
Sümen altı etmeyin, halının altına süpürmeyin, yok saymayın, “aman yok bizde olmaz” demeyin. Ensest var, istismar gerçek. Yatağınızda huzurla uyuduğunuz vakitlerde kimbilir kaç çocuğun canı yanıyor, kaç çocuk başkalarının cehenneminde yanıyor?
Büşra Sanay’ın “Kardeşini Doğurmak” kitabı yolumuzu açsın. Başlangıcımız olsun. Bu konuda konuşmamız yasaklansa, aptala yatsa konuyla ilgilenmesi gereken büyük adamlar, televizyonlar seslerini kıssa bile vazgeçmeyelim. Gerekirse alnımıza yazalım. Hiçbir çocuk “Çok bağırdım ama sesimi duyan olmadı” demesin.
O çocukların sesi olalım.