YouTube kanalından tanıdığımız Başak Kablan bu kez “Önce Hayallerim Öldü Sonra Babam” kitabıyla karşımıza çıktı. Sohbet kıvamındaki videolarının ardından kitabının nasıl olacağını merak ettiğim Kablan, anlatı türündeki kitabında da gayet başarılı bir kalemi olduğunu gösterdi. Başak Kablan, “Önce Hayallerim Öldü Sonra Babam” kitabına babasının yaşamını yitirmesiyle başlıyor ve devamında o süreçten itibaren yaşadıklarını anlatıyor. Sohbet havasında geçen kitapta sadece onun hayatını öğrenmiş olmuyorsunuz; aynı zamanda bir kadının erken çocukluk dönemine, ergenliğine ve sonrasına şahit oluyorsunuz.
Merhaba Başak Hanım. Sizi YouTube’dan tanıyoruz ancak yine de hala tanımayanlar için bize kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz?
Kendini yaptığın işten tanımlamak ne kadar doğru bilmiyorum ama bize Youtuber diyorlar. 28 yaşımdayım ve bu yaşıma kadar çok farklı işlerde çalıştım. Reklam yazarlığı, fotoğrafçılık, kabin memurluğu, garsonluk vs. ama hepsi bir sepette buluştu ve bir Youtube kanalı oldu, arkasından da bir kitap oldu.
YouTube’da iyi etkileşim alan videolar paylaşıyorsunuz, ilgi görüyorsunuz. Kitapta ne kadar okuduğunuza dair bilgiler veriyorsunuz ancak yazma fikri nasıl ortaya çıktı?
Ben ilk yazdım, hep yazdım. Ama Türkiye’de yazarak ayakta kalmak, tutunmak çok zor. Tabii bu söylediğim asla bir bahane değil. Ben yapamadım, yazarak ayakta kalmayı başaramadım. Sonra yazarak hayatta kalma fikrinden vazgeçtim çünkü çalışıp para kazanmam gerekiyordu. Bu arada yazmayı hiç bırakmadım. Videolarımı hazırlarken bile mutlaka öncesinden video metnini yazıyorum sonra çekim yapıyorum. Benim için her şey yazıyla başladı.
Kitabınızda çok samimi bir anlatımınız var. Pek çok insanın çekinip anlatmayacağı şeyleri siz insanlarla paylaşıyorsunuz. Bu noktada bir çekinceniz oldu mu? İnsanların size farklı bakacağını düşündünüz mü?
Hayır. O konuda her zaman rahatsız edici bir insan olmuşumdur. Hiç konuşulmayanı, utanılanı, unutulmak isteneni yüze vurmak istedim hep. Videolarımda da bunu yapıyorum. Diğer türlü bu dünyada çok sıkılıyorum.
Kitabınız babanızın yaşamını yitirmesiyle başlıyor. Pek çok kez kitapta anlattıklarınız insanı derinden etkiliyor. Fakat bir yandan da mizahi bir diliniz var. Bu sizin tercihiniz mi yoksa Başak Kablan her zaman böyle mi?
Mizah çok seviyorum. Keşke sistemli bir şekilde mizah yazabilsem. Bunun üzerine çalışıyorum bu aralar. Ama bir tercih olmadığını söyleyebilirim.
Lise yıllarınızda bir sevgiliniz olduğunu ve ondan şiddet gördüğünüzü ve bunu annenize anlatamadığınızı söylüyorsunuz. Bu o yaşlardaki bireylerin genel tutumu gibi geliyor. Peki neden böyle oluyor?
Bunun üzerine ben de çok düşündüm. Genel olarak her türlü taciz, şiddet durumlarında kadınların sessiz kaldığını görüyoruz buna ben de dahil. Üzerinden yıllar geçmişti ancak öyle itiraf etmiştim anneme. Sanırım ne kadar mağdur olursan ol kendini suçlu hissediyorsun. Sanki şiddet görmenin suçlusu biraz da senmişsin gibi. Lisede sevgili yaparsan böyle olur, açık saçık giyinirsen böyle olur, akşam akşam sokaklarda gezersen tabii taciz edilirsin, cümlelerinin geleceğini bildiğin için sessiz kalmayı, tam bir suçlu gibi davranmayı tercih edebiliyorsun.
90’ların çocuklarına çok farklı bakılıyordu ancak Gezi Parkı eylemlerinin ardından bu çocuklara bakış değişti. Kitabınızda sizin de bahsettiğiniz gibi şimdi de 2000’li yılların çocuklarına bu gözle bakılıyor. Sanırım bizden farklı büyüyen insanları garipsiyoruz. Neden böyleyiz?
2000’li çocukların bir farkı var ama, Onların umurunda değil. Bir önceki nesil onlar hakkında ne düşünmüş hiç umursamıyorlar. Ben bayılıyorum onlara. Bir dünya vatandaşı olarak büyüyorlar. Garipsemek ise çok doğal, herkes kendi dönemini kutsar. Devrecilik gibi bir durum bu. Bu durumun bir anlamı var mı, bence yok. İstediğin kadar garipse, küçümse, varlar, var olmaya devam edecekler. 2000 sonrası doğan nesli çok daha farklı olacak. Ne savaş gördüler, ne kıtlık, ne salgın hastalık, tam tersi bolluktan gelen bir nesil. Neler olacağını merakla bekliyorum.
Dikkatimi çekenlerden biri oldu; insanlar ölüme yahut doğuma aşırı tepkiler verilmesini bekliyor. Ancak bu her toplumda böyle değil. Neden ölüm karşısındaki tepkilerimiz bu kadar abartılı?
Her toplumda böyle değil diye genelleyemeyiz aslında. Birçok kültür doğuma ve ölüme tepki verir. Özellikle ölüm birçok kültür için çok değerlidir. Tepkilerimizin abartılı olmasının sebebi sanırım her ölümün bize kendi ölümümüzü hatırlatmasından kaynaklı. Annem geçenlerde sıra bize geliyor dedi. Çünkü kendinden büyük abisini, teyzesini kaybetmişti. Belki bu olabilir.
‘Bazı İnsanlar Direnemez’ bölümünde yazdıklarınız da çok samimi geldi bana. Çünkü o döneme dair herkesin kahramanlık hikayeleri var. Bakınca belki çok sıradan şeyler bunlar. Kimi zaman anlatılanın abartı olduğunu ya da hiç yaşanmadığını anlıyorsunuz. Kahraman olmak zorunda mıyız?
Kırk yılda bir başımıza geliyor böyle şeyler. Adrenalini de parayla satın aldığımız şu günlerde bir değer için savaştı insanlar. Anlamın yok olduğu bir çağ için bu çok önemliydi. Tabii kahraman olmak zorunda değiliz ama elimize bir fırsat geçtiğinde ise değerlendirmeliyiz sanırım. Bizim şimdi elimizde bir hikayemiz var, sonunda bulduk o hikayeyi ve gelecek nesillere gururla anlatacağız.
Çok taze, okuması insana keyif veren bir kitaba imzanızı attınız. Bir yandan YouTube’a devam ediyorsunuz. Peki yazmaya devam edecek misiniz?
Yazmaya hep devam ediyorum. Seneye yine aynı zamanlarda ikinci kitap çıkacak umarım. Yazmak ayrı bir disiplin, video ayrı bir disiplin.
Bu kitabı yazmanızdaki amaç sadece içinizdekileri anlatmak mıydı yoksa kendi hayatınızdan örneklerle insanlara bir yol gösterme amacında oldunuz mu?
Ne videolarımda ne de yazdıklarımda insanlara yol gösterme amacı edinmedim. Ben yazmak istedim yazıyorum, konuşmak istedim konuşuyorum. Videolarım bazı insanlara ilham oldu ne mutlu, yazdıklarım bazı insanların hayatlarına örnek oldu, çok güzel, ama bu amaçla yazmadım hiçbir şeyi. Ben kendi hayatımdan ve anlatmaktan besleniyorum. Tek amacım bunu sürdürebilmek.
Yazdıklarınıza insanlar nasıl tepkiler verdi? Kitabınız beğenildi mi?
Şaşırtıcı bir şekilde çok sevildi. Şaşırtıcı diyorum çünkü ben bir youtuberım. Herkes beni böyle tanıdı. O yüzden kesinlikle yargılanacağımı düşünüyordum. Öyle olmadı. İnsanlar çok sevdi.
Siz kitabınızı kitabevlerinde gördüğünüzde neler hissettiniz?
Bir süre giremedim kitapçılara. Bu çok garip. Yıllarca bir şeyi hayal ediyorsun, sonra gerçek oluyor ama gidip yüzleşemiyorsun. Sanırım birinin çıkıp; Başak biz sana şaka yaptık demesinden korktum ya da hepsi bir rüyaydı. Eşim Levent’in desteği ile girdim içeri. Güzeldi ama çok duramadım, bozulmasın, yıkılmasın diye yine koşarak uzaklaştım.
Son olarak okurlarınıza ve takipçilerinize söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Kendi başınızın çaresine bakın. Çünkü bu muhteşem bir duygu.