Koskoca bir yılı geride bıraktık. Yayınevleri 2017 boyunca keyifle okuduğumuz kitapları bizlere sunarken, bu kez 2018 için hazırlıklar başladı. Yıl içinde yine kendimizi vererek okuyacağımız pek çok kitapla buluşacağız. Peki yılın ilk haftasında ‘yeni’ neleri okuyacağız. Yeni çıkan kitaplardan oluşan 11 kitap önerisi listemizi sizler için hazırladık. Mutlu yıllar, keyifli okumalar…
1. Tez Nasıl Yazılır? —Umberto Eco
Mühim olan, yaptığımız işi keyifle yapmaktır. Eğer sizi ilgilendiren bir konu seçtiyseniz, eğer tezinize gerçekten kısa da olsa üzerinde yoğunlaşacağınız bir zaman ayırdıysanız (…) o zaman tezin bir oyun gibi yaşamınızda yer alacağını fark edeceksiniz, bir bahis, bir hazine avı gibi bir şey olduğunu anlayacaksınız.
Umberto Eco’nun 1977’de yayımlandığından bu yana yirmiye yakın dile çevrilmiş olan bu eseri, çiçeği burnunda tez öğrencileri, akademisyen adayları ve tez danışmanları için önemli bir rehber niteliğinde. Eco’nun İtalya’da öğrenciler için kaleme aldığı bu kitap, “iyi bir araştırma yapmak için gereken kurallar dünyanın her yerinde aynı” olduğundan Türkiye’de de başucu kitabı olmaya aday.
Tez Nasıl Yazılır? kendine özgü mizahi üslubuyla metnin derli toplu ve anlaşılır şekilde kaleme alınması için nelere dikkat edilmesi gerektiğine ışık tutuyor. Ayrıca bilgi fişleriyle çalışma yöntemini aktarması ve Eco’nun kendi tezi için aldığı notları içermesiyle tarihî bir belge olma özelliğine de sahip. Ancak bunların da ötesinde, bilimsel etiğin ne olduğunu ve ne olmadığını bizlere hatırlatması açısından son derece önemli bir yapıt.
2. Ayak İzlerinde Adımlar —Julio Cortazar
Pencere çerçevesinin üst kısmında bir damlacık beliriyor, onu bin sönük ışıltıya bölen gökyüzüne doğru titreşiyor, sonra büyüyor ve sendeliyor, düştü düşecek, ama düşmüyor, henüz düşmüyor. Bütün tırnaklarıyla oraya tutunuyor, düşmek istemiyor ve bir yandan göbeği büyürken dişlerini oraya geçirdiği görülüyor, o artık görkemli bir şekilde sarkan koca bir damla, derken birden, şıp ve işte düşüyor, parçalanıyor ve sonrası, hiçlik, mermerin üzerinde bir kayganlık.
Julio Cortázar’ın öykü külliyatının bu ikinci cildi, Kronopların ve Meşhurların Hikâyeleri (1962), Bütün Ateşler Ateş (1966), Son Raunt (1969), Sekizyüzlü (1974), Orada Dolaşan Biri (1977) kitaplarının bir araya gelmesiyle oluştu.
Ayak İzlerinde Adımlar’daki deneysel hikâyelerin, mikro anlatıların, gerçeküstü evrenlerin hepsi, Cortázar efsanesinin birer izdüşümü.
3. Bağdat’ı Düşlemek —Haifa Zangana
Bir şahit Haifa Zangana. 1970’lerde, Saddam Hüseyin’e ve Baas rejimine karşı mücadele eden devrimci bir grubun mensubuydu. Bu yüzden mahpusluğu, işkenceyi, sürgünü yaşadı. Bu ki- tapta, kendi geçmişiyle birlikte sevgili vatanı Irak’ın dününü hatırlıyor, bugünü üzerine düşünüyor.
Çok katmanlı, değişik karakterde bir kitap Bağdat’ı Düşlemek. Kurgu ile kurgu dışının iç içe geçtiği, otobiyografik özellikler taşıyan ama yalnızca yazarın anıları olmakla da kalmayan, hareket noktası yerel olmasına rağmen evrensele bağlanan bir metin. İnsan zihninin neyi hatırlamak ve neyi silmek istediği, bilinç ile bilinçaltı, politik mücadele, insanlık ve kadınlık halleri üzerine düşündürücü, yer yer kışkırtıcı, yer yer zorlayıcı bir okuma.
Tutku ve sorumluluk duygusuyla yazılmış Bağdat’ı Düşlemek kendi düşlerimi, belleğin bugüne taşıyabileceği mutluluk ve acıyı hatırlattı. Mutlaka okunmalı. —Nawal el Saadawi
Irak’ı işgal eden ABD-emperyal aygıtının yanı sıra, onunla yatıp kalkan bir antropologlar ordusu artık Iraklı kadınlar hakkında yazma piyasasını ele geçirdi. Haifa Zangana ise Iraklı kadınlar hakkında yazmıyor. O Iraklı bir kadın. —Hamid Dabashi
4. Olmayan Kuşlar Ansiklopedisi —Ece Temelkuran
İki kanatlı ve iki ayaklı bir canlı bize hem özgürlüğü, serüvenciliği ve mutluluğu, hem de yuva rahatlığını, güveni ve nikbinliği hissettiriyor. Kalabalığın ve gürültünün içinde sesi kısılmış, yolunu zaman zaman kaybetmiş olsa da, hem gökte hem de yerde umudu tazeleme işçiliğine devam ediyor.
Yazar, hiç var olmamış şakacı, hüzünlü, neşeli, melankolik, çilekeş kuşlar tasavvur ediyor. Çizer de onlara formlarını, renklerini giydiriyor.
Ece Temelkuran ve M.K. Perker, aynı gökyüzünün altından bize bir kuş ağacı gönderiyorlar; berrak bir gökyüzü ve neşeli topraklar istiyorsak eğer, hayal etmenin hakkı da verilsin diye.
5. Gammaz Ceketi —Christopher Goffard
Christopher Goffard’dan polisiye severlerin keyifle okuyacağı bir ilk roman: Gammaz Ceketi. Goffard’ın klasik suç yapıtlarıyla kara komediyi harmanlayarak kaleme aldığı bu roman, kentin karanlık ve derin sokaklarında geziniyor… Costa Mesa’da yaşayan 41 yaşındaki bulaşıkçı Benny Bunt’ın hayatı, Benny’nin çalıştığı bara Gus “Mad Dog” Miller’ın gelmesiyle değişir. Polislere muhbirlik yaparak hayatını idame ettiren Benny, Gus’la yakın arkadaş olup onun maceralarına eşlik eder. Bu ilişkiyle birlikte sıkı bir gerilim hikâyesi çıkar karşımıza…
Gus’ın cinayet planlarıyla polisin “gammaz ceket”liği arasında kalan Benny Bunt’ın garip hikâyesini Goffard’ın gerilimli olduğu kadar kendine has mizahi kaleminden okuyacaksınız…
6. Kukla —Daniel Cole
Altı kurbanın vücudundan farklı parçaları kesen bir seri katil, bu parçaları bir araya dikerek korkunç bir ceset meydana getirir. Basının “Kukla” adını verdiği bu ceset yüzünden tüm ülke ayağa kalkar ve kısa bir süre sonra başka bir sarsıcı haber gelir: Katil, altı kişinin daha isminin bulunduğu bir liste hazırlamış, onları hangi tarihte öldüreceğini de listeye eklemiştir. Dahası, vakayı inceleyen Dedektif William Fawkes’un adı da listede son sıradadır.
Tüm gazeteler ve haber kanalları ‘Kukla Cinayeti’yle çalkalanıyor.
Bir sonraki cinayet gerçekleşmeden katili yakalaması gereken Dedektif William Fawkes ve meslektaşı Dedektif Emily Baxter’ın omuzlarında şimdi çok büyük bir yük vardır: Fawkes ve Baxter katilin bir sonraki adımını hata yapmadan hesaplamaya çalışmalıdır. Ancak cinayetlerin ardında Fawkes’un karanlık geçmişinden izler bulunduğu fark edilince oyunun seyri tamamen değişir…
Tik tak ölüm listesi hazır vakit daralıyor…
7. Kabuğunu Arayan Yara —Onur Köybaşı
… gitmek gerek kaybolmayacak lekeyi kazıyorum iyileşmeyi yanlış anlayan kalbimden gitmem gerek uzağa şirk koşan ayaklarımın mahcubiyetini anla ne olur sana olan müsaitliğimi bozmam gerek gitmek gerek
biliyorum ki kimse bilmeyecek o evden geyiğin mi avcının mı çıktığını.
8. Çamur, Ter ve Gözyaşı —Bear Grylls
Efsane maceraperest Bear Grylls’in dünya çapında 1 numaralı Bestseller Otobiyografisi nihayet Türkçede!
Bear Grylls’in esrarengiz hayat hikâyesi elbette bir tesadüften ibaret değildi.
Üniversiteden ayrıldıktan sonra orduya katılmak için Himalayalar’da aylarca zorlu yürüyüşler yaptı. İngiltere’ye dönüp Özel Kuvvetler’e seçilmeyi aklına koyduğundaysa çetin sınavlardan, pes etmenin eşiğine gelmelerden sonra ekibe dâhil olarak burada üç yıl hizmet etti. Ta ki serbest atlama yaptığı bir gün paraşütüyle yere çakılana kadar… Sırtının çeşitli yerlerinde pek çok kırık vardı. Hayatının bundan sonraki kısmında yürüyebileceğine bile imkânsız gözüyle bakılıyordu.
Ama onu cesaretlenen bir hayali her zaman vardı. Bu sefer de çocukluk hayali Everest’e tırmanma düşüncesiyle yanıp tutuşarak uzun bir rehabilitasyon sürecinden sonra imkânsızı başardı. 26 Mayıs 1998’de saat 7.22’de Bear, Everest’e başarıyla tırmanıp hayatta kalmış en genç Britanyalı olarak Guinness Rekorlar Kitabı’na girdi. Yalnızca yirmi üç yaşındaydı ve bu, onun aşırı maceraperest hayatının sadece başlangıcıydı.
Çamur, Ter ve Gözyaşı; sıradan bir insanken dünyaca ünlü bir macerapereste ve kitapları 29 dile çevrilen, çok satan bir yazara dönüşen hayatının aksiyon dolu hikâyesi… Adrenalin bağımlılarının mutlaka okuması gereken bir kitap…
9. Hani Ankara Hangi Ankara? —Savaş Sönmez
Savaş Sönmez, büyük ilgi gören kitabı ‘Bu Ankara O Ankara Değil’in ardından, bu kez ‘Hani Ankara, Hangi Ankara?’ ile okuyucularını selamlıyor.
Tarihinden, dokusundan ve Cumhuriyet ile özdeşleşmiş karakterinden koparılıp kendi özüne yabancılaştırılan bir şehirde, o şehrin, bilenlerinin sayısı günden güne azalan hikâyesini, hiç unutulmasın diye tarihe not düşüyor.
Dünde kalan, bırakılan gerçek Ankara’yı, ustaca gözlemler ve detaylarla ördüğü yazılarıyla belleklerimizde ölümsüz kılıyor…
“Savaş Sönmez’in tarihsel önemdeki kitapları, bilginin, bilincin ilkel saldırılara karşı üstünlüğünün somutlaşmış durumudur; az sayıdaki başvuru kaynaklarındandır…” —Günay Güner
10. Kıyamet Koparken Park Etmek Yasaktır —Bryan Bliss
Abigail’in ailesi dünyanın sonunun geldiğine inanıyordu. Ama gelmedi… Gelmeyecekti.
Abigail’ın ailesi dünyanın sonunun geldiğine inanıyordu. Tabii ki öyle bir şey olmadı. Ama yine de her şeylerini kaybettiler. Artık San Francisco sokaklarında, evlerinden binlerce kilometre uzakta, karavanlarında yaşıyorlardı. Yemeklerini kilisenin aşevinde yiyor, umumi tuvaletlerde yıkanıyorlardı. Polisler camlarına dayandığındaysa karavanı başka bir otoparka çekiyorlardı. Abigail’ın ikiz kardeşi Aaron ise her gece öfkeyle dışarı çıkıp bilinmeze gidiyordu. Artık normal hayat onlar için bundan ibaretti.
Abigail, her şey kötü gitse de gidişatı değiştirebileceğine inanıyordu. Annesi ile babası hata üstüne hata yapsalar da ailesinin paramparça olmasını engelleyebilirdi. Herkesi kurtarabilirdi… Yoksa sadece kendini kurtarma zamanı mı gelmişti?
Bryan Bliss’in ilk romanı Kıyamet Koparken Park Etmek Yasaktır her şeyi kaybettiğimizde yapabileceklerimize ve sevdiklerimiz için neleri göze alabileceğimize dair bir ders niteliğinde.
11. Hayal Fotoğrafçısı —Fuat Tosun
Her şey onun emektar Leica’sının objektifinden akan bembeyaz bir ışıkla başlar… Ve belli belirsiz gölgeler, insanda sersemletici bir göz dalması yaratan bu parlak ışığın içinde önce karanlık siluetlere, sonrasındaysa bir şekilde bildiğim yüzlere dönüşürler. Benimse elimden bir şey gelmez. Ancak çok ama çok yükseklerden düşerken yaşanabileceğini bildiğim bir baş dönmesinin içinde bir görünüp bir kaybolan tüm o yüzleri izlerken, öylece kalakalırım. Beynimin dipsiz vadilerinde gezinen tüm o çocuk ve kadınlar, akıp giden hayatlarını camın ardından seyreden ihtiyarlar ve ihtiyarların arkasında sahipsiz bir gölgeyi andıran yeni gelinler, bir anlığına bana bakar ve tıpkı bir fotoğraftaki gibi hareketsiz durup gülümserler. Ben de gülümserim ama onlar, çok geçmeden içinden çıktıkları o harikulade beyaz ışığa karışıp yok olurlar. Sonra yerlerini yenileri alır ve bu böyle sürüp gider. İşte dudakları düşmüş işsizler, cenaze uğurlayan kederli anneler ve tüm bu olanları uzaktan seyreden kedi ve köpeklerin yüzleriyle harmanlanmış camilerin, caddelerin, pencerelerin, dumanlı kahvehanelerin, hastanelerin, eski kapıların, Spil Dağı’nın, yılkı atlarının ve boğulmuş şehzadelerle, bu şehzadelerin Manisa’da yaşamaya mahkûm edilmiş bahtsız eş ve çocuklarının yattığı türbelerin ev sahipliği yaptığı bir yığın anının arasında, kendimi yeniden ve yeniden kaybederim…